30 Haziran 2015 Salı

Şişe



... Boğuk kahkahalar savurarak yürümeye devam ettiler. O andan sonra Wesley sadece üç şeyin farkına vardı: Şişeden iki koca yudum daha aldığının; delicesine üzerlerine gelen yüksek pervazlı binaların arasında derin bir geçitte yürüdüklerinden dolayı New York’ta bulunduklarının ve tüm bunlardan çok uzaktaki yıldızların kendi hallerinde, tamamen ayık vaziyette tepelerinde asılı durup onları kayıtsızca selamladığının; son olarak da, binanın sundurmasından yukarı çıkmak üzereyken elinde boş bir şişe olduğunun... Bunun üzerine döndü, şişeyi ıssız sokağın derinliklerine doğru fırlattı ve şişe paramparça olup da kızlar çığlık attığında onlara gece boyu yaptıkları tüm o konuşmalar sırasında aklından geçen tek şeyin bu olduğunu söylemek istedi.

(Jack Kerouac, Deniz Benim Kardeşim. Çeviren: Garo Kargıcı - şişedeki Kerouac çizimi Seda Ersavcı'nın.)

29 Haziran 2015 Pazartesi

Bulmaca - çekiliş









Bugünün görselleri Deniz Benim Kardeşim'in çevirmeni Garo Kargıcı'nın kamerasından, Belgrad'daki kitabevlerinden geliyor. Yazar isimlerini incelerseniz yazım farklılıklarını göreceksiniz - atladığım olmadıysa Siren'in iki yazarının kitapları var fotoğraflarda, saptadıklarınızı yorum olarak aşağıya bırakın, biz de size o yazarın birer kitabını hediye edelim, ne dersiniz? (Birini seçmek kolay sayılır, diğeri için kapak görseli üzerinden bir bağ kurabilirsiniz, bu da ipucu olsun.)

Oyuncaklı tahminleri sevenler için gelsin bakalım... Yorumlarınızı cumaya değin bu başlığın altına bırakabilir, sonraki haftaya hediye kitabınızla girebilirsiniz.

Not: Yorum bırakırken adsız kalmayın ki size ulaşabilelim. Yorumlarınız cumaya değin bizde saklı kalacak, ancak cuma günü, çekilişle birlikte yayınlanacak, beş okurumuz bizden kitap kazanacak.


26 Haziran 2015 Cuma

N-n-n

Grooveshark kapandı, notlarım birbirine girdi, fakat bir yerlerden başlamak gerek, buyrun:

"Bu sanat eseri yanlış yere park edilmiş!" Erwin Wurm'un Karlsruhe sokaklarında sergilenen yerleştirmesine park cezası. Wurm'un bir dakikalık heykelleri için sizi buraya alalım.

Picasso'nun seramikleri, Sotheby's'de. Picasso'dan kartpostallar ise burada.

Saul Bellow ve bir asır. Yazın ne okusam deyip de listelere itibar etmeyenlere tavsiye.

David Bowie'nin kitapları. Üzerine, Dünyaya Düşen Adam. Ardından, David Bowie çizimleri. Son olarak, David Bowie'nin saç modelleri. Listeyle başladık, listeyle kapatalım, fakat bu liste Bowie'nin değil, Henry Miller'ın etkilendiği kitapların listesi... Koltukname sağ olsun, Türkçe edisyonlara ait bilgiler de cabası.

Türkiye'nin hikayeleri. Üzerine, Babamın Tanrı Olduğunu Sandım.

Kargaşadan bunalanlara ilaç niyetine: Gündelik hayattan objelere sanatsal düzenlemeler.

Kapatırken: "İyiyim, sen nasılsın?"

Kitabınız bol olsun.


25 Haziran 2015 Perşembe

İki!

...

