7 Ocak 2008 Pazartesi

Foxfire'dan Can Ateşi'ne...


‘‘Bizi birbirimize bağlayan en derindeki şeyleri hissedemeyiz. O şeyler bizden kopartılıp alınmadıkları sürece.’’


Can Ateşi tokat gibi bir roman… Ergenliğe, kadınlığa, gençliğe, çocukluğa, dostluğa, büyük düzensizliklere ve dar bir dünyada gururlu bir yaşama uğraşına dair.


Amerikalı ünlü yazar Joyce Carol Oates, romanın kendi yaşantısına paraleller taşıdığını söylüyor. Oates da, tıpkı romanın anlatıcısı, CAN ATEŞİ’nin tarihçisi Maddy gibi ekonomik sıkıntılar içinde geçen bir çocukluğun ardından, 14 yaşında bir daktilo edinerek yazı yazmanın sihrine kapılmış ve onu National Book Award, Heideman, Bram Stoker, Boston Book Review ve Prix Femina Etranger gibi sayısız ödülle buluşturacak, Nobel tahminlerinde adının zaman zaman anılmasına da yol açacak yazı serüvenine atılmış.


Yüze yakın eseri olan Joyce Carol Oates, lirik bir realizmle kaleme aldığı Can Ateşi’ni mitolojik bir anlatıymış gibi kurguladığını söylüyor. Oates bu kurguda iki önemli imgeden yola çıkmış: YILDIRIM adı verilen, kızların pazarlık ede ede alıp boyadıkları Dodge marka araba ile gecenin içinde damdan dama uçarcasına koşan Kaltak Sadovsky."



Kaltak Sadovsky, neredeyse mitolojik özelliklere sahip bir karakter. Cesareti, gözü karalığı, asiliği ve doğru bildiği değerlere olan inancı, yükseklik tutkusu, delice heyecanları ve coşkularıyla içinde yaşadığı dünya tarafından kirletilmeyi reddeden, ham bir yaşama sevinciyle kendi doğrularından ödün vermeyen, güçlü bir karakter. Can Ateşi’nin oldukça başarısız olduğu söylenebilecek Hollywood uyarlamasında Kaltak rolünde (Legs Sadovsky) arıza kadın rollerinin gişe garantili figürü Angelina Jolie’yle karşılaşıyoruz. 1996 yılında çekilen 1950’lerde geçen hikayenin romandan oldukça bağımsız bir biçimde 1990’lara uyarlandığı filmde, Angelina Jolie yine başka bir edebiyat uyarlaması olan, Girl Interrupted (Türkiye’de Aklım Karıştı adıyla gösterilmiş) filmindeki rolünü oynamış neredeyse.


Romanda anlatıldığı gibi cesur, idealist ve peşine takılıp o nereye giderse oraya gidebileceğiniz sağlam bir karakterden ziyade, aklı karışık, asabı bozuk, arızalı bir kız çocuğu… Gerçi 1990’lara uyarlanan bir hikâyede herhangi birini idealist ve korkusuz olarak kurgulamak zamanın ruhuna aykırı kaçacak, 1990’ların o kayıp, neredeyse boşlukta asılı duran liminal havasına ihanet olacaktır, o ayrı… Foxfire filmi Oates’un anlatısından yola çıkarak romanla pek de ilgisi olmayan bambaşka bir öyküyü bambaşka bir zaman dilimi içerisinde anlatmış.


Can Ateşi demişken… Orijinal adı Foxfire'ı böldüğümüzde ‘Tilki Ateşi’ gibi bir ifadeyle karşılaşıyoruz; Amerikan argosunda genç ve güzel kadınlara ‘fox’ yani tilki dendiği de biliniyor. Kitabın adına dair araştırma yaparken foxfire teriminin aslında bazı mantar çeşitlerinin hastalıklı ağaç diplerinde büyümeleri halinde karanlıkta saçtıkları yeşilimsi, soğuk bir ışığı betimlemek için kullanıldığına dair bir veriyle karşılaştık. Karanlık bir gecede bir ormanın içinde yemyeşil parlayarak ışık saçan bir ağaç düşünün!


Mark Twain’in Huckleberry Finn’inde Tom Sawyer ve Huck Finn bu ışığı bir tünel kazarken kullanmışlar. Wikipedia kaynaklı bilgiler, İsveçli tarihçi Olaus Magnus’un 1652’de İskandinavya’nın kuzeyinde insanların bu ışığı ormanda yollarını bulmak için kullandıklarını belgelediği yönünde. 1. Dünya Savaşı’nda askerler miğferlerine bu ışık saçan mantarla kaynaşmış ağaç kabuğu parçaları iliştirerek karanlıkta yol alırlarmış. Eski Yunan, Roma ve Hint metinlerinde de böyle bir orman ışığına dair anlatılar mevcut. Ben hayal meyal ‘şeytan’ ya da ‘cin ateşi’ adı verilen bir fenomene dair bir şeyler okuduğumu hatırlıyorum ancak bu konuda bulabildiğim kaynaklar Türkçede halk dilinde böyle bir terimin varlığını henüz doğrulamış değil. Milliyet Gazetesinin bir haberi bu fenomeni konu almış, ancak doğaüstü birtakım varlıkları ima etmiş bu arada...


Biyolojik bir fenomene verilmiş bu şiirsel adı, organik bir ışık olduğu düşüncesi ve ‘foxfire’ teriminden fazla uzaklaşmama kaygısıyla bahsettiğimiz kaynakların ışığında ‘Can Ateşi’ olarak Türkçeye uyarladık.