24 Ocak 2019 Perşembe



İlk kitabımda yer alan öykülerin çoğunu üç yıllık zorunlu askerliğim sırasında kaleme aldım. Askerlik bitip de üniversiteye başladığımda bursluydum ve o zamanlar geceleri geç saatlere kadar bir şeyler yazıp sabah derslerini kaçırmak gibi bir huyum vardı. Üniversite bursumun iptalini gündeme getirince bu konuda bana destek olacağını düşündüğüm, edebiyat bölümünden bir profesöre öyküleri gösterdim; öyküleri beğendiği takdirde üniversite komitesine bursumun devamı için bir mektup yazabileceğini ummuştum. İşte, o edebiyat profesörü sonradan İsrail’in en iyi yayınevlerinden birinin editörlüğüne getirildi ve benden yeni öyküler istedi. Şansıma, yenilerini de sevdi ve ilk kitabımı yayımlayan o oldu. Yazdıklarımı yayımlatmadan önceki dönemde bir öykü yazdığımda üç çıktı alıp ikisini iki yakın arkadaşıma, birini de abime verirdim. Üçü de bayılırdı yazdıklarıma. Ama o zamanlar, Ramat Gan’da aynı mahallede büyüdüğümüzden, beni çok iyi tanıdıkları için sadece onların öykülerimi beğeneceğini, anlayabileceğini düşünüyordum. Onlar da öyle düşünüyordu. Yazmaya ilk başladığımda askerdeydim dediğim gibi, sonrasında öğrenciydim, o sırada da inşaat işçiliği yapardım. Çoğu zaman yapacak bir sürü işim olurdu ve işim bitmeden yazamazdım. Çevremdekiler yazıyla uğraşımı zararsız bir hobi olarak görüyordu. Amcam şöyle demişti mesela: “Kumar oynayacağına veya uyuşturucu kullanacağına oturup bir şeyler yazıyorsun, böylesi daha iyi.” İlk kitabım hayranlarımın türemesine yol açtı; küçük bir gruptu, ama gruptu yine de. Bana mektuplar yolluyorlardı ve bu, beni inanılmaz heyecanlandırıyor, sevindiriyordu. Yaşantım hemen hemen aynıydı ama hiç tanımadığım kişilerin öykülerimi anlayıp onlarda kendilerinden bir şeyler bulması, duygulanması hayatımı değiştirecek bir kapı açtı bana. Abim ülkeyi terk ettikten, iki yakın arkadaşım da öykülerimle ilgilenmeyi kestikten sonra yazı yazmaya devam etmemi sağlayan bir disiplin oturtmamda yardımcı olan buydu. 

Geçen hafta yeni kitabıyla İsrail'de Sapir Ödülü'ne layık bulunan Etgar Keret, yazmaya ilk başladığı zamanları anlatıyor. Yeni kitap, Avi Pardo'nun çevirisiyle önümüzdeki aylarda raflarda 💫 
(Yazarın gençlik yıllarına ait fotoğraf Keret'in kişisel arşivinden - kitap için sabırsızlanıyoruz!)

15 Ocak 2019 Salı

Rüya



Jacob podcast dinlemeden uykuya dalamazdı. Dinlediklerinin onu yatıştırdığını söylüyordu ama Julia onun insan sesinin yoldaşlığını sevdiğini biliyordu. Jacob yatağa geldiğinde Julia, kabullenmediği bir koreografiye uygun biçimde, genellikle uyumuş olurdu ama arada bir podcast yayınını tek başına dinlerdi. Bir gece, kocası yanında horlarken, kontrollü rüyalardan bahseden bir uyku bilimcinin anlattıklarını dinledi: adamın dediğine göre kişi kontrollü rüyalar sırasında rüyada olduğunu biliyordu. Kontrollü rüya görmek için kullanılan en yaygın teknik gerçek hayatta bir metne -bir kitap veya dergiye, reklam panosuna, ekrana- baktıktan sonra başı çevirmek, sonra aynı metne yeniden bakmayı alışkanlık edinmekti. Rüyalarda metinler aynı kalmıyordu. Bu alışkanlığı tekrarlarsanız refleks halini alıyordu. Refleksi kullanırsanız rüyalarınıza giriyordu. Metnin devamsızlığı rüyada olduğunuzu gösteriyordu ve bunu fark edince hem rüyada olduğunuzu anlıyor hem de rüyanızı kontrol edebiliyordunuz.

(Jonathan Safran Foer, Buradayım; çeviren: Begüm Kovulmaz. Bu romandaki podcast bahsini unutmuşum; Twitter sayesinde anımsadım. Kitap, Kaşık ve Diğer Gerekli Şeyler yeni bölümlerle devam ediyor;  iTunes veya Spotify'da dinleyebilir, dilerseniz Soundcloud'da takip edebilirsiniz. Görsel, The Royal Tenenbaums.)