31 Ekim 2012 Çarşamba

Blogda bir nefes arası, pazartesiden itibaren yayına devam edeceğiz... Görüşmek dileğiyle!

24 Ekim 2012 Çarşamba

N-n-n

Çin'in edebiyatta Nobel'i 'kapmasının' ardından tuhaf haberler de sızmaya başladı. Bunlardan biri Nobelli yazar Mo Yan'ın yaşadığı köyün yazarı onurlandıran bir kültür parkı haline getirileceği yolunda. Telegraph'ın haber dili biraz tuhaf, neredeyse Çin'i aşağılar gibi, belirtmeli.

Etgar Keret'in ziyareti sırasında yapılan söyleşileri takip ettiyseniz mizaha dair söylediklerini de görmüşsünüzdür. Keret, kısaca mizahın gerçeklik karşısında bir silah olduğunu belirtmişti - yeni bir kitap/çizgi roman, İkinci Kuşak, bu söylemi sürdüreceğe benziyor. Okuma listemde, not düşeyim.

Google, geçen hafta Moby Dick'in yayımlanmasının 162.ci yılı şerefine kitabı onurlandırdı, haberleri görmüşsünüzdür. Google'a ihtiyacımız yok; bir not da ben düşeyim öyleyse: 2012, John Cheever'ın doğumunun yüzüncü yılı, Tomris Uyar çevirisi ile Yüzücü için bkz. Everest.

Burada daha evvel bahsettiğimiz bir mektup; James Joyce'un torununa yazdığı ve sonradan bir çocuk kitabı haline gelen Kedi ile Şeytan, Celâl Üster'in çevirisiyle raflarda, hatırlatalım.

Grooveshark'ta yeni sonbahar listemiz hazır! Bekleriz.

Aşağıda, Andy Warhol, Blondie'nin Debbie Harry'sini Amiga yardımıyla resmediyor. Open Culture aracılığıyla.












23 Ekim 2012 Salı

Sen?


Oğlum yuvadan dönüyor. Koşarak gelip bana sarılıyor. Evimde ne zaman bir televizyon ekibi görse koşup bana sarılır. Daha küçükken televizyoncular bunu yapmasını isterdi, ama artık gerek
yok, o bir profesyonel. Kameraya bakmadan bana doğru koşar ve sarılıp, “Seni seviyorum, Baba,” der. Henüz dört yaşında bile değil, fakat işlerin nasıl yürüdüğünü çözmüş benim tapılası
oğlum.
Karım o kadar başarılı değil, Ulusal Alman Televizyonu muhabirinin dediğine göre. Tutuk. Saçıyla oynayıp duruyor, arada kameraya bakıyor. Sorun değil aslında. Onu daha sonra kesip atmak mümkün. Televizyonun güzel tarafı bu işte. Gerçek hayatta öyle olmaz. Gerçek hayatta onu daha sonra kesip atamazsın. Sadece Tanrı yapabilir bunu ya da bir otobüs, onu ezerse. Veya korkunç bir hastalık. 
Bizim üst kattaki komşumuz dul bir adam. Tedavisi olmayan bir hastalık karısını ondan aldı. Kanser değil, başka bir şey. Bağırsaklarda başlayıp kötü ilerleyen bir şey. Altı ay kan sıçmış kadın. Adam bana öyle dedi en azından. Yüce Tanrı onu kesip atmadan altı ay önce. Adamın karısı öldüğünden beri çeşit çeşit kadın binamızı ziyaret etmeye başladı; yüksek topuklu ayakkabılar giyiyor, ucuz parfümler kullanıyorlar. Olur olmaz saatlerde geliyorlar, bazen sabaha karşı. Adam emekli, üst kat komşumuz, zamanla bir sorunu yok. Bütün o kadınlar, karıma göre en azından, fahişe. Karım “fahişe” dediğinde ağzından doğallıkla çıkıyor, “şalgam” der gibi. Fakat kameraya doğal görüntü veremiyor. Mükemmel insan yoktur.
Oğlum üst kat komşumuzu ziyaret eden fahişelere bayılıyor. “Sen hangi hayvansın?” diye soruyor onlara merdivenlerde rastladığında. “Ben bugün fareyim, hızlı ve atik bir fare.” Kızlar ne demek istediğini anında anlayıp bir hayvan söylüyor: Fil, ayı, kelebek. Fahişeler ve hayvanları. Tuhaf, çünkü oğlum aynı soruyu başkalarına sorduğunda ne demek istediğini bir türlü anlamıyorlar. Oysa fahişeler ona hemen ayak uyduruyor.
Şimdi aklıma geldi, televizyon ekibi bir daha evime geldiğinde onlardan  birini getireyim karımın yerine, böylece daha doğal olur. Harikulade görünüyorlar. Ucuz, ama harikulade. Oğlum da onlarla daha iyi anlaşıyor. Karıma hangi hayvan olduğunu sorduğunda karım her seferinde ısrarla aynı şeyi söylüyor: “Ben hayvan değilim, canım, insanım. Annenim ben.” 
Ve oğlum her seferinde ağlamaya başlıyor.

