29 Kasım 2017 Çarşamba

Hikaye


Herkesin hikâyesi kendine tabii, buyrun, işte aynı kitabın farklı hikâyeler anlatan kapakları, sıra sıra dizili halde...  

27 Kasım 2017 Pazartesi

Yolları çatallanan bahçe

Pazartesiye başlangıç, ilhamını Borges'ten alan bir bahçeyle olsun: İngiliz labirent tasarımcısı Randoll Coate, Borges'i anmak üzere 3500 ağaçlık bir labirent hazırlamış ve açık bir kitap gibi duran bu labirente kaplan, kum saati ve soru işareti gibi göndermeler de nakşedilmiş. Bugün bu labirenti gezmek isteyenler, yazarın doğum yeri olan Buenos Aires'e ya da Venedik'e gidiyorlar, Coate'nin labirentinin bir replikası da İtalya'da çünkü; eh, Borges'e de böylesi yakışırdı.

Sözü, Coate'nin söyledikleriyle bağlayalım: "Bugün herkes, her şey bir labirent yumağından ibaret. Kentlerimiz, yollarımız, sürdüğümüz tarlalar, parmak izlerimiz ya da beynimizin kıvrımları: Bunların hepsi labirent deseni oluşturuyor. Yaşadığımız dünyanın resmi aslında labirent. Karmaşıklığı yansıtıyor ama bunu baş edilebilir boyutlara indirgiyor. Bir mikroçip, minyatür bir labirent değil de nedir ki?"

İyi haftalar.





24 Kasım 2017 Cuma

N-n-n

Cumanın notlarında Colson Whitehead ve Yeraltı Demiryolu var; duymadıysanız eğer bir de buradan duyuralım: Yeraltı Demiryolu, Sabit Fikir'in Yılın En İyi Romanları seçkisinde bir numara! Bunun şerefine diyelim öyleyse: N-n-n! (Harika kitaplar var listede!)

Girizgah niyetine Umberto Eco, Der Spiegel söyleşisi ile başlayalım ki buna, zaten çok önce yer vermişiz burada: "Liste kültürün başlangıç noktasıdır; sanat ve edebiyat tarihinin başlangıcıdır. Kültür ne ister? Sonsuzluğu anlaşılır kılmak ister. (...)"

Colson Whitehead'in Yeraltı Demiryolu ile marifetlerinin kısa (ve listelerin doğası gereği eksik) bir listesi: Kurmaca dalında Pulitzer (2017) Amerika Ulusal Kitap Ödülü (2016) Arthur C. Clarke Ödülü (2017) Zora Neale Hurston/Richard Wright Legacy Ödülü (2017) Ala Andrew Carnegie Nişanı (2017) Books Are My Bag Okur Ödülleri (2017) Man Booker aday adayları (2017) New York Times Book Review, Wall Street Journal, NPR, Time, Washington Post, etc. Yılın En İyi Kitapları Seçkileri... Kısa dedim uzun oldu, fakat hâlâ ve illa ki eksik, ona çare yok sanırım... Bu şekilde onurlandırılmış olması muhteşem gerçekten, çünkü çok güzel bir kitap ve emin olun ki hiçbir yerde adı geçmemiş, herkesin gözünden kaçmış olsaydı da yine aynı şeyi söylerdim size... Neyse, listeler bahane, kitap şahane diyerek noktayı koyayım ben, top sizde.

Colson Whitehead'in NY Times'da paylaştığı Yazının 11 Kuralı başlıklı makaleden 11. kuralı paylaşmışım daha önce, bu kural, bu gibi listelerle dalga geçer nitelikte. 8. kural ne peki, biliyor musunuz? Aynen şöyle: 8. Kural sırdır. 

Colson Whitehead K24 için Seçil Epik ile görüştü: "Hayatın ufak detayları, kurmacayı canlı kılıyor." Gökçe Gündüç'ün kitaba dair yazısından: "Whitehead’in güçlü kalemine hayran kalmak için bir vesile…" Ömer Türkeş Hürriyet Kitap Sanat'ta yazıyor: "Kötülük toprağa yayılır." Ece Karaağaç, Colson Whitehead ile Yeraltı Demiryolu hakkında söyleşiyor: "Medeniyetin tamamı, bu kitabın bahsettiği türden bir şiddete dayalı."

