31 Mart 2014 Pazartesi

Değişim



Politikayı partilere bırakmamamız gerektiğini düşünüyorum; bu, tehlikeli olurdu. "Edebiyat dünyayı değiştirebilir mi" temalı pek çok seminer, pek çok konferans düzenleniyor. Ben edebiyatın değişime katkısı olduğunu düşünüyorum. Sanatın da. Çağdaş sanat sayesinde görme alışkanlıklarımızı değiştirdik, farkına bile varmadan. Kübizm gibi buluşlar vizyonumuza yeni güçler kattı. James Joyce'un Ulysses'te iç monologu öne çıkarması varoluşun karmaşıklığına dair idrakımızı etkiledi. Ama edebiyatın yol açtığı değişimler ölçülemez. Okur ve kitap arasındaki münasebet, huzurlu ve anonimdir.

(Günter Grass, Paris Review söyleşisi. Görselde, Teneke Trampet'in setinden bir kare; solda Grass, ortada Oskar rolündeki David Bennent, sağda filmin yönetmeni Volker Schlöndorff. Fotoğraf filme dair Guardian makalesinden.)


28 Mart 2014 Cuma

N-n-n







İnternet'in kesilmesi olasılığı haziran ayında değerlendirilmiş, şimdi asırlar geçmiş gibi geliyor insana: 'Ya Internetler kesilirse?'

Serbest çağrışım: 'Eski Kasetçilerden Kim Kaldı?'




Sergi: Dostoyevski.

Film önerisi: Doktor Caligari'nin Muayenehanesi. YouTube aracılığıyla - Üzerine, Siegfried Kracauer'in kaleminden gelsin: Caligari'den Hitler'e

Ölmüyoruz... Ölmedikçe. 

Görselde Arter'de devam etmekte olan Marc Quinn - Aklın Uykusu sergisinden bir iş: Yıldızların Görünmediği Yerlerin Haritası.

Esen kalın. Eğer mümkünse.


27 Mart 2014 Perşembe

Realizm


Restoranda kendime ızgara ıstakoz ısmarladığımda asla pişmiş bir telefon getirmiyorlar. 

(Dali haksız değil; çare: sürrealizm.)


24 Mart 2014 Pazartesi

Buz


Bugünün usta pratisyenlerinin elinde, gerçekliği çarpıtmaktan ibaret olan eski dürüst ve masum işlevini yitirmiştir yalan. Kimse kimseye inanmamakta, herkes her şeyin iç yüzünü bilmektedir. (...) Bir zamanlar liberal bir iletişim aracı olan yalan, her bireyin, kendi çevresinde buz gibi bir atmosfer oluşturarak bu atmosferin sığınağı içinde semirmesini sağlayan küstahlık yöntemlerinden biri haline gelmiştir bugün. 

(Theodor Adorno, Minima Moralia. Çevirenler: Orhan Koçak, Ahmet Doğukan; Metis, 2009. Görseldeki kartopu satıcısı, David Hammons'a ait bir iş; kaynak: Flat Surface.)

21 Mart 2014 Cuma

N!




Yukarda, Kanadalı bir sanatçının işi: Kimse Beni Sevmiyor. Aşağıda Asmalımescit'ten bir duvar.

Başka nota gerek yok.

20 Mart 2014 Perşembe

Liste listesi




Kitap Listeleri için toplu bir  listeyle devam:

Donald Barthelme'nin öğrencilerine okuttuğu kitaplar.

Zadie Smith'in öğrencilerine okuttuğu kitaplar.

David Foster Wallace'ın öğrencilerine okuttuğu kitaplar.

W. H. Auden'ın öğrencilerine okuttuğu kitaplar.

Ginsberg'in okunacaklar listesi.

Stephen King'den yazarlara yüz kitaplık öneri listesi. (Joyce Carol Oates'dan Zombi de girmiş.)

Nick Cave'e ilham veren şeylerin listesi.

Idefix'in Yazarların Seçtikleri listesi.

(Görseldeki iş, Blu'ya ait.)