(Kapı Birden Vuruldu, Etgar Keret. Çeviren: Avi Pardo. 'Sen Hangi Hayvansın?' adlı öyküden bir kesit. Alman televizyon kanallarından birinden gelen ekip, yazarı 'doğal halinde' kameraya çekmek ister ve olaylar gelişir.)

22 Ekim 2012 Pazartesi

Bıçak



"Bildiğimiz arayüzlerden en eskisini kullanıyor - Kitap!"

Hadi bakalım. Yukarıdaki beyan Sony yöneticilerinden Andrew House'a ait. Sony, geçtiğimiz haziran ayında yeni projesi Wonderbook'u görücüye çıkardı; Wonderbook oyun konsolu yardımıyla 'kitap'ları 'canlandıran' bir düzenek denebilir; elbette belli kitapları, bu amaca yönelik hazırlanmış olanları, örneğin son günlerde sıkça bahsettiğimiz J.K. Rowling'in 'Book of Spells'ini. Book of Spells, konsolla birlikte gelen asayı kullandığınız takdirde türlü marifet sergiliyor - Guitar Hero benzeri bir tecrübe. "Bir kitap, binlerce öykü" sloganıyla ortaya çıkan Wonderbook, Book of Spells'in ardından pek çok farklı kitabı bu formata aktaracağını vaat ediyor. Sony'nin hamlesini gören eğlence 'devlerinin' karşı hamleleri gelişmekte, video kitaplardan özel aplikasyonlara uzanan çoklu tercihler söz konusu - kitap, yeni bir çağda yeni teknolojilerle yeniden tanımlanacak, şüphe yok. Ortaya çıkacak olanın nitelikleri ise tartışmaya açık elbette - Baudrillard'a değil Eco'ya dönüp alıntı yapma zamanı: "Kitap tekerlek gibidir; bir kere icat edildi mi daha iyisi yapılamaz." Öyle mi? Faber & Faber -ki kitapları ile biliriz- Shakespeare'in sonelerini iPad için bir aplikasyona dönüştürdü geçenlerde örneğin; okumakla kalmıyor, kimi meşhur figürlerin soneleri okuduğu videoları da izleyebiliyor ve eleştirmenlerin açıklamalarını şiirleri okuduğunuz sırada inceleyebiliyorsunuz. Örnekler, burada özetleyemeyeceğim kadar fazla; eh hayalgücü sınırsız, teknolojinin olanakları geniş artık.

Birileri bir yerlerde kitapları video ve oyun teknolojileri ile yeniden tanımlamaya çalışadursun, beyazperde de edebiyat ile beslenmeyi sürdürüyor. Büyük romanların büyük uyarlamaları bu ve önümüzdeki sene vizyona girecek; daha evvel bahsettik:  Muhteşem Gatsby, Döşeğimde Ölürken, Anna Karenina vs... Anna Karenina hususunda umutlu değilim ancak Baz Luhrman'ın Gatsby yorumunu merak diyorum. Gösterim tarihi ertelenen, son olarak da Prince ve Lady Gaga'nın şarkılarıyla film müziklerine yapacakları katkının beklendiği belirtilen film, ya çok iyi ya çok kötü olacağa benziyor, vasat bir iş olma ihtimali düşük kanımca.