Colson Whitehead'in bir önceki romanı Bölge Bir, New York'ta geçen edebi bir 'zombi' romanıydı (çoksatan bir kitap edebi olabildiği gibi bir zombi romanının da böyle bir iddiası olabilir ve önyargı toksik bir şeydir, şuuru kirletir) ve içinde yaşadığımız tüketim toplumuna sıkı eleştiriler getiriyordu. Burada, Ömer Türkeş'in bu romanla ilgili eleştiri yazısını bulacaksınız: Leşler, kopuklar ve diğerleri.

Notları bu kitabın hazırlık sürecinde döndürdüğümüz çalma listesiyle kapatıyorum; buyrun: Yeraltı Demiryolu müzikleri.

Esen kalın.

(Görselde Colson Whitehead, çok sevdiğim bir başka yazarla, Chimamanda Ngozi Adichie ile birlikte.)

23 Kasım 2017 Perşembe

Tanrı ve Hüküm



Geçen hafta, Dişlerimin Hikayesi'nin Gustavo Sanchez Sanchez'ini, nam-ı diğer Otoban'ı hırsından çatlatacak bir müzayede gerçekleşti ve Leonardo Da Vinci'ye ait olduğu iddia edilen Salvator Mundi adlı eser 450.3 milyon dolara alıcı buldu. Alıcının adı ya da yaşadığı ülke gibi ayrıntılar gizli tutulurken bu bedel, bir sanat eseri için müzayedede teklif edilen en yüksek meblağ oldu ve dünya rekoru kırarak tarihe geçti. (Eserin müzayedeye uzanan hikayesi ayrıca roman olacak nitelikte; Trump, Kushner, Monaco futbol takımının sahibi olan bir milyarder, Dmitry Rybolovlev var içinde.) Salvator Mundi'nin satışında karşımızda bir roman kahramanını imrendirecek nitelikte biri, efsanevi müzayedeci Jussi Pylkkännen yer alıyordu. (Don Thompson imzalı Sanat Mezat'ta dünyadaki en iyi dört sanat müzayedecisinden biri olarak anılıyor kendisi.) Bay Thompson'ın eserine bakılırsa, bu tanrısal Bay Pylkkännen, müzayede günlerinde öğle yemeğini hep aynı restoranda, tek başına yer ve müzayedelerde kendi özel tokmağını kullanırmış, favori kapanış cümlesi ise, "Pişman olmak yok," imiş - eh, insan, Gustavo Sanchez Sanchez'in pişmanlıklarını, saçmalıklarını, kıçı kırık mezatlarını düşünmeden edemiyor... Gelgelelim kurmaca hayatın kendisinden daha masum çoğu zaman, kurmaca karakterlerin günahları da öyle, mesela yine geçen hafta,  Pera A.Ş.'nin düzenlediği müzayedede Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın ıslak imzalı olduğu iddia edilen idam kararı satışa çıkarılmış ve bu kâğıt parçasına 47.500 TL ödeyen yeni alıcısına kavuşmuş; alıcı, kararı "yırtıp atmak" üzere aldığını söylemiş - böyle bir belgeyi, sırf ses getirmek üzere bu metodla satışa çıkarmanın yırtıcı, yıkıcı damarı, çoğu müzayede tanrısının tenezzül etmeyeceği bir yerden geliyor ve insan, haberi (ilgili haberleri burada ve burada bulabilirsiniz) okurken bile utanç duyuyor...

Neyse, ben sözü burada kesip hakikatin hoyratlığı karşısında kurmacanın zarafetine sığınmayı bir kere daha tercih eder, sizi Paulina Olowska'nın yukarıda yer alan güzel işiyle baş başa bırakırım. Okumadıysanız bir göz atın: Dişlerimin Hikâyesi... Pişman olmak yok!

22 Kasım 2017 Çarşamba

Gerçek


Dünyayı fazlaca ciddiye alacak olursanız size haddinizi bildirir. Dünyayı yeterince ciddiye almazsanız eninde sonunda bir tokat indirir. Peki gerçekte var olan her şey internette varsa, internette var olan her şey gerçek midir?

