1 Nisan 2008 Salı

Al Gore ve Tükenen Dünya

Amerika eski başkan yardımcısı, halen Google ve Apple’da yöneticilik yapmakta olan Al Gore, 2007 yılında çevreye yönelik yirmi yılı aşkın çalışmalarından ötürü Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü.

Nobel Barış Ödülü’nün küresel iklim değişikliğine yönelik araştırmaları adına Uluslararası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) ve Al Gore’a verilmesi bir dönüm noktasına işaret ediyor. Önceleri pek dikkate alınmayan ancak varlığı yadsınamayacak küresel çevre krizi ve iklim değişikliği sorununun böylesi bir gündem yaratması hem karşı karşıya olduğumuz tehlikenin ciddiyetini belirtmek hem de buna yönelik toplumsal sorumluluk ve bilinci geliştirmek açısından umut verici. Al Gore'un kitabı Tükenen Dünya, bizlerin karşı karşıya olduğu çevresel krizi anlamak ve önlemek için önem arz ettiği gibi, küresel iklim değişikliğine dair günümüzde her bireyin farkındalıkla yükümlü olduğu veri ve çözüm önerileri içeriyor. Bu kitabı basarken amacımız, varlığı yadsınamaz küresel bir krize yönelik olarak Türkiye’de yerel ve toplumsal bir bilinç oluşmasını sağlamaktır. Bu krizi dillendiren figürün tüm dünyaca tanınan ve kendini bu sorunun çözümlenmesine adamış bir siyasetçi olması, ayrıca bu çabalarından ötürü Nobel gibi bir ödüle layık bulunarak takdir görmüş olması, krizin öneminin anlaşılması ve gerekli adımların atılması konusunda çarpıcı bir örnek teşkil ediyor.Hali hazırda çeşitli yerel sorunlarla mücadele edilen Türkiye’de, toplumun küresel bazda etkili iklim değişikliği ve çevre krizine yönelik bilinçlendirilmesinin elzem ve acil olduğu düşüncesindeyiz. Küresel çevre krizi ve iklim değişikliği Türkiye’de yerel anlamda duyurulmayı gerektiriyor. Bu kitapla amacımız Türk toplumunu küresel önem arz eden bu duruma dair çalışmalardan haberdar etmek ve çözüm sürecine ortak olabileceği bir bilinç ve sorumluluk ortamı yaratabilmek.

Tükenen Dünya, karmaşık ve çok kollu gelişen bu küresel çevresel krizi, basit ve anlaşılır bir dille, dünyamızın geçmişini ve medeniyetin gelişimini de göz önünde bulundurarak anlatıyor ve doğabilecek korkunç sonuçları önlemede önemli bir misyon üstleniyor.

Aşk Cumhuriyeti ve Suyun Dibine Mahkum Denizkızı

Aşk Cumhuriyeti, Pulitzer ödüllü yazar Carol Shields’in aile, ilişkiler, bağlılık ve modern dünyada aşkı sorgulayışını konu alan bir roman. Shields, Amerikan edebiyatının önde gelen isimlerinden biri; 2003 yılında göğüs kanserine yenik düştüğünde ardında Aşk Cumhuriyeti de dahil olmak üzere yoğun ilgi görmüş pek çok kitap bırakmış.

Aşk Cumhuriyeti’nin ana karakterlerinden Fay, otuzlu yaşlarının ortasında, iki kişilik bir mutluluğun olanaksızlığına ikna olduğu noktada tıpkı kendisi gibi gönül meselelerinde başarısız olmuş, yapayalnız bir erkek olan Tom’la tanışır ve bu tanışma karakterleri romanın temelini oluşturacak, aşkı ve tüm olasılıklarını sorgulatacak bir maceranın kalbine gönderir.

Bireyselliğin ön planda olduğu çağımızda aşk iki kişilik bir evren kurabilmek için yeterli mi peki?

Romanın ana karakterlerinden Fay denizkızlarını araştıran bir halkbilimci. Aşkı sorgulayan bir romanda kadın karakterin perspektifinden olumlu bir denizkızı referansıyla karşılaşmak şaşırtıcı neredeyse... Denizkızlarının şaibeli bir konumu var mitolojiye bakıldığında; yarı kadın yarı balık morfolojisine sahip bu canlılar pek çok denizcinin mahvına sebebiyet vermekle suçlanıyor. Andersen’in Hollywood animasyonlarına da konu olan ünlü masalı Küçük Denizkızı örneğin; sular altında yaşayan bir denizkızının ölümlü bir erkeğe duyduğu mahvedici ve imkânsız aşkı konu alır. Bir çift bacak edinebilmek için şarkısından vazgeçen denizkızı masalın sonunda hüsrana uğrayacak, âşık olduğu prensle hiçbir zaman mutlu bir beraberlik yaşayamayacaktır.

Suyun altında yaşamaya mahkûm bir kadın imgesi epey olumsuz, ancak kadınsı özellikleri ne denli ağır basarsa bassın denizkızlarını dişi olarak nitelemek de oldukça sorunlu. Kendini tam olarak var edememiş bir dişiliğin hayvansı ve tuhaf bir morfolojiyle bütünleştiği nokta, tüm anlatıların temelinde yatan ve bu yaratıklara atfedilen tehlike algısını da doğruluyor. Üst vücudu neredeyse pornografik denebilecek bir gözle imgelenmiş bu yaratıklara atfedilmiş yarım dişilik halini sarmalayan tehlike çemberi epey düşündürücü.

Marjinal –suyun altında- ve yarım bir kadın bu denli korkutucuysa eğer… Ötesi tartışmaya açık.

Felç edilmiş bir kadın imgesi olarak algılandığında, denizkızlarına atfedilen tehlike halesi de oldukça ilginç…

Aşk Cumhuriyeti’ne dönersek… Fay ve Tom’un, yani romanın aşk arayışında olan ana karakterlerinin sorguladığı, savaştığı, itiştiği yegâne kavram; yalnızlık...

Yalnızlığın gölgesi koyu elbette… Küçük denizkızının seçimi ise iç burkucu…

Fay ve Tom’un yalnızlık karşısında seçimleri ise, belki de denizkızının seçiminden çok daha sarsıcı.

İçinde yaşadığımız çağda aşk ne anlama geliyor? Yalnızlık karşısında duyulan dehşetin bir tezahürü mü yoksa bellediğimiz, inandığımız, tükettiğimiz bir esrime halinin uzantısı mı?