30 Aralık 2013 Pazartesi

Dinle!



Paul Auster: Şöyle diyeyim. Belli bir yaşa geldik şimdi; onca şeyi geride bırakmışız; muhtemelen önümüzde uzanandan fazlasını...
Lou Reed: ... en azından yolu yarılamışız.
Paul Auster: ... sevdiğimiz, önem verdiğimiz onca insan artık aramızda değil; ama sen onları içinde taşıyorsun. Yaşın büyüdükçe yaşantın, hayaletlerle yaptığın sessiz sohbetler halini alıyor. Bunu hem hüzünlü hem de huzur verici buluyorum ben. Yaşlandıkça maneviyatın da derinleşiyor. Hayaletlerle yaşıyorsun ve onların sana söyleyecek çok şeyi oluyor. Dikkatle dinlersen pek çok şey öğrenebilirsin onlardan. 

(DazedDigital, Lou Reed-Paul Auster söyleşisi. Görselde Lou Reed, Mick Jagger ve David Bowie ile sohbette...)

27 Aralık 2013 Cuma

N-n-n

Radikal Kitap'tan Yılın 100 Kitabı - Kerouac'ın Big Sur'üyle Keret'in Yedi Güzel Yıl'ı da listede.

"... artistik aforizmalarla hiç işi olmaz, ama her kitabıyla gönlünüzü çalmayı, size ‘iyi ki edebiyat var’ dedirtmeyi başarır." - Banu Yıldıran Genç, Agos Kirk için Keret'i ve Yedi Güzel Yıl'ı yazmış.

Express, Bir+Bir ve Roll'u sahiplenme vakti! 

Sergi: Kağıdın Ruhu.

2013'te neler oldu? Sabit Fikir, edebiyat üzerinden özetlemiş.

"... Eğer esin kaynağınız tükenirse İstanbul'a gidin ve şehrin kargaşası içinde birkaç gün geçirin; gözlemleyerek, dinleyerek, martıları besleyerek, aynı anda hem küçücük hem de genişlemiş gibi hissederek." Mayıs tarihli; ben henüz rastladım - Elif Şafak'tan yazarlara tavsiyeler. Martılar mühim.

İlham demişken: Yoko Ono'dan -gelen ilham doğrultusunda- sınırlı sayıda basılacak bir kitap haberi.

Jim Jarmusch'un Only Lovers Left Alive tanıtımı ile huzurlarınızdan çekiliyorum.

Sağlıcakla.







26 Aralık 2013 Perşembe

Kirli


Ama beyaz tahtanın ucunda, kıyıda, seni yukarı atması için bütün ağırlığınla abanacağın yerde, iki karanlık alan var. Aydınlıkta iki düz gölge. Belli belirsiz iki siyah oval. Tahtanın ucunda iki kirli nokta.

Senden önce atlayan insanlardan kalmış hep. Orada dururken ayakların ezik büzük, sert ve ıslak yüzeyde inciniyor ve o iki koyu lekenin insanların derilerinden geriye kaldığını görüyorsun. Gerçek ağırlığı olan insanların ortadan kaybolma şiddetiyle ayaklarından soyulan deriler bunlar. Senin sayamayacağın kadar çok insan, iz bırakmadan kaybolmuş. Ortadan kayboluşlarının ağırlığı ile sürtünüş, yumuşak ve hassas ayaklarından küçük parçalar bırakıyor geriye; deri zerreleri, kırıkları ve parçaları tahtanın ucunda, güneş altında küçücük ve yayvan bir halde dururken kirlenip kararıyor, bronzlaşıyor. Kümelenip yayvan oluyor, birbirlerine karışıyorlar. İki daire halinde kararıyorlar.

(...)

Ama tahtayı temizlemeleri lazım. Bunu bir an düşünen biri bile tahtanın ucundan insan derilerini, eskiden burada olanın iki siyah hatırasını, buradan bakıldığında göz gibi duran, kör ve şaşı gözler gibi duran bu benekleri temizlemeleri gerektiğini anlar.

(İğrenç Adamlarla Kısa Görüşmeler, David Foster Wallace. Çeviren: Sabri Gürses. Görselde, Pat Steir'a ait bir iş.)

23 Aralık 2013 Pazartesi

Ayna

Binlerce kişi, geçtiğimiz hafta, Yayoi Kusama'nın David Zwirner Galerisi'ndeki sergisinde yer alan Aynalı Oda'da kırk beş saniyeliğine bulunmak için dört ila sekiz saat beklemiş, uzay deneyimi yaşattığı iddia edilen ortamda -aynalar yardımıyla çoğalan- kendi fotoğrafını çekmiş ve sosyal medya aracılığıyla paylaşmış, bir tür çılgınlık yaşanmış.

Yılın kelimesi 'selfie' seçilmişti ya; kendince, kendini yinelediğince, hep kendine...

Daha evvel paylaşmıştık, öyleyse şimdi yineleme vakti:

Birkaç gün sonra Murray bana, Amerika'nın en çok fotoğrafı çekilen ahırı diye bilinen ve çok turist çeken bir yeri sordu. Taşrada otuz beş kilometre yol alıp Farmington civarlarına gittik. Otlaklar ve elma bahçeleri vardı. Birbiri ardına sıralanan tarlaların arasında beyaz çitler uzanıyordu. Kısa süre sonra tabelalar göze çarpmaya başladı. AMERİKA'NIN EN ÇOK FOTOĞRAFI ÇEKİLEN AHIRI. Söz konusu mahale ulaşana kadar beş tabela saydık. Geçici otoparkta kırk araba ve bir tur otobüsü vardı. Bir keçi yolundan yürüyüp seyir ve fotoğraf çekimi için ayrılmış ve hafifçe yükseltilmiş yere çıktık. Herkesin elinde fotoğraf makineleri vardı; bazılarında üç ayaklı sehpalar, teleobjektifler, filtre takımları. Bir adam barakasının içinde kartpostallar ve slaytlar satıyordu-ahırın o yükseltilmiş noktadan alınmış resimlerini. Bir ağaç topluluğunun kenarında dikilip fotoğrafçıları izledik. Murray arada bir küçük bir deftere birtakım notlar karalayarak bir türlü bozulmayan sessizliği korudu.

"Kimsenin ahırı gördüğü yok," dedi sonunda.

Uzun bir sessizlik daha oldu.


"Ahırın yolunu gösteren tabelaları bir kere gördükten sonra ahırı görmek imkansızlaşıyor."*

Aynadaki ne? Acayipliklerle dolu bir dünyada, bazen görmek yetmiyor; hayat, yine süregidiyor; kendince, kendini yinelediğince, hep kendine...

İyi haftalar.

(*Beyaz Gürültü, Don DeLillo. Dost Kitabevi Yayınları; çeviren: Handan Balkara. )

20 Aralık 2013 Cuma

N-n-n



Bir başka çağdan gelsin: John Steinbeck'in Nobel Ödül Töreni konuşması. 