Çember'i sevenler bunu da sevdi: Joshua Ferris, Makul Bir Saatte Yeniden Uyansam. Begüm Kovulmaz'ın çevirisiyle, sosyal medya çağında yaşayan bizleri allak bullak etmek, yapıştığımız ego cihazlarıyla dalga geçmek üzere...

(Görsel, Haroun Farocki'nin, Interface'den.)

21 Kasım 2017 Salı

Umut ve Arbede

Araya zaman girdi ama geç de olsa fuara gelen tüm okurlarımıza teşekkür ederek başlamak gerek söze... Bu yılki Tüyap İstanbul Kitap Fuarı'na çok sayıda ziyaretçi akın etmiş; zaten, ikinci cumartesi geldiyseniz -ya da haberleri izlediyseniz- izdihamı görmüş, o insan seline hayret etmişsinizdir muhakkak. Biz, kalabalıktan yıkılan ikinci cumartesinin kazasız belasız atlatılmış olmasına memnunuz ve yoğun ilgi karşısında mutluyuz; umuyorum ki seneye, fuara gitmek, 'Altta Kalanın Canı Çıksın' motto'lu bir eziyete dönüşmeyecek, yoğun ilgiye karşı gereken güvenlik önlemleri alınacak, vs. Bir umut işte.

İstatistiklere göre yedi yüz binin üzerinde ziyaretçisi olmuş fuarın ve bu çok güzel, ama işte, insan kendi deneyimi üzerinden sağlama yapmadan edemiyor. (Fuarı gezmek ile fuarda çalışmak çok farklı birbirinden; mesela standda duruyorsanız yüzlerce kişi gelip "Cem Yılmaz nerede?" diye soruyor size -ve bu vesileyle CY filmlerinin senaryolarının basılmış olduğunu öğreniyorsunuz- ama ziyaretçi olarak gezerken Cem Yılmaz hayranlarını bibliyofil sanmak işten değil.) Mesela benim bu yıl en çok duyduğum soru, "Sıla nerede?" oldu; bir yayınevi falan değil bakın, bir ses sanatçısı, ki yakında, ünlü ve yarı ünlü isimlerin yazdığı kitaplar iyice artacak, istikamet öyle gibi, sorular da çeşitlenecek tabii, "O nerede, bu nerede?" vs. Hazır mıyız peki buna - ya da sahi, sıla nerede?

Bu yıl fuar, fiziksel olarak da büyümüş, yeni bir salon (12) kazanmıştı - belli başlı yayınevleri her salonda daha, daha da fazla stand açmayı sürdürürse ve bu büyüme ve yayılma böyle devam ederse, fuar nostaljisi yapanların sık sık yad ettiği "şehir" içindeki fuara, Tepebaşı'na kadar büyüye büyüye gelinebilir, kim bilir, yol uzak gerçi ama bu azimle dağlar bile delinir - gerçi sormamak olanaksız bu durumda: şehir nerede?

Her neyse, ben bu sene fuara sadece iki gün gidebildim fakat güzel vakit geçirdim; kitap karıştırarak geçen vakitten daha güzel şeyler var elbette, ama çok da bir şey yok hani diyeyim ve yeni albümü Spotify'a daha yeni düşmüş Morrissey'i anmadan geçmeyeyim. Bu yıl Monokl, Kafka, İletişim, Aras, Sel, YKY, Yordam, Desen, DeliDolu, Hep ve Dipnot standlarında ilgimi çeken kitaplarla karşılaştım, ıskaladığım pek çok şey de var muhtemelen; öte yandan fuarın ilk günü Kırmızı Kedi'ye yapılan saldırıyı ve artık geleneksel bir hale gelerek iyice tatsızlaşan Sanat Fuarı'na tehdit ve sansürü esefle kınadım. Bu yıl ilk defa fuarın kapanış gününe gidemedim ve gerçekten üzüldüm, kapanış günü en yorucu ama en keyifli gün bana sorarsanız, fuar sırasında yükselen tansiyonu salıp tatlı bir yorgunlukla ve kendi çıkarımlarınızla Beylikdüzü semalarına veda, sadece bu fuarda yer alan bizler için okurumuzla son temas, senede bir görüştüğümüz dostlara veda... Neyse, pop yıldızlarına, her yana sindiği gibi yayıncılık sektörüne de sinsi sinsi sızan yozluğa, ziyaretçilerin maruz kaldıkları zorluklara falan üzülsem de elinde listesiyle gezenleri, çizgisinden ödün vermeksizin işine koşanları, varlıklarıyla insana umut aşılayan yayın emekçilerinden en sevdiklerimi ve yüzleri pırıl pırıl okurları gördüm yine ve mutlu oldum - karıştırdığım kitaplar da cabası. Eh, daha ne olsun, değil mi?