Öte yandan James Franco'nun sinemaya uyarladığı Döşeğimde Ölürken'in setinden ilk kareler yayımlandı - Franco'nun nasıl bir performans ortaya koyacağını kestiremesem de ilgiyle izliyorum gelişmeleri. 1949 yılında Nobel'e de layık görülen ve Hollywood'da senaryo yazarlığı da yapmış olan Faulkner, IMDB kaynaklı bilgilere bakılırsa vaktiyle şöyle demiş: "Hollywood, merdiven çıkarken sırtınızdan bıçaklanmanın mümkün olduğu yerdir."

Döşeğimde Ölürken'in 2013'te vizyona gireceği rivayet edilmekte.


19 Ekim 2012 Cuma

N-n-n


İstanbul'un güzide kitapçıları J.K Rowling'in Casual Vacancy'sini nihayet sergilemeye başladı! Okumaya başladım, fazla etkilendiğimi söyleyemem sevgili blog okurları, ama devamında ne olur bilinmez. Yalnız bünye nostaljiye meylediyor; durup durup Harry Potter ve Azkaban Tutsağı'nı büyük bir neşeyle okuduğum günleri anıyor ve hemen akabinde Rowling'e Sirius Black'e biçtiği "kader" için laflar hazırlıyorum. İşimiz zor.

Temmuz ayında Johnny Depp'in Woody Guthrie'nin 1947'de kaleme aldığı ancak yayımlanmayan romanı House of Earth'ün editörlüğünü üstlendiğini duyurmuştum sizlere, haber dallanıp budaklandı ve yeniden önüme çıktı: Depp, editörlük yapmakla kalmamış, Harper Collins ile işbirliği yaparak İnfinitum Nihil ismini verdiği bir yan markanın başına geçmiş ve yayın yönetmenliğine soyunmuş. Yayınevinin ilk işi, 2015'te yayımlanacak bir Bob Dylan kitabı olacakmış. İnfinitum Nihil, Latince 'Hiçbir şey sonsuz değildir' mealinde... Depp'ten retro bir hamle kanımca, yayınevi adı yerine dövme sloganı olarak daha uygun.

Merakla beklediğim bir diğer kitap, Salman Rushdie'nin burada daha önce bahsettiğim otobiyografisi de  tüm ihtişamıyla İstanbul kitapçılarının masalarında boy göstermeye başladı. Rushdie, kendi özyaşam öyküsünü üçüncü tekil şahıs üzerinden anlatmış; tuhaf, ancak yerinde. Guernica söyleşisinde kimliğinin özellikle o yıllarda arz ettiği sorunsaldan dem vuran Rushdie, bunun doğal bir sonuç olduğunu belirtiyor. Guernica söyleşisi enteresan, umarım kitabı Türkçe okuma şansımız da olur.

Gizlenen yazardan spot ışıkları altında yer alan birine uzanalım. HBO'nun geçen sezonki hit dizisi Girls'ün yaratıcısına rekor kitap avansı haberleri ortalığı kasıp kavurdu geçen hafta; Sex and the City'nin daha 'ışıltısız' ve 'genç' bir versiyonu sayılacak Girls'ün ardındaki isim olan Lena Dunham, Random House ile 3,6 milyon dolarlık bir anlaşma imzaladı. 26 yaşındaki Dunham'ın 'eğlence' sektörüne hızlı bir giriş yaptığı muhakkak; kitabın adı ise pek umut verici değil: “Not That Kind of Girl: A Young Woman Tells You What She’s Learned.” (Alt başlığa dikkat: Genç Bir Kadın Neler Öğrendiğini Anlatıyor - berbat desek ayıp olur mu? Berbat çünkü. Bir başka haberde Genç Bir Kadın ibaresi atılmış, bodoslama Lena Dunham denmiş, sanıyorum, isim henüz oturmadı.)