Franz Kafka bilgisayar oyunu - o da ne ola diyenler için, buyrun, burada: iOS, PC, Mac, Android ve Linux platformlarında.

"En iyimser haliyle, kütüphaneyi kavrama biçimimiz, tıpkı evreni kavrama biçimimiz gibi sınırlı." Borges'in Babil Kütüphanesi mimariye ilham veriyor. Bir de gündem maddesi ekleyelim madem: Milli Kütüphanenin hurdaya çıkan kağıtları.

Umberto Eco'dan hayali toprakların haritaları. Bu bağlantının üzerine bir de Hayali Yerler Sözlüğü verelim ve yine Borges'e dönelim: "Dayanma gücümü yitirerek, sonsuz ufaklıkta, ışıltılı bir labirent düşledim: ortasında bir su testisi duruyordu; ellerim neredeyse testiye dokunacaktı..."

100 Euro'ya Picasso - güzel proje. Pek bilinmeyen bir Van Gogh tablosu, 'Yeşil Buğday Tarlaları, Auvers,' Washington yolundaymış. Son olarak vahim bir haber: Miro vakfı, İstanbul'daki Miro sergisinin kapatılmasını talep ediyor. 

Arnon Grunberg'in Hastalıksız Adam'ıyla Monika Maron'un Acayip Bir Başlangıç'ı şimdi kitapçılarda, blog yazarınızın ise çalışma masasında, okunmayı bekliyor.

Bu haftanın notlarını Cennete Uzanan Merdiven heykeliyle kapatalım bari: rivayet o ki, bulutlu günlerde, merdiven göğe doğru yükselip gözden yitiveriyormuş.

İyi tatiller.

(Görselde Hundertwasserhaus, Viyana.)


19 Aralık 2013 Perşembe

Gerekçe



...

Her Olasılığa Karşı Elinin Altında Bulunmasını Arzuladığın Kitaplar,

Belki Bu Yaz Okumak İçin Bir Kenara Kaldırabileceğin Kitaplar,

Kitaplığında Öteki Kitaplara Eşlik Etmesi İçin Gerek Duyduğun Kitaplar,

Sende Beklenmedik ve Çılgınca Bir İlgi Uyandıran, Üstelik Buna Haklı Bir Gerekçe Bulamadığın Kitaplar

...


(Listenin hası; Italo Calvino'dan, listenin tamamı için bkz. Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu, s. 21. Çeviren: Eren Yücesay Cendey, YKY. Son madde blog yazarınızın bir okur olarak hayatının en sürprizli deneyimlerine önayak olmuştur, belirteyim. Görselde, Kristina Lahde'nin Telefon Rehberi Kovanı, thisiscolossal aracılığıyla.)

18 Aralık 2013 Çarşamba

Mesela...



1. Daha çok ve daha sıkı çalış.
2. Düzen dahilinde çalış.
3. Dişin kaldıysa temizle.
4.Tıraş ol.
5. Banyo yap.
6. İyi beslen - meyve, sebze, süt.
7. Hiç içme ya da az iç.
8. Her gün bir şarkı yaz.
9. Temiz giysiler giy - iyi görün.
10. Ayakkabılarını boya.
11. Çoraplarını değiştir.
12. Pijamalarını sık sık değiş.
13. Bir sürü güzel kitap oku.
14. Sık sık radyo dinle.
15. İnsanları daha yakından tanı.
16. Çiftliği temiz tut.
17. Yalnızlığa kapılma.
18. Mutlu kal.
19. Umut makinesini çalışır halde tut.
20. Güzel rüyalar gör.
21. Fazladan paranın tamamını bankaya yatır.
22. Para biriktir.
23. İnsanlarla vakit geçir ama vakit harcama.
24. Mary ve çocuklara para gönder.
25. Güzel çal, güzel söyle.
26. Daha iyi dans et.
27. Savaşı kazanmaya yardımcı ol - faşizmi yen.
28. Anneni sev.
29. Babanı sev.
30. Pete'i sev.
31. Herkesi sev.
32. Kararını ver.
33. Uyan ve mücadele et.

(Liste: Woody Guthrie'nin 1942 yılı için temennileri.)

17 Aralık 2013 Salı

Kaçış



Liste kültürün başlangıç noktasıdır. sanat ve edebiyat tarihinin başlangıcıdır. Kültür ne ister? Sonsuzluğu anlaşılır kılmak ister. Aynı zamanda düzen yaratmak ister - hep değil ama, kimi zaman. Peki insan olarak sonsuzlukla nasıl yüzleşebiliriz? Kişi anlaşılmaz olanı nasıl kavrayabilir? Listeler, kataloglar, müze koleksiyonları ve ansiklopediler ile sözlüklerin yardımıyla. Don Juan'ın yattığı kadınları sıralamanın bir cazibesi vardır: Mozart'ın libretto metinlerini yazan Lorenzo da Ponte'ye bakılırsa 2063'tür bu sayı. Aynı zamanda pratik listeler de yaparız -alışveriş listesi, vasiyetname, menü- ve bunlar da kendilerince kültürel başarılar sayılır. (...) Liste kültürü yok etmez; onu yaratır. Kültürel tarihte nereye bakarsanız listelerle karşılaşırsınız. Baş döndürücü niteliktedir bunlar hatta: azizlerin, ordular ve şifalı bitkilerin, hazinelerin ve kitap adlarının oluşturduğu listeler. (...) Benim romanlarım da listelerle doludur bu arada.

 Soru: Neden gerçekte tamamlamamızın mümkün olmadığı şeyleri tamamlamak için bunca vakit harcıyoruz?

Bir kısıtlamamız var bizim, son derece caydırıcı, utanç verici bir kısıtlama: ölüm. Bu yüzden sınırsız olduğunu, dolayısıyla sonu olmadığını var saydığımız şeyleri bunca severiz. Ölüme kafa yormaktan kaçmanıın bir yoludur bu. 

Listeleri seviyoruz çünkü ölmek istemiyoruz. 

(Umberto Eco, Der Spiegel ile Louvre'daki liste temalı sergisi hakkında söyleşiyor. Listelerin de, listelenmesi gerekenleri de sonu, bir türlü gelmiyor... ve her liste, hep eksik. Görselde envanter çıkarmaya müsait gibi duran bir an, Asmalımescit - kaç pencere, kaç ayna, kaç yansıma: kaç sıçrama?)

16 Aralık 2013 Pazartesi

Liste

Listelere devam:

2013'ün En Şaşırtıcı Fotoğrafları, Time. Şahsi favorilerimden dev ördeğin Avustralya sularında arz-ı endam etmesiyle başlıyor. Kendisinden daha önce notlarda bahsetmişim: şurada ve şurada. Mashable'ın '2013'ün En Tuhaf Anları' listesinde de kendisine rastlıyorsunuz.

Teknolojide Çığır Açan 10 Atılım, MIT Technology Review.

Sokak Sanatının En İyileri, 2013; Buzzfeed.