Kerouac’ın donanma macerası, hayal kırıklığı ile başlar ve kısa sürer. O, donanma pilotu olmak için başvursa da uygulanan testleri geçemez; on günlük temel donanma eğitiminden sonra ise, akıl hastalığı şüphesiyle kendini askeri hastanede bulur. Eğitimin hemen öncesinde, Deniz Benim Kardeşim’in üzerinde hiç durmaksızın, günde on altı saate yakın çalıştığını, bitkin düşmüş olduğunu söyleyecektir akıl sağlığını denetleyen doktorlara... Aynı doktorlar, bu ilk romanın ilk okurları olurlar – geleceğin çığır açan yazarının ilk eserinin ilk okuyucuları, hatta ilk eleştirmenleri... Doktorlar, romandan da yola çıkarak Kerouac’ta bölünmüş kişilik emareleri bulunduğunu belirtecektir. Okuruyla buluşmak için neredeyse altmış yıl bekleyecek olan Deniz Benim Kardeşim, Kerouac’ın askeriyeden ihracı için delil sayılır. Disipline uymaması, kurallara aldırmaması, çevresinde kaygı uyandıracak denli derin biçimde düşüncelere dalıp gitmesi ve verilen emirleri yerine getirmemesi diğer gerekçelerdir.

...

Gerçek okuruyla ancak 2011 yılında buluşabilmiş olan bu metnin sunusunu, yazarının metne dair kendi sözleriyle bitirelim:

“Ve ben, gençlik yıllarım boyunca, bir ipin iki ucundan tutup bunları bir araya getirmeye, bağlamaya çabaladım... Çektim, durdum -bu iki dünyayı bir araya getireyim diye uğraştım, didindim- fakat asla başaramadım; Deniz Benim Kardeşim, bu dünyalara dair iki yeni sembol yarattığım ve bunları nihai olarak birbirine geçirdiğim romanımdır.”[i]


(Deniz Benim Kardeşim'in sunuş metninden... Gerisi için buraya. Yukarıda yirmi yaşındaki Jack Kerouac, donanmaya kaydolduğu fotoğrafıyla.)

[i] Alıntı, Miriam Kleiman’ın Kerouac’ın donanma kayıtları yardımıyla derlediği makalede yer almaktadır: “Hit the Road Jack,” Prologue; Vol.43, No.3.

24 Haziran 2015 Çarşamba

Deniz


Blog uykudayken biz bir kitap hazırladık: Deniz Benim Kardeşim... Uzak ufukların çağrısından geniş denizlerin tuz kokusuna, özgürlüğün baş döndürücülüğünden boş şişelerin hüznüne değe dokuna ilerleyen, dev bir yazarın ilk kaleme aldığı, fakat yıllar boyunca kayıp bilinen bir metin olma niteliği taşıyan bir kitap. Jack Kerouac, Deniz Benim Kardeşim'de ilk gençlik yıllarının coşkusunu sayfalara bırakıyor, okuruna onu özgürlük yoluna düşüren dürtünün ilk kımıltısını gösteriyor. Kerouac'ın ölümünün ardından kırk yılı aşkın bir süre geçtikten sonra yayımlanan bu roman, nicedir delice bir hızla dönen dünyanın ne denli büyük, dostluğun ne denli sınırsız ve hayallerin ne denli zaruri olduğunu bizlere anımsatıyor.

Vaatlerini yerine getirmeyen, hayal kırıklıklarını dindirmeyen şişeler eninde sonunda devrilse de yol, türlü hasletle çarpan yüreklere su serpen, yaşam serüvenini anlamlı kılan yegâne doğru bu romanda ve ilerde uzanan ufuklardan başka bir teselli bulunmuyor dünyada...

Diğer yapıtlarının ışığında değerlendirildiğinde öncül bir metin olarak ele alınabilecek Deniz Benim Kardeşim, yazarının ölümünden onca yıl sonra yayımlanmasıyla zamanın doğrusal akışına karşı koyan, küçük bir hazine niteliğinde. Zamanın ötesinde bir yerlerde, yazarının denize fırlattığı bir şişe misali neredeyse ve içinden çıkan mesajda şöyle yazıyor:


Yaşa!