19 Mart 2014 Çarşamba

Liste

Bugünkü okuma önerileri, Saul Bellow'un Keith Botsford ile birlikte verdiği 'Çağdaş Edebiyata Nevi Şahsına Münhasır Bir Bakış' adlı edebiyat seminerinden. Belge kendi arşivimden, karalamaları affedin... Hazır Eggers'ın Hızımızı Tadacaksınız'ı da yayımlanmışken, Bellow ve Eggers arasında bağlantı kuran eski bir yazımıza da bir geçit açalım bu vesileyle, buyrun.

Listedeki bağlantılar, eserlerin muadili olmadığı noktada bulabildiğim en yakın başlıklara açılıyor.

Dostoyevski, Ebedi Koca

D.H Lawrence, Maurice Magnus'un Portresi

John Berryman, Düş Şarkıları

Delmore Schwartz, Mesuliyet Rüyalarda Başlar ve Diğer Öyküler

Honore de Balzac, Albay Chabert

Louis Guilloux, Dostluk

Isaac Babel, Kızıl Süvariler

Herman Melville, Billy Budd

Joseph Conrad, Gölge Hattı

Çehov, Öyküler

Samuel Butler, Ramblings in Cheapside

İtalyan Hikâyecileri: Verga, Pirandello, Lampedusa, Saba


Saul Bellow, Günü Yaşa





18 Mart 2014 Salı

Cilt



... Bir kadının göğüsleri oldukça büyükmüş. "Öldükten sonra benim derimden bir eser yapılsın," demiş. Rivayet, onun söylediğini söylüyoruz. İnsan derisi öyle bir şey ki, başka hiçbir deriye benzemiyor. Tamam, canlıyken çok güzel bir deri ama öldükten sonra kapkara oluyor, bozuluyor. Fetva verilmiş, öyleyse insan derisinden bir şey olmaz. Ya olsaydı, Allah korusun, bizleri keserlerdi. İnsandan hiçbir şey olmuyor.

(Kırtıpil, sayı: 4, Nisan-Mayıs 2013. Kitabın cildi, mücellitliğin incelikleri ve dahası... Şiddetle tavsiye ederim. Serbest çağrışım vasıtasıyla: Ünlülerden salam yapacaklar! Salam haberinden tiksinenlere Dieter Roth'un matbuat sosislerinden verelim. Görsel, İspanya'daki Altamira mağarasından, yirmi bin yıl öncesinden kalma el izleri ve hayvan tasvirleri - ah, medeniyet! Delirdik mi? Delirdik. O halde Fikret Ürgüp - Dosdoğru Günlük'ten bir alıntı ile kapatalım: Dün gece rüyamda/ cildim dökülmüştü/ adamlar gelip topladılar/ koskoca cilt parçalarını. (...))

17 Mart 2014 Pazartesi

N-n-n

ÖL Geçmişte
Yaşa Gelecekte.

Hızların hızı başlangıçla gelir.*

Günlerin burgacı -ya da gündemin biçerdöveri mi demeli- ile savrulan kişinin değil blog yazması, nefes alması bile güç sevgili blog okuru; dolayısıyla blogumuz, pek çok diğer şey gibi, arada yan yatıyor. Mazur görmenizi ümit ederim.

Geçen cuma notlarımı listeleme arzusu bulamamıştım; sırf adet yerini bulsun diye, aşağıda kısaca geçiyorum.

Büyük gazeteler de yanılır: Independent, photoshop'u gerçek sandı! Haberin düzeltilmiş hali burada.

Hubris Sendromu.

Düşünce Özgürlüğü Bülteni, geçen haftanın kısa bir dökümü, Sabit Fikir'den.

Devlet dersinde ölüm. 

Sosyal medya kullananlar için elzem: Fotoğraf Nasıl Doğrulatılır?

Açık Radyo'ya destek: Radyo günleri başladı.

"Biz buradayız ey okur, sen neredesin?" Istanbul Art News'un edebiyat eki iki ayda bir yayımlanıyor, bu sayının (Mart) dosya konusuna dikkat: "Kıymeti bilinmemiş yazarlar." Ekte benden de bir yazı var.

Kitap-lık'tan (Ocak-Şubat sayısı, 171) soruşturma: Yazar yüzleri. (Evet, biraz geriden geliyorum dergi takibinde, ama mevzu enteresan ve irdelenmeye müsait.) Üzerine John Berger, Görme Biçimleri.

