9 Ekim 2008 Perşembe

Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın

11 Eylül’de babasını kaybeden Oskar, birkaç sene sonra mavi bir vazonun içinde bir anahtar bulur… Anahtar babasına aittir ait olmasına da, New York şehrindeki 162 milyon kilitten hangisini açmaktadır?

Amerikalı yazar Jonathan Safran Foer, Günter Grass’ın Teneke Trampet’inden, Paul Auster’ın Ay Sarayı’ndan ve Italo Calvino’nun yazınındaki muzip dinamizmden izler taşıyan Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın’da insanlık deneyimini şaşırtıcı tesadüfler, derin acılar, büyük yalnızlıklar, iç içe geçmiş hayatlar ve sınırsız bir yaşama sevinci merceğiyle konu ediyor. Amerika’da büyük ilgi gören ve ses getiren roman, akıcı dili, zengin anlatımı ve çığır açan tekniğiyle içinde yaşadığımız zamanların bir klasiği.

“Azıcık öpüşebilir miyiz?” dedim.

“Pardon?” dedi ama yüzünü geri çekmedi. “Benim sizden hoşlandığım gibi, sizin de benden hoşlandığınızı görebiliyorum.” “Bence iyi bir fikir değil bu,” dedi. Hayal kırıklığı 4. Neden, diye sordum. “Çünkü ben kırk sekiz yaşındayım, sen ise on iki,” dedi. “E?” “Ve evliyim.” “E?” “Ve seni tanımıyorum bile.” “Beni tanıyormuşsunuz gibi gelmiyor mu size yani?” Yanıt vermedi. “Kızaran, gülen, dine inanan, savaş açan ve dudaklarıyla öpüşen tek hayvan, insandır,” dedim. “Yani bir bakıma, ne kadar çok dudaktan öpüşürsen o kadar çok insansın demektir.” “Ya daha çok savaş açarsan?” Bu sefer yanıt veremeyen bendim. “Sen tatlı bir çocuksun,” dedi. “Delikanlı,” diye düzelttim. “Ama bence bu, iyi bir fikir değil.” “İyi fikir olmak zorunda mı?” “Bence zorunda.”

“Hiç değilse bir resminizi çekebilir miyim?”

(çeviren: Algan Sezgintüredi)

Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın, kayıplara, arayışlara, insan ilişkilerine, yalnızlığa, kalabalıklara, acıya ve coşkuya, içinde yaşadığımız şehirlerin labirentlerine, asla adresine ulaşamayan mektuplara, gece yarısı anlatılan masallara, rüyalara ve gerçeklere, söylenen ve asla söylenememiş sözlere dair çarpıcı, eğlenceli, sürprizli ve birazcık da sihirli bir roman.

Geçen sene bu zamanlarda Paco Ahlgren'in Ölümsüz'ünü yayına hazırlarken kitabın ait olduğu janr içerisinde - fantastik gerilim/macera- sıradışı olduğunu biliyorduk. Douglas Cole'un paralel evrenleri kapsayan; Taoizme, satranca, uyuşturucu bağımlılığına ve borsanın dalgalanmalarına değin uzayan macerası heyecan verici ve şaşırtıcıydı. Yayınlanmasından birkaç ay sonra The Economist dergisi Amerikan finans piyasalarının çökeceğini öngören bir haber yaptığında Ölümsüz'ü akla getirmeden edemedik. İçinde bulunduğumuz ve piyasaların altüst olduğu şu günlerde ise, bağımsız bir yayınevinden çıkmış ve fazla tanınmayan, ayrıca finans sektöründe uzun yıllar çalışma tecrübesi de olan yazarın düpedüz kahinlik yaptığını ve yaşanılan ekonomik krizi öngörerek romanına yerleştirdiğini düşünmemek imkansız.

"Yirmi üç yaşına girdiğim yılın sonbaharında, yavaşlayan ekonomi karşısında borsa çözülmeye başlamıştı... Her şey dibe vurunca iyisiyle kötüsüyle şirketler de değer kaybetti. Dünyanın en iyi şirketlerinin hisse fiyatlarının değer kaybedişlerini izliyordum. Ve sonunda olanlar oldu: Ekonomi kimsenin gözünün yaşına bile bakmadan bir anda çöküverdi. Onlarca yıldır görülmemiş, berbat bir ekonomik kriz yaşanıyordu. Birleşik Devletler Merkez Bankası'nın durumu düzeltmek için yaptığı sayısız müdahaleye rağmen piyasalar birkaç ay gibi bir sürede yerle bir oldu. Akla hayale sığmayacak bir servet batırılmıştı. Hiçbir düzelme ümidi de görünmüyordu. ..."

Okuyun, göreceksiniz.