Bir sonrakinde görüşmek dileğiyle, gelenlerin ayağına sağlık, gelemeyenlerle belki başka zaman...

(Görsel, Brisbane Yazar Festivali'nden.)

6 Kasım 2017 Pazartesi

Kitap





Tüyap İstanbul Kitap Fuarı devam ediyor; gelirseniz bize uğramadan, bir merhaba demeden geçmeyin der, Almanya kitabevlerinden bu fotoğrafları usulca buraya bırakırım.

İyi haftalar!

3 Kasım 2017 Cuma

N-n-n


Bu haftanın notları fuar odaklı - evet, yine geldi güz, yine karanlık akşamlar ve her ne kadar pastırma yazının yaşanacağına dair söylentiler dolansa da ortalıkta, bu kasvetli mevsimi ancak kitap fuarı paklar... Eğer şehir merkezi civarında ya da Anadolu yakasında oturuyorsanız, gidiş-gelişle birlikte bir gününüzü ayırıp dere tepe düz giderek ulaşacağınız Tüyap'ta bir fuar haritası (elzem) ve çantada su, sandviç vs gibi donanımlarla gayet güzel zaman geçirebilir, uzun yolculuğunuzun sonunda varacağınız noktada, internetin ya da çoksatanlarla yeni çıkanlara odaklı zincir kitabevlerinin size sunabileceklerinin ötesinde yeni kitap ufukları açabilirsiniz - ki bu, gideceğiniz yola değer. Ha, zaten civarda yaşıyorsanız, o zaman yılda sadece dokuz günlüğüne elinize geçen, yüz binlerce kitabın arasında dolanma fırsatını kaçırmayın bana kalırsa ama siz bilirsiniz tabii - fuar, tıpkı diğer pek çok şey gibi, siz ne yaparsanız ondan ibaret aslında; çile çekmeye giderseniz çileye saracağınız, yeni keşiflerin peşine düşerseniz yeni keşifler bulacağınız bir yer. Hiç gitmediyseniz eğer, denemeye değer.

Fuar demek liste demek esasında; fuara giderken bir liste oluşturmayı, incelemek istediğiniz kitapları ya da uğrayacağınız yayınevlerini sıralamayı unutmayın. Burada Sema Kaygusuz'dan Serya Şahiner'e belli başlı yazarlardan fuar için kitap önerileri, burada fuarda sağ kalmaya yönelik bir rehber, burada ise fuarı etkin bir biçimde gezmenin inceliklerine dair önceki senelerde de paylaştığımız bir yazı bulacaksınız. Etkinlik takvimi için sizi buraya, imza günleri içinse buraya alalım. İmza demişken, kitaplarını son derece özgün biçimlerde imzalayan Etgar Keret'in bu husustaki düşüncelerini atlamak olmaz - bu nedenle eski bir yazıya geçit verelim: Düşün! (Belki günün birinde, ben de kabuslardan çıkma kitap imzalatma anılarımı bir yazıda derlerim ve okuyanlara pes dedirtirim, kim bilir.) Neyse, konuyu dağıtmayalım, fakat halihazırda dağıldıysa eğer, o zaman sizi K24'e, bu çağda yazarlığı ele alan Vitrinde Yaşamak dosyasına yollayalım.

Unutmayın, kim ne derse desin, kitapla okuru arasına, yazar dahi giremez. Bu fuarlar sizin için - gelin, dolaşın, konuşun, kitap karıştırın, standlardaki kitap emekçileriyle tanışın... Diğer faaliyetler için AVM'lere gidebilirsiniz nasıl olsa; fuar ayrıcalıklarını kaçırmayın.

Siren, Salon 2, 207A'da; haftasonlarında ben de orada olacağım, merhaba demeden geçmeyin!

(Görselde The Beatles üyeleri, dışarıyı izleyen John hariç, kendi kitaplarına gömülü vaziyette.)

2 Kasım 2017 Perşembe

Hikâye!


Ameliyattan çıktığım andan itibaren, aylar boyunca, kendimi gülümsemekten alıkoyamadım. Herkese o ışıltılı, yeni gülümsememi gösteriyor, bir aynanın yahut vitrinin önünden geçerken yansımama bakıyor, şapkamı kaldırıp kendi kendimi selamlıyor ve kendime tebessüm ediyordum. İnce ve sarsak bedenim, bir parça anlamsız hayatım yeni dişlerimle ağırlık ve anlam kazanmıştı. Bendeki şans kimsede yoktu doğrusu, hayatım bir şiirdi resmen ve günün birinde muhakkak birisi dişlerimin otobiyografisini yazacaktı, hiç şüphem yoktu buna.

Hikâyenin sonu.

(Dişlerimin Hikâyesi, Valeria Luiselli. Çeviren: Seda Ersavcı.)

1 Kasım 2017 Çarşamba

Gülümse(me)!


CNN'in haberine göre John Lennon'a ait olan bir diş, Omega Müzayede Evi'nde düzenlenen müzayedede 19.500 Pound'a alıcı buldu. Kanadalı diş hekimi Michael Zuk, dişi almayı başaran "şanslı" kişiydi. Rivayete göre John Lennon, altmışlı yıllarda, dişçiye gidip ağrıyan bir dişinden kurtulduktan sonra onu evinde çalışan yardımcısı Dorothy "Dot" Jarlett'e takdim etmiş ve bunu büyük bir Beatles hayranı olduğunu bildiği kız kardeşine vermesini söylemişti. O gün bugündür Jarlett ailesinin gözü gibi baktığı diş, böylelikle yeni serüvenlere doğru yola çıkmıştı.

Bu vakanın bahsi, Valeria Luiselli'nin uçuk kaçık metni Dişlerimin Hikâyesi'nde de geçiyor - kitaplardan bir şeyler öğrenme gereksinimi duyanlardan olmasam da sevgili okur, ben, bu kitap sayesinde gülerken dişlerini ulu orta sergileyenlerden sakınmayı öğrendim, ne yalan söyleyeyim... Zaten belli belirsiz bir çekince duyuyordum bu gibi kişilere karşı sanırım, bu romanla bu içgüdümü tescilledim. Dahasını isterseniz eğer sayfaları biraz karıştırıverin, siz de kendi derslerinizi çıkaracaksınız, eminim. Hakikat ile kurmacayı ayıracak net çizgilerin peşindeyseniz sizi bir önceki yüzyıla taşıyacak zaman makinesini beklemek üzere kenara geçmenizi öneririm.

Tam kurmaca, hakikat falan diyordum ki Daily Mail'in bu bağlantıda bulacağınız haberiyle karşılaştım; ne tesadüftür ki o da 32 diş gülümseyen insanlardan sakınmamız gerektiğini savunuyor. Haber, misal Julia Roberts gibi düzgün bir ağız simetrisine sahip birisi söz konusu değilse eğer, geniş gülümsemelerin ürkütücü bulunduğu yönünde - bize düşen, makul insanlar olarak temkinlice tebessüm etmek ve dişlerimizle kimseyi tedirgin etmemek, yani ağzımızı, karşımızdakini yutmaya hazırlanan bir canlı gibi kocaman açmaktan kaçınmak...

Ağız denen o karanlık boşluğun çağrışımlarıyla ilgileniyorsanız Dişlerimin Hikâyesi'nin ardından yayımladığımız bir başka kitaba, Joshua Ferris imzalı Makul Bir Saatte Yeniden Uyansam'a bir göz atın deriz.

Hadi, gülümse(me)!

(Yukarıdaki görsel Berlin'deki East Side Gallery'de yer alan bir duvar resminden ayrıntı; aşağıdaki ise Nancy Fouts'un Dişli Cüzdan adlı eseri, kendisi British Dental Journal'ın web sayfasında yer alıyor.)