Sonsuzluğu ve rutin olmayanı işaret ediyor: Pi sayısı. Kendisine bir gün de tahsis edilmiş. Pi demişken, bilgisayar karşısında geçen saatler sonrasındaki hislerime tercüman olan bir görsele sıçrayayım kapanışta, Aronofsky klasiği Pi'den geliyor, baş ağrısını matkapla tedavi eden adam. Bilmem anlatabildim mi?

Neşeli günler dilerim. Mümkünse.

(*Alıntı: Mina Loy, Fütürizm Üzerine Aforizmalar - Cin Ayşe fanzinin Güz 2013 sayısında, Kadınların Manifestoları ekinde yer alıyor. Çeviri: Anita.)


12 Mart 2014 Çarşamba

Uğultu


...

ama bir ağaç ölürse ormanda
bir uğultu
bir uğultu*

(*Bir Aşkın En Verimsiz Günlerinde, Turgut Uyar.)

10 Mart 2014 Pazartesi

Pathos



Mesafenin ortadan kaldırılmasıyla, "mesafe pathos"unun ortadan kaldırılmasıyla her şey, üzerine karar verilemez bir duruma bürünüyor. 
...

Kullanıcı (ağda) kendini simüle etme olanağını, sanallığın elle dokunulamayan ortamında yok olma olanağını yakalar ve haliyle, kendisi için de olmak üzere, hiçbir yerde işaret noktası bulamaz, sonuçta, her türlü kimlik sorunu, ama ötekilik sorunları hariç, böyle çözümlenmiş olur. Böylece, bütün sanal makinelerin çekiciliği, enformasyona ve bilimsel bilgiye susamışlıktan çok, hatta birisi ya da bir şeye susamışlıktan çok, yok olma arzusundan kaynaklanır, hayal gibi işleyen bir erişim kolaylığı içinde eriyip gitme olanağının yakalanmasından kaynaklanır.

(Jean Baudrillard, Tam Ekran. Çeviren: Bahadır Gülmez, YKY. Geçen haftanın notlarında, Twitter'da Lars Von Trier, Elif Şafak ve Azize Tan hesapları arasında geçen diyaloga değinmiştim; bir okurumuz Von Trier hesabının gerçek olmadığı notunu düşmüş; hesabı incelediğinizde yönetmenin sesi olamayacağına kanaat getiriyorsunuz gerçekten, öte yandan diyaloga dahil olan diğerlerinin gerçekliği, henüz tartışmaya açık değil... Gerçek denenin niteliğini irdeleme işini çağdaş düşünürlere bırakır ve iyi bir hafta geçirmenizi dileyerek huzurlarınızdan çekilirim.)

7 Mart 2014 Cuma

N-n-n




"Yaşar Kemal İstanbul'da sürgünde!"

Oscar'lara oyun hamuruyla bakmaya buyrun. Üzerine Pek Güzel Şeyler'den gelsin: Yeşilçam Kötüleri.

Kronolojik olarak: Önce Nemfomanyak'ın gösterimine yasak geldi. Sonra Lars von Trier, soğuk bir espri yaptı. Ardından Elif Şafak, kendisine mention attı ve Von Trier, bu defa da filminin Rüya Sineması'nda gösterilmesini istediğini belirterek ters köşe yaptı - Yanıt, İstanbul Film Festivali direktörü Azize Tan'dan geldi ve Rüya Sineması'nın yıkıldığı ama festival programına alındığı söylendi.  Film festivali programı burada. Von Trier, Şafak diyalogunda son durum üstte belgelenmiş vaziyette.

Pınar Öğünç'ten, dolu dolu bir Mungan söyleşisi.

Alef'ten şahane bir kitap: Peter Sis'in yorumuyla Kuşlar Meclisi. 

Met ve Guggenheim'ın sanat kitapları internette. 

Kitapçılar zor durumda.  Pandora'nın duyuruları için buraya. Beyoğlu demişken, Emek'in ardından neler olduğunu, buradan okuyabilirsiniz.

Son notlar da bizden; bugünkü Radikal Kitap'ta Ömer Türkeş, harika bir Hızımızı Tadacaksınız incelemesi kaleme almış, Futuristika'nın kısa tanıtımı için ise buraya - Siren bu ay Beyoğlu Mephisto'da ayın yayınevi; kitaplar yüzde yirmi indirimle satışta, demedi demeyin.

İyi tatiller.






6 Mart 2014 Perşembe

Vertigo


... Piramitlerin olduğu bölgenin etrafındaki tel örgüleri tırmandık. Bekçi yoktu. Keops'un oraya gittik ve tırmandık. Tepeye ulaştık - bu benim için seyahatin doruk noktası oldu. Altımızda Kahire uzanıyordu, saat sabahin beşiydi ve ezan duyulmaya başladı, önce belli belirsiz bir mırıltı, peşi sıra yükselen bir başka, sonra bir başka ses, tüm şehirde...

(Graham Hughes, dört yılı aşkın bir süre içinde, havayolu kullanmadan tüm dünyayı dolaşmış. Alıntı Esquire söyleşisinden ve seyahatin doruk noktasından bahsediyor: sabah güneş doğarken, Kahire'de, Keops'un tepesine çıkmak. Hızımızı Tadacaksınız'ı okudu mu bilmiyorum ama kitaptan ilham almış olması olasıklıklar dahilinde. Videosu her ülkede bir saniyelik bir selfie'yle, yaptığı seyahati özetliyor. Yukarıda James Kingston, herhangi bir güvenlik örneği olmaksızın dev bir vincin tepesinde. Kingston, neden böyle bir şey yaptığı sorulunca şöyle demiş: "Ölmek için yapmadım bunu. Yaşamak için yaptım." Hızımızı Tadacaksınız!)




5 Mart 2014 Çarşamba

Hız


Herkes gibi benim de korkularım var. Yükseklik korkum yok sadece. İlk başta üzerimdeki giysiye uyum sağlayamadım. Üzerimde bir saat kadar kaldı ve sorun çıkmadı ama sonrasında kaygılanmaya başladım. Giysiye tahammül edemediğim için atlayıştan vazgeçmemiz gerekebileceğini düşündüm. Bu konuda bir psikiyatrla çalışmam gerekti.

(Stratosferden yaptığı atlayışla ses duvarını aşan Felix Baumgartner, dünyada en yüksek hızı deneyimlemiş olan kişi ve Avusturya'da yaşıyor.  4 dakika 19 saniyelik serbest düşüşü için beş yıl boyunca hazırlandığını ve o beş yıl içinde bundan başka hiçbir şey düşünmediğini, bir saniyeliğine bile rahatlamadığını söylüyor. Atlayıştan sonraki gece huzurlu bir uyku çekmiş... Hızımızı Tadacaksınız'ın kahramanları, Baumgartner gibi rekor kırmıyor ama benzer işlere girişiyor. Gözünü karartan için 10 metreden aşağı düşmekle stratosferden aşağı düşmek arasında fark var mı ki? Hızımızı Tadacaksınız, şimdi tüm kitapçılarda.)

4 Mart 2014 Salı

Kaçış



Güneş ruhu Tawa, önce içine böceksi yaratıklar yerleştirdiği bir dünya yarattı ama kısa süre içinde oradan sıkıldı. Yaratıklar sürekli kavga ediyordu. Örümcek Kadın'ı yolladı ve yaratıkların evrilebilecekleri ikinci dünyaya geçmelerini sağladı. Örümcek Kadın, sonra bu canlıları üçüncü dünyaya götürdü. Yaratılanlar artık insan olmuştu; tarımla uğraşıyor, kendilerine giysiler dikiyor ve topraktan kap kacak yapıyorlardı. Ama kötülük her yere bulaşıyordu, bu dünya da çabucak kirlendi. O zaman Örümcek Kadın, henüz kötülükle kirlenmemiş olan bir avuç canlıya dördüncü dünyaya açılan geçidi gösterdi. 