Sinir zıplatan bir başka haber: Holden Caulfield, bir başka yazarın kaleminde yeniden hayata dönüyor. Mary O'Connell, Holden'in Çavdar Tarlasında Çocuklar'ın sayfalarından sıyrılıp New York sokaklarında edebiyat öğretmenini aramaya koyuluyor şeklinde özetlediği bir roman kaleme almış. İyimserliğe mahal yok bana kalırsa, resim fena... Peki, Holden kime 'ait'? Salinger'ın varislerinden hukuksal işlem beklemeye başlayabiliriz.

Karaköy'de, rıhtımda bir yelkenli gördüm sevgili blog okuru. Yelkenli bahane, havalar -hâlâ- şahane. Joseph Conrad'ın Üç Deniz Öyküsü'nü açık havada okumak, ekimin son demlerinde halen mümkün. Yelkenli vesilesiyle.

"Oraya tırmanmayı hiç denemedik mi? Hem de nasıl? Sandalla tam altına gitmek yeterliydi, sonra bir merdiven dayadın mı, kendini Ay'da bulurdun." 15 Ekim, Italo Calvino'nun 89.cu yaşına basacağı günmüş meğer, eğer yaşasaymış. Brain Pickings, bunu belirterek şahane bir animasyon paylaşmış - Ay'ın Uzaklığı. Burada! Öykü için bkz. Bütün Kozmokomik Öyküler.

Taksim'de yeni bir kitabevi açılıyor! Ayrıntılar haftaya...

N-n-n'ler bitti, hafta sonu kapıda. Dinlenmek adettendir, dinlenin, eğlenin vs.
Dinlenmeyenlere selamlar!

(Görsel: Frankfurt, görüşme molası.)




18 Ekim 2012 Perşembe

Ödül!



Geçen hafta bugün, ben uzak diyarlarda koştururken, İsveç Akademisi Nobel Edebiyat Ödülü'nün Çinli yazar Mo Yan'a verildiğini açıkladı. Ladbrokes bahislerinin ışıklarının William Trevor'dan yana olduğunu yazmıştık, ancak son bir ayda oranları yükselenler arasında Mo Yan da vardı, belirtmiştik. Edebiyat konusunda Ladbrokes'u kılavuz bellemek kadar anlamsız bir şey yok sanıyorum, ancak odak gizemli İsveç Akademisi ve Nobel Edebiyat Ödülü olunca zar atmak çok da akıl dışı sayılmaz. Mo Yan, yurtdışında Orhan Pamuk, Salman Rushdie, Philip Roth gibi büyük yazarları da temsil eden Wylie Ajansı tarafından temsil ediliyor; Yan'ın eserlerinin Can Yayınları'nca basılacağı da geçen hafta duyuruldu.
Mesele ilginç, nereden başlasam bilemiyorum. Mo Yan'ın gerçek ismi Guan Moye, ancak kitaplarını Çince 'Konuşma!' anlamına gelen Mo Yan mahlasıyla yazıyor. Çin'in durumu malum; Yan da sansürden nasibini almış bir yazar, o açıdan mahlası anlamlı. Öte yandan Çin cephesinde ödülün yarattığı kakafoni büyük - daha evvel (2000) Nobel Edebiyat Ödülü alan Gao Xingjian politik baskılar sonucu Fransa'ya sığındığı için Çin tarafından reddediliyor ve dolayısıyla Mo Yan'ın zaferi Çin için bir ilk olarak kutlanıyor. Frankfurter Allgemeine'nin haberine göre Çinli sanatçı/aktivist Ai Weiwei, Mo Yan'ın ödülü almasına ateş püskürmüş ve kendisini hükümet yandaşı olmakla, muhaliflere yeterli destek vermemekle suçlamış, Kuzey Avrupa'dan Herta Müller ise, "Favorim kesinlikle o değildi," diyerek Yan'ın yandaşlarından olmadığını belirtmiş. Mo Yan'ın ödülü almasına sevinenler de azımsanacak gibi değil; örneğin Publishers Weekly, Yan hakkında şöyle diyor: "Çin'in bir Kafka'sı varsa, o kişi Mo Yan olabilir."
Nobel komitesi, Yan'ın 'halüsinasyonsu gerçekçiliğinin' altını çizerek takdim etmiş ödülü - ben, kendi adıma kitapları merakla bekliyor, halüsinasyonsu bir gerçeklik özlemi çektiğimi açık seçik beyan ediyorum.
Yan'ın İngilizceye çevrilen kitapları için buraya, sinemaya uyarlanan romanı Kızıl Sorgum hakkında bilgi içinse buraya buyrun.