En İyi 20 Yeni Grup, 2013; Paste Magazine.

En İyi Müzik Videoları, 2013; Paste Magazine. (Bir numarada Bob Dylan, interaktif.)

En Çok Kazanan Müzisyenler, 2013. Forbes. 

Dizginlerinden Kurtulan Müzisyenler, 2013; Stereogum. (Sektöre sırt çevirip dinleyici desteğiyle müziğe yönelenlerden bir derleme. Her şey Forbes'un verilerinden ibaret olmak zorunda değil.)

Ülkeler, Seyahat için 10'luk liste; Lonely Planet. 

En İyi Filmler, 2013; Guardian.

Tasarım Ödülleri, 2013; Wallpaper. 

Yılın Filmleri, 2013; The New Yorker.

En İyiler, 2013; Radikal.

Yılın Albümleri, 2013; Gorilla vs. Bear. 

Sanat Eleştirmenlerinin Favorileri, 2013; Whitehot Magazine.

Instagram'ın En Klişe Fotoğrafları, Mashable. (Yine insaflı olmuş.)

Listelerden bayılacak gibi olduysanız misyonumu tamamlamış sayılırım. Bu daha başlangıç, çoğu liste henüz oluşuyor, ayın sonlarına doğru liste kusar halde olacağız.

Yarın bu damardan devam.


13 Aralık 2013 Cuma

N-n-n


Kaçıranlar olduysa tekrarlamanın tam zamanı şimdi: Madiba Büyüsü, Nelson Mandela seçkisiyle Afrika masalları.

Sene sonu gelince listeler de beraberinde geliyor elbette - listeye inanmayıp listesiz kalmamam gerektiği inancıyla ilgiyle takip ediyorum. Birer özet niteliğinde olan ve seçilenden çok seçen mecranın tercihlerini ortaya koyan listelerin tümüne birer bağlantı verecek değilim, ancak ilginç bulduklarımı kendimce listeleyeyim diyorum: Amazon Yılın Kitapları, Barnes & Noble Yılın Romanları, Sabit Fikir 2013'ün Öne Çıkan Elli Romanı, NPR 2013'ün En Güzel Kitapları, Goodreads 2013'ün En İyi Romanları. Yeterince fazla sayıda liste taradınız mı liste kavramının anlamsızlığına ikna olmamanız mümkün değil; bir kere indirgemeci ve hiyerarşik, üstelik iddiası ne olursa olsun subjektif, çoğunlukla kriterleri belirsiz ya da tartışmaya açık vs. vs., ama ne demiştik en başta: listeye inanma, listesiz kalma. Komitelerce oluşturulmuş yılın kitapları listelerini veya kriterleri muğlak anketleri değil de, şahsa ait, dolayısıyla subjektif, mümkünse (klişeden uzak kalacak denli) tematik, her listenin illa ki eksik olacağının bilinciyle yapılmış listeleri daha ilgi çekici buluyorum.

Buyurgan sıralamalardan bunalanlara listemsi bir döküm gelsin: Öğretmenlerin derste topladığı oyuncaklar ve oyuncaksı şeyler, Victoria & Albert Müzesi'nde sergide. Farkı özgünlüğünde!

"Yılın ...'sı" damarından devam: Pantone, 2014 için Yılın Rengi'ni açıklamış: Parlak Orkide! (Kelimelerin yerleri değiştirildiğinde (Orkide Parlak) en alasından sahne ismi de oluyor.) Resimdeki orkideye aldanmadan bakarsanız 2014'ün rengi epey sası; ama önemi yok, bunun daha 2015'i, 2016'sı var...

Faber'den 2014'ün kalemi geliyor şimdi de: yazı yazmak için kullandığımız bu mühim alet, karatlarla maratlarla tanımlanınca maksadından şaşmış ama heyhat! 4350 ve 9500 dolarlık seçeneklerle pek şaşaalı.

Rotten Tomatoes'dan: Yılın Filmleri.

Design Museum'dan: Yılın Tasarımları.

Reuters'dan: Yılın Fotoğrafları.

Şu noktada bunca liste sayıp dökünce seneyi kapatmaya hazır hale gelmiş bulundum sevgili blog okuru. Resmen bittim...

Listeleriniz şen olsun!

(Görselde: güç okunuyor da olsa Bir Fazlası.)




12 Aralık 2013 Perşembe

Asla!


Patron gibi davranmıyor; direktiflerin çoğu senaryonun içinde zaten... Sally (Hawkins) ve ben (çekimin) ilk günlerinde biralarımızın başında ağladık durduk çünkü nasıl altından kalkacağımıza dair hiçbir fikrimiz yoktu. Ve, herkes gibi, (Woody Allen'a) büyük saygımız olduğundan, onu mutlu etmek istiyorduk. 

Sonraları onu asla mutlu edemeyeceğini anlıyorsun ve işini yapmaya devam ediyorsun. 


(Cate Blanchett, Blue Jasmine'in çekim sürecinde yaşadığı sıkıntılardan dem vuruyor. Blanchett'in ağladığını hayal etmek güç olsa da, Woody Allen'ın setteki mesafesini kestirmek mümkün. Geçen hafta Allen'ın 12 Ocak 2014'te gerçekleşecek Altın Küre Ödül Töreni'nde Cecil B. DeMille Ödülü'nü alacağı açıklandı ancak ödül törenlerine katılmamakta ısrarlı olan yönetmenin yerine, ödülü kabul etmek üzere aktris Diane Keaton törende bulunacak. Görselde tüm zamanların favorisi Annie Hall'dan bir kare, Keaton bütün zarafetiyle...)

11 Aralık 2013 Çarşamba

Şişko


Şaşırdım mı? Tabii ki şaşırdım. Bir hatunla çıkarsın. İlk buluşma, sonra ikinci, orada bir restoran, burada bir film, her zaman gündüz seansı. Yatmaya başlarsınız, sevişmeler olağanüstüdür, bir süre sonra duygusallık da başlar. Ve sonra, bir gün, iki gözü iki çeşme sana gelir. Ona sarılır ve sakin olmasını, her şeyin yolunda gittiğini söylersin. Artık tahammül edemeyeceğini söyler, bir sırrı vardır, öyle böyle bir sır değil, gerçekten korkunç bir şey, bir lanet, sana daha önce söylemek istediği ama bir türlü cesaret edemediği bir şey. Bu sırrın ağırlığı altında ezilmektedir ve artık söylemek zorundadır, yoktur başka çaresi ama söyler söylemez onu terk edeceğinden de emindir ve sana hak vermektedir. Sonra tekrar ağlamaya başlar.

Seni terk etmeyeceğim, dersin. Etmeyeceğim. Seviyorum seni...

(Etgar Keret, "Şişko," Nimrod Çıldırışları. Çeviren: Avi Pardo. Görsel, Etgar Keret'in facebook sayfasından alınma; geçen hafta Guadalajara Kitap Fuarı kapsamında gerçekleşen etkinlikte Meksikalı aktör Diego Luna, aralarında Şişko ve Kneller'in Mutlu Kampı'nın da bulunduğu kimi öyküleri okumuş/canlandırmış. Basına kapalı olan etkinlikten yegane fotoğraf, Keret'in kendi sayfasında paylaştığı...)

10 Aralık 2013 Salı

Efsane



Efsane: Begbie'nin şahane bir mizah anlayışı vardır.
Gerçek: Begbie'nin mizah anlayışı tamamen başkalarının, genellikle arkadaşlarının bahtsızlıklarına, hezimetlerine ve zayıflıklarına yöneliktir.
Efsane: Begbie'nin kankaları onu sever.
Gerçek: Begbie'nin kankaları ondan korkar.
Efsane: Begbie kankalarına asla kelek yapmaz.
Gerçek: Kankaları genellikle bu önermenin sınanmasına olanak tanımayacak kadar sakıngandırlar. Sınama olanağı buldukları münferit durumlarda da, bunu çürütmeyi başarmışlardır.

(Trainspotting, Irvine Welsh. Çeviren: Avi Pardo. Begbie'ye dair efsaneler ve gerçekler, Renton'ın anlatımıyla. Welsh'in Trainspotting'i, İskoçya'da okur katılımıyla oluşturulan Son Elli Yılın Romanları listesinde bir numara oldu. Listede iki numarada Lanark, üç numarada Siyah ve Mavi var. Welsh, geçtiğimiz günlerde Trainspotting ve Porno'nun Begbie karakteri hakkında kaleme aldığı 'He Aint Lager' adlı öyküyü evsizler yararına çıkartılan ve evsizlerce satılan Big Issue dergisinde yayımlatarak büyük alkış topladı; Big Issue'nun satış rakamı henüz belli değil, ama rekora gideceği düşünülüyor. Welsh, "Evsizlik maalesef Batı dünyasında epey yaygın ve siyasi liderlerin önceliklere yönelik zaaflarıyla ilintili," diyerek ayarı vermiş... Herkesin bir Begbie'si yok mu hayatında; sever gibi yapıp döven, atsan atılmaz-satsan satılmaz kabilinden?)

9 Aralık 2013 Pazartesi

Taslak



İlk taslağımı yazarken hep bunun önemli olmadığına ikna etmeye çabalarım kendimi. Duvarı aşmanın yollarından biridir kendini bunun önemli olmadığına ikna etmek. Kimsenin ilk taslağı göreceği yok. Kimse ilk taslağı umursamaz. Kendine bu yüzden işkence ediyor olabilirsin ama açıkçası, her ne yaptıysan düzeltilebilir.

Şimdilik sadece kelimeleri dök dışarı. Nasıl yazabiliyorsan öyle yaz hikayeyi, sonra düzelt.


(Neil Gaiman, yazarlığın sancılarından bahsediyor. (bkz. Nerdist Podcast.) Görselde, Tünel Meydanı civarında bir garaj girişi, graffitinin ilk taslağı - şimdi yerinde yeller esiyor, o ayrı.)

4 Aralık 2013 Çarşamba

Matata!


Buzzfeed'de rastladım: Disney klasikleri Woody Allen imzalı olsaydı ne olurdu?

Favorim, Manhattan'dan yola çıkan Matata.


3 Aralık 2013 Salı

Oku!

Günlerden salı, günlerden fırtına, günlerden aralık, günlerden karanlık.

Brain Pickings'de rastladığım Maurice Sendak imzalı bu posterler, epey eski ama en karanlık ruhları bile gülümsetecek lezzette.

Buyrun!





2 Aralık 2013 Pazartesi

Aşırı Acıklı Bir Salinger Hikayesi

J.D. Salinger'ı nasıl bilirsiniz?

1965 yılından bu yana yeni bir eseri yayımlanmamış, hayatını kendi tercihleri doğrultusunda gözlerden uzak geçirmeyi seçmiş ve 2010 yılında aramızdan ayrılmış olan yazarın hem gizemlerle sarılı yaşam öyküsü hem de sağlığında yayımlanmasını istemediği bazı öyküleri, şimdi 'tüketime' sunulmak üzere.

Hollywood'un 'harika çocuklarından' olduğu söylenen Shane Salerno'nun (Shaft ve Avatar 4'ün senaryolarını kaleme almış örneğin kendisi) Harvey Weinstein'la birlikte yapımcılığını üstlendiği Salinger adlı belgesel, geçtiğimiz sene büyük ses getirmek üzere pazarlanan yapımlardan biriydi - şöyle ki, filmin yazara dair bazı 'sırları' afişe edeceği duyuruldu, izleyicilerden bu sırları paylaşmamaları rica edildi vs. Belgeselin müjdelediği bir şey de vardı, yazarın sağlığında kaleme alıp yayımlatmadığı kitapların yayımlanacağı haberi - öyle ya, PR stratejinizi 'gizli' kalması gereken birtakım şeylerin üzerine değil beklenen/özlenen/hasret duyulan bir şeylerin üzerine yapılandırmanız gerekir. Belgesel beğenilmeyince yapımcılar bir başka haber patlattı bu defa: belgesel yeniden montajlanacak ve kimi 'yeni' sırlar da burada ortaya çıkacaktı. Bu da kesmeyince, Salinger'a dair bir film çekileceği açıklandı.

Yanlış olan, yazarın hayatına dair çekilen filmler/belgeseller vs değildi elbette. Yanlış olan, münzeviliğiyle adeta metalaştırılan yazarın bu defa en gizli sırlarını sömürmemiz gerekecek şekilde tasarlanmış bir operasyonun içine çekilmemizdi. Sırlar, ifşalar bunun içindi... Yayımlanacağı söylenen eserler, Salinger okurunu heyecanlandıracaktı elbette: neden heyecanlandırmasın? Yanlış olan, eserlerin bu operasyonu körüklemek uğruna ortalığa saçılmasıydı. Zihniyet hatalıydı; ve bunca sırrın ifşa edildiği bir ortamda, bu eserlerin nasıl olup da yazarın vasiyetine karşın yayımlanma aşamasına gelmiş olduğunu açıklayan yoktu.

Belgeselden 'uyarlanan' bir de kitap vardı işin içinde: Salinger. Kitap, belgeselin transkripti olmaktan öteye geçmiyordu; bir sürü şahıs, herkese birkaç paragraf, üst üste, art arda, Salinger hakkında beyanlar - yazarın yokluğunda bir salon dolusu insan bir araya gelmiş de hep bir ağızdan onun hakkında bir şeyler anlatırmış gibi... Korkmayın, burada okuduğum/kulağıma çalınan 'sırları' ifşa edecek değilim; belgeselin yapımcıları böyle arzu ettiğinden değil, sır denilen şeylerin anlamsızlığından ötürü... Tırnak içinde belirttiğim bu 'sır' meselesine öfkelendiğimi zaten kestirmişsinizdir. İfşa edecek tek sır var belki de: münzeviliğiyle ilgi uyandırmış, sevilen bir yazarın ölümünden sonra çarkların hızla dönmekte, onun bunca çabayla koruduğu kendi hikayesini çoğaltmakta, içini boşaltmakta ve tüketime sunmakta olduğu.

Geçen hafta üç öyküsü 'sızdırıldı' Salinger'ın. Terminolojiye dikkatinizi çekerim: Yayımlanmadı, sızdırıldı. Çağımızda bir şeylerin sızdırılması, yayımlanmasından daha ilgi çekici olduğundan olsa gerek. Basit bir google aramasıyla erişebilirsiniz.

Salinger'ın kasası, sadece yayımlamadığı öykülerle dolu değil. Gizli tutmaya çabaladığı yaşantısı da orada saklı. Hayatının neredeyse yarısı boyunca fotoğrafının çekilmesine dahi izin vermemiş biri nihayetinde sözünü ettiğimiz... Hollywood'un ağzının suyunu akıtmasına şaşmamak gerek; olasılıklar sonsuz, gişe potansiyeli yüksek.

Bu aşırı acıklı hikayenin daha henüz başındayız kanımca. Devamı gelecek.

Salinger 1, Salinger 2, Salinger 3'e hazırlıklı olmalı. Bize tek bir teselli var belki de: kurtlar sofralarını kuradursunlar, biz kitaplarımıza uzanalım yine...

Her zaman yaptığımız gibi.








29 Kasım 2013 Cuma

N-n-n

Apollinaire davasına dair, Fransa'dan: "Eseri nasıl değerlendirecek olursa olsun, esere erişimi engellenen, okur olacaktır."

Yıl biterken listeler de yavaş yavaş belirmeye başladı; yılın dikkate şayan kitaplarına buradan bir giriş yapalım: NY Times seçkisi, 2013. (Dave Eggers'ın hızına yetişmeye çabalıyoruz sevgili okur, önümüzdeki yılın sonunda listede yer alan The Circle raflarda olacak.)

Andy Warhol'un zamanında bir yemek kitabı için yaptığı çizimler -  eşe dosta dağıtılmış olan bu nadir kitabın sayfalarına buradan bakmak mümkün.

Çerez niyetine: 14 Adımda Cahili için Bağımsız Filmlere Giriş Rehberi.

Evan Robertson'ın edebiyattan ilham alan posterleri.

Meksikalı sokak sanatçısı Curiot'un nefis işleri için buraya. Hikâyeler anlatan, duvarlardan 'kaçan' graffitiler için buraya - benzer bir damardan ilerlemek (ya da gerilemek) isterseniz A-ha ile seksenler nostaljisine dalmak da olası, fakat... Blog yazarınızı sorarsanız bu aralar Ludo'nun işleri karşısında büyüleniyor, biri aşağıda, diğerleri ise burada.

Bu haftanın notlarını bağlarken -naçizane- bir temenni: Frances Ha'yı izlemeyen kalmasın!

İyi tatiller!













28 Kasım 2013 Perşembe

Avare



"Quimper Kütüphanesinde bir denizkabukları koleksiyonu var. Benim de orada olduğum bir gün, iyi giyimli bir bey içeri girdi ve bunları incelemeye başladı. Gayet yüksek bir sesle kütüphane müdürüne 'Bu oyuncakları siz mi boyadınız?' diye sordu. 'Hayır,' diye cevap verdi müdür sakin sakin, 'hayır mösyö, bu denizkabuklarını en enfes renklerle süsleyen doğanın kendisidir.' 'Birbirimizi hiç anlayamayacağız,' dedi zarif ziyaretçi, 'yerimi size bırakıyorum.' 

Ve çekip gitti."

(Guillaume Apollinaire, İki Kıyının Avaresi. Çeviren: Nihan Özyıldırım, Kanat Yayınları. Eserleri dünya kültür mirası olarak korumaya alınan Apollinaire'in ülkemizde yargıyla olan macerası maalesef sürüyor. Görsel, kaligramlardan...)

27 Kasım 2013 Çarşamba

İşbaşı


Joan Miro'nun eserleri, bir süreliğine İstanbul'da... Serginin detayları için, buraya. (Görselde sanatçının kendisi, iş başında.)

26 Kasım 2013 Salı

Bir fazlası


Sanırım eleştirmenler bulup çıkarmaktan vazgeçmediğine göre semboller mevcut. Sizin için de uygunsa bunlardan bahsetmemeyi ve bu konuda sorguya çekilmemeyi yeğlerim. Kitaplar, öyküler yazmak, onları açıklamanız istenmeden de yeterince zorlu. Üstelik açıklayacak olanların işini de ellerinden alıyor. (...) 

Yazdıklarımı keyif için okuyun. 
(...)

(Ernest Hemingway, Paris Review söyleşisi. Yazar, eserlerindeki sembolizm hakkında konuşmayı böylelikle reddediyor. Blog yazarınız, bu aralar sahilde gördüğü bir kayığı düşünüyor; adı üzerine boyalı: Bir Fazlası.

Görselde Hemingway, haşmetli bir tekirin eşliğinde.)




22 Kasım 2013 Cuma

N-n-n

Doksanlarda Beyoğlu'nun kimi köşelerine uzanıp kültürel/entelektüel gelişimini Narmanlı Han'ın avlusundan geçerek tamamlamış olanlar için müjdeli bir haber: Deniz Kitabevi geri dönüyor! Adres: Dibek Sokak, Galata.

Oxford Sözlüğü tayfası, yılın sözcüğünü seçmiş: Selfie! Kelime yeni; icraat epey eski - bahis konusu olan, otoportrenin cep telefonu ya da dijital kamerayla çekilmiş versiyonu. Blog yazarınızın şahsi favorilerinden Frida Kahlo, kendi yüzünü kendi fırça darbeleriyle tuvale yansıtmaktan bıkıp usanmamış örneğin; aşağıdaki görselde ise hasta yatağında üst bedenini saran alçıyı boyarken görülüyor.

Joseph Brodsky'den bir okuma listesi - entelektüel bir sohbetin olmazsa olmazları: Descartes, Pasternak, Dostoyevski, Pessoa, Paz, Bachmann, Ahmedova ve niceleri. Brodsky bir yana; liste epey maskülen. Görsellere tıklayıp yazarları ve eserleri incelemeniz mümkün. Donald Barthelme'nin okuma listesi için sizi Koltukname'ye alalım.

Redhouse'dan harika bir çocuk kitabı, Tüyap keşiflerinden: Sıradışı Canlılar. Yazarın websitesi için buraya; çizerin işleri için buraya.

Sabit Fikir'de, Elif Bereketli imzalı harika bir Alberto Manguel söyleşisi: "Ve kimse yükten arı değildir."

Wes Anderson'dan yeni film: The Grand Budapest Hotel. Anderson filmlerinin müziklerinden oluşan albüm için buraya buyrun.

İyi tatiller!






21 Kasım 2013 Perşembe

Av

Birkaç hafta öncesinde vurulan leoparla ilgili haberleri izlemişsinizdir sanırım... Birkaç gün önce ise vurulan canlının Anadolu parsı değil İran parsı alt türüne ait olduğu açıklandı; bizler burada, birkaç sene evvel bu bahse değinmiştik; konuyla ilgilenenler, Vikipedi'nin Hazar Kaplanı maddesinden Türkiye'deki Durum'a da göz atabilirler. Bu makale ise, 2010 yılında Gabar Dağı'nda bulunan leopar postundan yola çıkarak leoparların bu topraklardaki hazin vaziyetine ışık tutmakta. Hayvanları, dolayısıyla doğayı alt eden insan, bayrağını gururla dikiyor toprağa; avcılık hobi, katliam gelenekten sayılıyor. İnsanın doğayla giriştiği bitmek bilmeyen çatışmaya dair öykülerin ardı arkası gelmiyor. Kan dökerek fethedilen dünyanın hallerinden çeşitli kareler için - bkz. Hızlı Tren Kuş Sürüsüne Çarptı. bkz. Maasai Kabilesi Bu Sefer Aslan Öldürmedi. bkz. Kızıl Geyik Avında Boynuz Rekoru Kırıldı. bkz. Karakulak Ölü Bulundu.

Avlar ve avcılara dair gerçeklerdense, kurmacadan bahsetmeyi tercih ederim esasında.

İşte, buyrun, gelişigüzel bir içinden avlar-avcılar geçen kitaplar listesi, sıra/nizam yok, çalma listesi mantığıyla derlenmiş - dilerseniz siz de yorumlarınızla genişletebilirsiniz.

Moby Dick - Herman Melville
Mavi Tilki - Sjon
Alageyik - Yaşar Kemal
Aslan - Joseph Kessel
Ve Bir Pars, Hüzünle Kaybolur - Faruk Duman
Afrika'nın Yeşil Tepeleri - Ernest Hemingway
Avcılık Üstüne - Jose Ortega y Gasset
Balina ile Mandalina - Fazıl Hüsnü Dağlarca

(Görselde, nesli tükenmekte olan hayvanlardan karakulak. )









20 Kasım 2013 Çarşamba

Barış


Geçen haftadan bir kare; Metin Üstündağ, Ot Cafe'de, Ot'un Aralık sayısı için Etgar Keret ile söyleştikten sonra Keret'in adından karikatür çiziyor...  Barış.


19 Kasım 2013 Salı

Beyhude



Yazmayı sürdürüyorum. Profesyonellik olarak görüyorum bunu. Ama kimi zaman ne işe yaradığından emin olamıyorum. Gereği olmadığına inanıyorum gerçekten. İlerki yıllarda her şey sona erecek. Ya bomba ya da biyolojik silahlar yüzünden, ya da çevreye onulmaz zararlar vereceğimizden. Almamız gereken kararlar konusunda fazlasıyla ahmakça davrandığımız için intihar etmiş olacağız. Kimi zaman insanların kendini yok etmeye programlanmış olduğunu düşünüyorum. Yani, roman yazmak beyhude bir uğraş. Bizlerden geriye -insanlıktan diyorum- kalanlar olur mu ve yaşamlarına devam ederler mi merak ediyorum. Hangi şartlarda hayatta kalacaklarını merak ediyorum. 

En önemli sorular bunlar aslında ama kimsenin umurunda değil. 

(Romancı Doris Lessing, geçtiğimiz pazar günü 94 yaşında hayata veda etti. Yaşamı boyunca, Nobel Edebiyat Ödülü de dahil olmak üzere pek çok ödüle layık görüldü. NY Times'da ölümü ardından yayımlanan yazı, bir kadın olarak hayatında 'arzularının peşinden' gittiği ve iki çocuğuna 'sırtını çevirdiği' gibi yersiz yargılarla dolu detaylar içeriyor. Keza hakkındaki Wikipedia sayfası da, eski eşi ve iki oğlunu Güney Afrika'da bırakarak Londra'ya yerleştiğini belirtmekten kaçınmamış; ki hoş görecek olsak, yaşam öyküsüdür, Wiki'de bunların yer alması NY Times kadar dehşetli sayılmaz diyebiliriz... Yine de evet, ahmaklık baki, kadın düşmanlığı iptidai - kadın yazar sorunsalı Lessing bağlamında yine sahnede. Yazarın Türkçe yayımlanmış yapıtları için bkz

Alıntı Rogert Ebert'ın websitesinde yer alan söyleşiden, görselde genç bir Doris Lessing, sümbüllerle birlikte.)  

15 Kasım 2013 Cuma

Zaman!

Zamanı bükmek mümkünmüş, dün onu öğrendim sevgili blog okuru. Gördüğünüz gibi notlarla değil, bir özetle karşınızdayım bugün, zira gecenin bir yarısı şehre uğrayan Etgar Keret ile öyle bir maraton yaşadık ki, sona erdiğinde bu kadar çok şeyi bu kadar az zamana nasıl sığdırdığımıza aklım ermedi. Günün sonunda Robinson Crusoe'ya gelip yazara merhaba diyen tüm okurlarımıza çok teşekkür ederiz; harika bir akşamdı - Amsterdam'dan Tel Aviv'e uçan, oradan dönüp İstanbul'a uğrayan, bu sabah muhakkak yeniden Tel Aviv'de olması gereken ve akabinde Meksika Kitap Fuarı'na yola çıkacak olan yazar, şehirde geçirdiği daracık zaman diliminde iki buçuk saat boyunca kitaplarını imzaladı, okurlarıyla sohbet etti, her kitabın içine minik çizimler yaptı ve sizlerin ilgisi karşısında büyük bir mutluluk duydu... İmzadan koşarak çıkıp taksiye atladığımızda şehir de bize gereken güzelliği yapmaya karar verdi ve trafik engelini geri çekerek yazarın uçağına yetişmesini sağladı. Nihayetinde müthiş zaman geçirdik - Keret ise bugün fb sayfasına yazar olarak yaşamının en etkileyici ve eğlenceli günlerinden birini geçirdiğine dair not düşmüş ve ömründe ilk kez bir gitar imzaladığını belirtmiş. Blog yazarınız olarak ben, zaman bükme konulu ilk sınavımı verdiğimi söyleyeyim ve bizleri böylesine motive ettiğiniz için bir kez daha teşekkürlerimi sunayım. Tanıdık/tanımadık güzel yüzler görmek, bu heyecanın bir parçası olabilmek gerçekten harikaydı.

Sınırlı vakti olan Keret'i İstanbul'da böylesine şahane ağırladığınız için sağ olun!

Etkinliğe dair diğer fotoğraflar için bkz. Robinson Crusoe 389 @facebook.








Ve finalde, günün erken saatlerinde basınla görüşen Keret'in kucağını yer edinen Asmalımescit kedisi...




İyi tatiller!

13 Kasım 2013 Çarşamba

Yazar!

Etgar Keret, yarın, yani 14 Kasım Perşembe günü saat 17.00'de, Beyoğlu Robinson Crusoe Kitabevi'nde okurlarıyla buluşuyor. Herkesi bekliyoruz.

O saatte iş/okul/ trafik vs. var demeyin - Okulu kırın, trafiği aşın, patronunuza acil bir işinizin çıktığını söyleyin, yerinizden kımıldayamıyorsanız bile kendi borularınızı icat edin ve gelin! Keret'in programı onca yoğunluğun içinde ancak bu gün ve saatte müsait, ayarlamak için akla karayı seçtik, rutininizi bozup Robinson'a uğrayın ya da bir dahaki ziyaretini bekleyin.

Benden söylemesi.






12 Kasım 2013 Salı

Şirin



Fuardan nihayet döndük, burada asayiş berkemal, umarım sizin sularınız da sakindir.

On gün boyunca on iki metrekarelik bir alanda hemen hemen on saat ayakta durmuş bir bünye olarak alışılagelmiş fuar analizleri sunma, eski fuarlardan söz açma ya da 'fuar çok uzak' (kime göre, neye göre?) temalı bir goygoy yürütme niyetinde değilim. Olumsuzlukları saymaktansa, son on günümü on binlerce kitap ile dolu bir alanda geçirdiğime memnun olduğumu belirtmeyi tercih eder ve uzak/yakın demeden gelen, sohbet fırsatı bulduğumuz/bulamadığımız tüm kitap severlere şahsen teşekkür ederim. 'İki yaşında bir çocuk bulunmuştur. Anne babasının danışmaya gelmesini rica ederiz' anonsunu bir yıl sonrasına değin duymayacağım belki ama fuarın hoşluklarını uzun süre hatırlayacağım. Sağ olun, eksik olmayın.

Aşağıdaki görselde Beylikdüzü'nün En Güzel Abisi, Tüyap'ın gediklisi Şirin, günün hengamesine aldırmadan kestiriyor ve poz veriyor.









1 Kasım 2013 Cuma

N-n-n



Blog yazarınıza Beylikdüzü yolları göründü... Bizler yarından itibaren dört kişilik küçük dev kadromuzla Tüyap Kitap Fuarı'nda olacağız, sizleri de bekleriz. Uzak, üşeniyorum, kitap kitapçıda da var diyenlere fuarın farklı bir deneyim ve zihinsel kütüphanelerinizi, ileriye dönük okuma listelerinizi oluşturmak, yeni keşifler yapmak, unuttuğunuz eski kitapları hatırlamak için paha biçilmez bir fırsat olduğunu anımsatmak isterim. Ve evet, şehir merkezinde yaşayanlar için yol biraz uzun ama dönüşte nasılsa yeni bir kitap okuyor olursunuz!

Haftanın diğer notlarını düşelim:

Morrissey ve Charlie Brown ittifakı: Smiths'in şarkı sözlerini Peanuts karikatürleriyle harmanlayan Tumblr mecrası This Charming Charlie, anlaşılan sanatçının plak şirketi Universal'in gazabına uğramış, ancak olaya el atan Morrissey, blog sahibinin hakkında hukuksal işlem yapılmasını engellemiş... Budur!

Woody Allen'ın senaryo manüskriptleri Princeton Üniversitesi'nde sergileniyor. Allen'ın daktiloyla yazma rutinine dair daha evvel burada bir şeyler paylaşmıştık. Bu vesileyle yeniden anımsatalım. Senaryo meraklıları için ise burada sağlam bir arşiv var, ilginize sunuyorum.

Sinema demişken: Başka Sinema'ya bir göz atın.

İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali (İTEF) başladı bile! Bilgi için, buraya.

"Kozmik denize atılan bir şişe..." SKOR codex isimli proje dahilinde hazırlanan kitap, bin yıl sonrasında (dünyalı ve uzaylılara) şimdinin dünyasını anlatmayı hedefliyor. Bin yıl sonra kağıdın ne halde olacağını düşünmemek elde değil, ama bu kadarını yapan, orasını da hesaplamış olmalı. Hesaplamadıysalar da hayaller güzeldir, gelecek hayalleri daha da güzel... Bilim-kurgu aşkına!

Lou Reed hakkında düşecek notum yok; Perfect Day vasıtasıyla tutulan kitlesel yas hadisesi, canımı yeterince sıktı zaten. Ancak üstadın sabrının sınandığı bu söyleşiyi paylaşmak boynumun borcu; sonraki hafta ayrıca bir yazı yer alacak blogda.

Haftasonunda dinlenenlere iyi tatiller, çalışanlara iyi günler dileklerimle...










31 Ekim 2013 Perşembe

Yeni!



Etgar Keret'in son kitabı Yedi Güzel Yıl, tüm dünyadan önce Türkçede! (Kesin bilgi.)

Haftasonu Tüyap'a gelin ya da en yakın kitapçınıza uğrayıverin.

Keret icraatları için bizi izlemeye devam edin.

30 Ekim 2013 Çarşamba

Şahit!



S: Öyküleriniz için okumalar düzenlenmesi hoşunuza gidiyor mu?

Etgar Keret: Okuru hep merak eder insan. Öyküyü anlıyor mu yoksa anlamıyor mu? Bir yazar olarak buna cevap bulmak her zaman mümkün olmaz; film söz konusu olsa gösterime gider ve insanların ağlayıp güldüğünü ya da korktuğunu görebilirsiniz, ama iş kitaplara geldiğinde okunduklarına şahit olmazsınız. Okumalar, tam da bu yüzden, şahane deneyimlerdir.

(Etgar Keret, Heeba söyleşisi. Görselde Banksy'nin New York duvarlarında süzülen yaralı balonu, şimdiden Banksy klasiklerinden biri... Keret için yarını bekleyin!)





29 Ekim 2013 Salı

Yakın!



... Beni kendilerine yakın buluyorlar her şeyden önce. Birilerinin kafede gelip yanıma oturmadığı, telefon açmadığı ya da e-posta atmadığı bir günüm olmuyor. Her zaman rahat olduğu söylenemez ama böyle olacağı da belliydi. Yazdığın zaman kişiliğinden bir şeyler koyuyorsun ortaya ya da bir persona yaratıyorsun ve bana kalırsa benim yazdıklarım gerçek hayatta olduğum kişiye çok yakın; kolay anlaşılan şeyler yazıyorum ve kolayca yaklaşılabilecek biri olduğum izlenimini veriyorum. Ki bu çoğu zaman oldukça keyifli ama zor da olabiliyor çünkü yazdıklarımı okudukça bana yakınlaştıklarını hissedenler bunun simetrik bir ilişki olmadığını, benim onlar hakkında bir şey bilmediğimi unutuyor. 

İmzamı istemek yerine kız arkadaşları konusunda tavsiye istiyorlar benden.

