30 Temmuz 2012 Pazartesi

Tanım


Haftaya havadislerle başlayalım: Etgar Keret'in Nimrod Çıldırışları, perşembe gününden itibaren raflarda, ayrıca Hayvan Yemek önümüzdeki haftadan itibaren e-kitap formatıyla karşınızda olacak. Hayvan Yemek demişken, tabaklarımızda sık sık boy gösteren bir 'yenen hayvan'dan, koyundan biraz bahsedeyim; TDK, koyun maddesinde şöyle diyor:

Koyun

(I) a. 1. hay. b. Geviş getirenlerden, eti, sütü, yapağısı ve derisi için yetiştirilen evcil hayvan (Ovis aries). 2. mec. Verilen buyruklara uyan, kendi kişiliğini gösteremeyen kimse.

Foer, Hayvan Yemek'te et yemenin öyküler anlatmak ile doğrudan ilişkili olduğunu söylüyor ya; bizlerin hayvanları tanımlama biçimi, kafadan kendimizi onlardan ayrı ve üstün görmemizi dikte ediyor. Koyun tanımı, insanın koyun üzerinden giderdiği ihityaçlarla şekilleniyor.

Bir de hayvan tanımına göz atalım:

Hayvan

a. 1. Duygu ve hareket yeteneği olan, içgüdüleriyle hareket eden canlı yaratık. 2. sf. mec. Akılsız, duygusuz, kaba, hoyrat (kimse). 3. hkr. Kızılan bir kimseye söylenen bir söz. 4. hlk. At, eşek, katır gibi türlü hizmetlerde kullanılan yaratık.

Önce söz vardı düsturu, sözden sonra gelen icraatlara bakıldığında, gayet yerinde bu örnekler karşısında. Eh madem öyle, o zaman farklı bir koyun öyküsü anlatalım bizler de, Barometz'in öyküsünü...

Barometz, Borges'in Düşsel Varlıklar Kitabı'nda geçen bir bitki; öyle bir bitki ki bu tadı kuzuya benziyor. Borges şöyle diyor: "Öteki canavarlar çeşitli hayvan türlerinin bileşiminden yaratılır, oysa Barometz'de hayvanlar ve bitkiler alemi tek vücutta buluşmuştur." Diğer söylenceler Barometz'in meyvesinin koyun olduğunu, bitkiden koparılırsa öleceğini öne sürüyorlar; bunlara göre Barometz'in koyunu, bitkiye göbek bağı benzeri bir kordonla bağlı ve bitkinin çevresindeki yeşilliklerle besleniyor. Yeşillikler tükendiğinde ölen meyveyi/koyunu yerseniz, tadı bala benziyor. Yününden yararlanılan meyveyi/koyunu yemek isteyen iki etobur mevcut sadece: insan ve kurt.

Barometz'in öyküsü bir tuhaf gerçekten ve kaynaklar, Orta Asya söylencelerine işaret ediyor. Doğanın bütünlüğünü, kendi doğasını ve doğada iç içe geçmiş yaşamları yadsımak için elinden geleni ardına koymayan, dili bu uğurda kullanan canlılara insan diyoruz dersek, karşı çıkmak mümkün olur mu sizce? İkna olmadıysanız TDK'nın insan tanımına bir göz atın ve hayvan tanımı hareket yetisi, duygu ve içgüdülere indirgenmişken insanın kendine layık gördüğü üstün niteliklere katılıyor musunuz, bir düşünün.

Yazıyı yine Düşsel Varlıklar Kitabı'nda yer alan Adamotu maddesinden alıntı ile kapatalım:

"Toprağın içindeki bir kökten, sicim gibi bir şey uzanır, kordona kabak ya da kavun gibi göbeğinden bağlı hayvan yadu'a diye bilinir; oysa yadu'a her bakımdan -yüzü, bedeni, elleri ve ayakları- insana benzer. Kordonunun menziline giren çevresindeki her şeyi söker, yok eder."

(Düşsel Varlıklar Kitabı, Jorge Luis Borges. Mitos; çeviren: Bora Komçez. Görselde, graffiti sanatçısı Blu'nun İspanya'daki işlerinden biri, vejetaryenliğe davet niteliği taşıyor. Devamı için, bkz. burası.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder