Geçen hafta duyduğumuz bir haber: Jonathan Safran Foer'in Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın'ını beyazperdeye aktarmak için start verilmiş, hazırlıklar çoktan başlamış. Oscar garantili bir ekip tarafından hazırlanan film için anılan isimler Tom Hanks ve Sandra Bullock'u da içeriyor. Önyargılı olmamak gerek ama bu isimler karşısında heyecanlandım diyemem; yapım ekibi kitabın çoklu anlatısını koruyacaklarını da açıklamışlar ki bu, iyi bir haber. Yazarın diğer kitabı Her Şey Aydınlandı'nın film uyarlamasında hikayenin bir yarısı hiç kayda alınmamıştı, izleyenler hatırlayacaktır. Her neyse, söz konusu film 2012 yılında ortalığı kasıp kavurmaya niyetli gibi duruyor şimdilik. Yazarın kitabı ilk yayımlandığında Amerika'da protesto sesleri yükseldiğini, Amerikalıların henüz 11 Eylül ile yüzleşmeye hazır olmadıklarını ve romanın fazla 'erken' yazıldığının söylendiğini de hatırlıyorum. Yeterince zaman geçtiğine kanaat getirildi demek ki...
30 Ağustos 2010 Pazartesi
28 Mayıs 2010 Cuma
Öykü-gerçekliği
Taşıdıkları Şeyler isimli kitabını geçtiğimiz günlerde yayımladığımız Tim O'Brien, hikayelerin insanları kurtarma gücü olduğunu söylüyor. O'Brien'ın bahsettiği, öykü-gerçekliğinin olay-gerçekliğini kırabilme, anlatıcıyı aktardığı hikayenin dünyasında tanrılaştırma yetisi olduğu aslında... Paris Review'un 1965 tarihli bir söyleşisinde Hemingway'e yazı işlerine yönelik sorular yöneltiyorlar, nasıl yazdığına, yazma alışkanlıklarına dair bir şeyler, Hemingway de Silahlara Veda'nın son sayfasını 39 defa yeniden yazdığını belirtiyor. Söyleşilerde bazen soruları yöneltenin frekansının konuştuğu kişininkinden epey farklı olduğu hissedilir ya, bu da öyle anlardan biri, söyleşiyi yapan Hemingway'in duvarlarına çarpıp duruyor, hissediyorsunuz. Neydi takıldığınız nokta diye üsteliyor Paris Review; Hemingway çok net bir cevap veriyor: "Doğru kelimeleri bulabilmek."
Sadece yazıda değil, iletişim içeren her platformda doğru kelimeleri bulmaya çabalayarak tökezleye tökezleye ilerlediğimiz hayatlarımızda, birilerinin bu mesaiyi yaratıcı biçimde üstlenmesi oldukça cesaret verici. Hikayeler, belki de bu yüzden, kurtarabilir bizleri.
Tim O'Brien, Taşıdıkları Şeyler'de hikayelerini anlatırken hikaye anlatma sürecini de masaya yatırıyor. Savaştan, ölümden, patlayan bombalardan, ölen arkadaşlardan bahsederken dalların arasından sızan günışığını, içinde etraftaki bombalardan daha büyük şiddetle patlayan korku ve umutları, gökyüzünün derin mavisini; olanlar ve olanların zihnindeki yarım izleriyle, yükleriyle yaşamayı olay-gerçekliğinden öykü-gerçekliğine aktarıyor. Hem de kimi şeylerin anlatılmasının mümkün olmadığını, doğrudan anlatılamayacak olanı çevresinde dolana dolana vurgulamayı seçtiğini söyleyerek... Kadim depresiflerden Jean Rhys, zaman zaman yazıdan, zihinsel striptize benzettiği bu uğraştan usandığını ama yapmayı bildiği tek şeyin de bu olduğunu söylemiş, sanırım yine bir Paris Review söyleşisinde. Birhan Keskin'in yeni şiir kitabı Soğuk Kazı'dan birkaç dizeyle sonlansın bu yazı: "İnsan; insan ne ki, Şeytanın bacağı kırık kalıyor, İnsan derken."
Hikayeler kurtarabilir mi bizleri?