(Daily Beast, Etgar Keret'e okurlarının gözünde nasıl biri olduğunu soruyor... Keret ile ilgili bir sürprizimiz var, perşembeyi bekleyin!)

28 Ekim 2013 Pazartesi

Değer

Haftaya bir müzayede haberi ile başlayalım: Louis Ferdinand Celine'in Gecenin Sonuna Yolculuk adlı eserinin ilk baskısına ait bir nüsha, geçenlerde 165 bin Euro'ya alıcı buldu.

Gecenin Sonuna Yolculuk'un elyazması orijinal versiyonu, on yıl kadar önce 1 milyon Pound'a satılmıştı.

Müzayedeler bir yana, bir kitabın gerçek 'değerini' saptamak, olası değil, zannetmiyorum. Bu hususa dair bir başka kitap üzerinden yapılan tartışmaya bağlantı vermeyi görev bilirim: Kitabınızdan bi rnefes çekebilir miyim?

Altta Celine, bizi bir yerlere buyur ediyor.




25 Ekim 2013 Cuma

N-n-n

Notlar birikmiş.

Bu hafta değinmiştim; bu aralar yer gök Banksy... Tam yeter diyorsunuz enteresan bir şeyler oluyor. Sahte ibaresiyle satılan Banksy çakmalarının satışları, 'gerçek' Banksy'leri sollamış mesela; Baudrillard, neredesin? Bir de buradan yakın: Banksy'nin Bronx'ta bir bina duvarına graffitti yapmasının ardından, binanın sahibi duvarı pleksiglas ile koruma altına almış ve işi bekleyecek bir bekçi tutmuş. Valla Banksy'nin işleri mi, onları sarmalayan acayiplikler mi daha ilginç, karar sizin.

Sokak sanatı demişken: Brezilyalı graffiti sanatçısı Herbert Baglione, İtalya'da terk edilmiş bir akıl hastanesinin içinde hünerlerini sergiliyor. Burada da New Jersey'de terk edilmiş bir akıl hastanesinin görselleri mevcut; bunların üzerine bir Kliniğin Doğuşu bağlantısı vermek farz...  Dangerous Minds'dan 19.yüzyılda akıl hastanesine yatırılma gerekçeleri listesi (batıl inanç, hırs, keder, savaş sırasında attan düşme) ile bu bahsi kapatalım.

Yayıncılığın kısa tarihi.

Haruki Murakami'den yeni öykü: Samsa in Love. 

Picasso'nun Lysistrata illüstrasyonları. 

Morrissey'nin Penguin Klasikleri serisinde yer almak suretiyle yayımlanan otobiyografisi, İngiltere'de listeleri kasıp kavuruyor... Bunun şerefine, Morrissey ile bitirelim; bu zevk ve ayrıcalık bize ait olsun.

İyi tatiller!




23 Ekim 2013 Çarşamba

Kurallar


"Hayat, tabii ki bir oyundur, evladım. Hayat, kurallara göre oynanması gereken bir oyundur."

(J. D. Salinger, Çavdar Tarlasında Çocuklar. Çeviren: Coşkun Yerli; YKY. Görselde Salinger'ın posta kutusu; ufukta yayımlanacağı duyurulan beş yeni eser ve vizyonda Salinger konulu nice film var. Mahremiyetin sonu.)

22 Ekim 2013 Salı

Tamirat


Bugün öğrendiğim kadarıyla hafta sonundan itibaren saatleri geri almak suretiyle ışık tasarrufuna geçecekmişiz, sevgili blog okuru. Neden bu denli sarsıldım bilemiyorum ama ışığa veda etmeye hazır değilim, saatleri ayarlayanlara teessüflerimi bildiririm.

Her neyse, ara zamanlara, liminal durumlara tahammül eşiğim, sürmesi gerekenden çok daha uzun sürmüş bir tatilin sonrasında epeyce düşük, idare ediverin. Duyduğum her şeye, aldığım her habere sinir olmak suretiyle içinde bulunduğum illet ruh halinin (ışığı geri verin!) sınırlarını genişletmek üzereydim ki yukarıda paylaştığım Banksy işine rastladım (ki belirtmeliyim; Banksy'nin New York icraatları da, diğer pek çok şey gibi fena halde içimi sıkar haldeydi, ancak sorun -muhtemelen- görünürlüğünü birden artıran Banksy'de değil, bendenizdeydi.) İç sıkıntısı, daral, huzursuzluk vs. diye adlandırılabilecek bu feci ruh halinden çıkmamı ise, Banksy'nin Williamsburg'deki işlerinden birinin üzerine sprey kutusuyla saldırıp 'tahrip' eden bir başka sokak sanatçısının başına gelenleri esefle izlemem sebep oldu. Ne alaka derseniz bilemiyorum sevgili okur, zira insan çoğu zaman neyin neden olduğunu bildiğini sanıyor ya, aslında neyi ne kadar biliyor tartışılır. (Epistemolojiye dalma niyetinde değilim, korkmayın.)

Velhasıl dünya tuhaf bir yer ve ruh halleri hep geçici; sözü bu kadar gevelemem ondan.

Aşağıda Banksy'nin graffitisine zarar veren şahsın başına gelenlerin ibretlik fotoğrafı, habere dair bağlantı ise burada. Banksy'nin sinir uçlarınızı bir bir yerinden uğratma garantili koyunlu hadisesini ise buradan izleyebilirsiniz. Bonus olarak da Banksy hakkında bir Elif Key yazısı ekleyelim, tam olsun. 

Sağlıcakla kalın, kalmaya çalışın.




21 Ekim 2013 Pazartesi

Kandırmaca



"(...) Kandırma tekniği hiçbir şekilde avcının tekelinde değildir. Potansiyel av da bu gücü kullanabilir ve avlanan hayvanı yanıltabilir. Zararsız bir kelebek olan Automeris İo korkuluk rolüne soyunur. Her kelebek gibi iki çift kanadı olan Automeris İo kanatlarını oynatarak üzerinde sizi dikkatle gözleyen iki iri göze benzeyen koyu benekler bulunan arka kanatlarını sergileyebilir. Kelebek o zaman bir kukumav ya da baykuş başının tedirgin edici görüntüsünü kazanır, bu da çarpıcı ve vazgeçirici bir görüntüdür. Güney Amerika'da yaşayan Thecia'larda kandırmaca daha da çapraşıktır. Bu kelebeklerin arka kanatlarının ucunda yalnızca benekler değil, antenleri andıran uzantılar vardır. Bir kuş bu sahte başa saldıracak olsa, uzantı gagasında kalır ve kelebek bedeninin ufak bir parçasını terk ederek uçup gidebilir."

(Jean François Bouvet; Doğada Maskeli Balo: Göz Boyama, Taklit, Kılık Değiştirme, Aldatma. Çeviren: Ela Güntekin; Kitap Yayınevi. Gündelik Felaket Teorileri'ne kelebekler üzerinden devam... Av mı, avcı mı daha yatkın kandırmacaya? Görselde, Automeris İo.)