Üçüncü dünyadan buraya, dördüncü dünyaya çabucak geçivermek, mümkündü.*

Kafataslarımızdan menkul krallıklarımızda, bir yandan dünya işlerine yetişmeye çalışırken uydurduğumuz tüm o hikâyeler... Bir şeylere dayanmak ve bir şeylere direnmek için icat ettiğimiz tüm teselliler. Hayatı kolaylaştırmak adına bulduğumuz tüm çözümler. Neşelenmek, zevklenmek ve hafiflemek için giriştiğimiz faaliyetler. Çıktığımız seyahatler, hayaliyle beslendiğimiz uzak ülkeler.

Hızımızı Tadacaksınız, bunların tümünü içeren bir yol hikâyesi. Her yol hikâyesi gibi, varış noktasını değil, süreci öne çıkarıyor. Ve dünya, bizlere aldırmadan, dönüyor, dönüyor, dönüyor.

Döngüden sıkılanlar, dördüncü dünyada, tozlu Afrika yollarında ya da Estonya barlarında, kendi kaçış anlarını yaratarak denge sağlamaya bakabilir. Zaman dünyeviyse, an bizimdir.

(*Hopi yaratılış miti. Hızımızı Tadacaksınız, yarından itibaren, tüm kitapçılarda. Görselde, efsanevi cambaz Philippe Petit, bugün eriyerek yerin dibine inmiş olan İkiz Kuleler'in arasında yürüyor.)

3 Mart 2014 Pazartesi

Yol


Bir küreselleşme komedisi: Hızımızı Tadacaksınız.

Eggers'ın anlattığı, fazlasıyla tanıdık ve bir o kadar tuhaf bir hikâye. Grönland'a kalkacak uçak rötar yapınca Senegal'e uçmaya karar veren iki arkadaşın, üzerlerindeki para ve omuzlarındaki yükten, bir haftalık çılgınca bir dünya seyahati sırasında kurtulma hayali. O hayal ki onları Dakar'ın tozlu sokaklarından Estonya'daki gece kulüplerine sürüklüyor; peşinde olanca hızla koşarken onları yine kendi cehennemlerine hapsediyor. Ama hız, hız iyi geliyor; dünyanın onca sancısını ancak hız dindiriyor.

Hızımızı Tadacaksınız, çağdaş zamanlarda yaşamla inceden inceye dalgasını geçiyor ve fanilerin mutlak yalnızlıklarını seyreltme çabalarını, zihnin çıkmazları bunca karanlıkken teselliyi farklı gökler altında arayanları mercek altına alıyor. Manzara her yerde aynı mı sahiden? Manzara, bakanın kim olduğuna göre değişiyor ve kimse, ama hiç kimse, kendi haritasından başkasını göremiyor. A noktasından B noktasına giden yol, yolcunun zihninde şekilleniyor. Ve Senegal sahillerinden Meksika partilerine, Londra'dan Marakeş'e her yerde manzara sabit; var olan tek gerçek hareket belki de: Son sürat seyahat.

Kerouac'ın arkadaşlar, yollar, şiir ve şarapla tecrübe ettiği yol deneyimi, çağın benmerkezci, ölümüne yalnız ve yaşama hükmen mağlup insanlarınca tecrübe edilebilir mi? Yolun coşkusu, zamane dünyasının sancılarını dindirebilir mi? Tepemizde uçaklar vızır vızır uçar, herkes müthiş bir telaş içinde oradan oraya savrulurken sorulacak yegâne soru bu belki de: Yollara düşersek omuzlarımızdaki yükler biraz olsun hafifler mi?

Hayatın trajikomik döngüsünü, dünyanın dönüş hızına meydan okuyarak kırmaya çalışan iki arkadaşın hikâyesini anlatıyor Hızımızı Tadacaksınız. Ve başladığı yerde bitip bittiği yerde başlıyor; tüm gerçek serüvenler ya da hayatın kendisi gibi; sonu en başından belli...

Esas olan varış noktası değil ama, yolun kendisi. Ve yalnız yürüneceğine dair hüküm, ta en başından verilmiş.

Doğudan batıya ve batıdan doğuya; manzara her ne olursa.

(Görsel, Retronaut'tan. İyi haftalar. Dave Eggers'dan Hızımızı Tadacaksınız yolda ve çarşamba günü raflara iniyor.)