23 Haziran 2015 Salı

Manzara










Daha kitapçının vitrininde aradığın yapıtın adı ilişti gözüne. Bu görsel izi sürerek tezgahların üstünden kaşlarını çatarak bakan, raflardan seni korkutmaya çalışan Okumadığın Kitaplar kalabalığını yararak dükkanda ilerledin. (...)

(Calvino, Italo. Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu. Çeviri: Eren Yücasan Cendey. Görseller, Krakow kitapçılarından.)

22 Haziran 2015 Pazartesi

Galaksi halleri


"İyi demek kötü demek; kötü demek iyi demek; sisli puslu havalarda kanatlanıp uçmak gerek."*

Güneşin insanı yere çaldığı ama yazın henüz tam anlamıyla bastıramadığı bir gün bugün ve ben, buraya en son ne zaman yazdığımı unutmuşum, ki bu da, haddinden uzun bir ara verdiğime delalet... Öte yandan, gün ışığının güçlenip de her yana sızdığı yaz günlerinde kıştan kalma soğuk algınlıklarına yakalanma huyum bir yana, bilhassa yazları musallat olan bir algı güçlüğü çekmeye yatkın olduğumu itiraf edebilirim, öyle ki şimdi, kendimi, uzaydaki (şimdilik) en parlak galaksiden düşmüşüm de dünyalıların galaksime Cristiano Ronaldo adını verdiğini esefle öğrenmişim gibi hissediyorum, artık halimi siz anlayın... (Ronaldo'yla bir derdim olduğundan değil gerçi, ama ne bileyim, parlak bir galaksi vesilesiyle yücelte yücelte Ronaldo'yu yüceltme arzusu duyanların yaşadığı bir yerden fazla da bir şey beklememek gerek sanırım.) Neyse, özetle, ben yaza ayak uyduramadan Haziran devrildi devrilecek ve maalesef ki bloga uzun bir ara verdikten sonra söze bir yerden başlamak, ipin ucunu tutmak gerek, fakat sanıldığı kadar kolay değil, zira algı kayıp duruyor ve zihin Ronaldo, galaksi vs. ile işleri illa ki karıştırıyor, kusuruma bakmayın...

Girizgahı geçtiysek, sadede gelelim diyeceğim ama elinde çekiç olanın her şeyi çivi sanması gibi, ne görsem, ne okusam, hangi notu düşsem, dünyanın da benimle birlikte algıda bir kayma yaşamakta olduğuna ikna oluyorum... Eh, herkes yazın ilk ışıklarıyla birlikte vasat bir David Lynch filminin puslu sahnelerine hapsolmuş hale gelmediğine göre sorun bende değil dünyada olabilir mi? Örneğin, yetişkinler için hazırlanan boyama kitapları listelerin başına kuruluyorsa ve muazzam ilgi görüyorsa eğer, hepimiz çok sıkılmış, çok bunalmış ve birilerinin hazırladığı şekillerin içini boyayıp sosyal medyada paylaşmaktan başka teselli bulamaz halde olabilir miyiz? Büsbütün bir regresyon değilse bu, neden mustarip olduğumuz meçhul - fakat acil değişim şart ve teselli, binbir varyasyonlu plaj/ayak/soğuk içecek klişesinin hayata geçtiği Instagram'da da yatmıyor sevgili blog okurları... Bütün bu tuhaf döngüden sıkıldıysanız eğer, naçizane önerim, fazlaca kabuğunuza çekilmeden kitap rafların sığınmanız elbette, hele de bu garip, derin anlamsızlıkların göbeğinde...

Son olarak soruyorum size: Robotlar şiir yazmayı öğrenecek mi?

Hoş gelmişim.


(Alıntı: Macbeth, W. Shakespeare. Çeviri: Sabahattin Eyüboğlu. Görsel, Krakov sokaklarından yağmuru sevenler için gelsin.)