(Görsel: Telegraph.)

17 Ekim 2012 Çarşamba

Suret!

İki günlük bir gecikmenin ardından buradayım. Frankfurt Kitap Fuarı'nda tabanlar tepildi ama Almanya'nın buruk soğuğuna pabuç bırakılmadı, müsterih olalım. Hayat devam ediyor, yaşadığımız üzere...

Doludizgin geçen beş gün nasıl özetlenir? Mümkün olduğundan emin değilim sevgili blog okuru. Bizim neler peşinde olduğumuzu önümüzdeki günlerde göreceksiniz nasıl olsa... Genel eğilimlerden başlayıp panoramaya bir bakalım:

1. Gri ve grinin 'tını'ları - Şaşırtıcı mı? Asla. Geçen senenin en büyük fenomeni Grinin Elli Tonu olunca, tınıların yankılanması kaçınılmaz. Yıl erotik edebiyatın yılı, sevgili okur. Ticarisinden edebisine, büyüğünden küçüğüne yayıncılık sektörünün tüm aktörleri kolları sıvamış, yeni erotik kitapları eski ancak kadri bilinmemiş olanlarla birlikte grinin rüzgarına kaptırmaya koyulmuş. Aylardır klasiklerin erotikleştirilmesinden tutun sadomazoşist yemek kitaplarına kadar türlü yansımadan bahsettim durdum, fuara hakim olmaması beklenemezdi zaten. Buraya nasıl sirayet eder, onu zaman içinde göreceğiz. Unutmayalım, neydi meşhur çağdaş zamanlar mottosu: Her şey suretinin suretinin sureti.*

2. Hoşça kal vampir/zombi/melek vs. - Vampir/zombi/melek ve muadilleri öldüler demeyeceğim, çünkü mevzu bahis kitapsa ölümden ziyade küllerden doğumdur geçerli olan eninde sonunda. Ama bu varlıkların önceki senelerdeki gibi dört bir yanımızı sarmayacağı muhakkak. Bu cenahta ibreler fantastik canlılardan uzaklaşıp yeniden insanlara kayarak ütopik/distopik unsurlu yakın gelecek romanlarına, anti kahramanlara ve transgresyonel kurguya dönmüş görünüyor.

3. Tekno-gerilim - Bu da oldu sevgili okur, roman öldü mü, kaldı mı, her şey elektronik mi oldu vs.  derken elektronik iletşim cihazları romanlara sızıverdi. Artık yaptığım görüşmelerde, incelediğim kataloglarda gördüklerimin sayısını şaşırmış haldeyim. Şu şekilde de özetlenebilir: 10 sene sonra kullanacağınız elektronik cihazı hayal edin, hayal kısmı tamamsa şimdi de seneye bunların başrolü oynadığı gerilim romanları okuduğunuzu (veya okumayı reddetiğinizi) hayal edin, tamamsa, olmuştur. Simulacra tam teşebbüs iş başında, birinci maddeye dönerek tekrarlayalım öyleyse, her şey suretinin suretinin suretinin suretinin...

Ticari olarak nitelenen kitaplarla edebi kitaplar arasında keskin bir ayrım olduğunu belirtmeme gerek yok sanıyorum. Ticarideki eğilimler, global anlamda popüler kültürün ne yöne kayacağına dair güçlü sinyaller veriyor, o açıdan incelenmeleri enteresan elbette. Her neyse, bu yıl Yeni Zelanda'nın yılıydı ama ben şimdiden seneye onur konuğu olacak Brezilya'yı düşünüp heyecanlanıyorum. Güney Amerika'dan çok kuvvetli sesler yükseliyor sevgili okur ve Allahtan, ne onları ne de edebiyatı üç maddeye sığdırıp özetlememiz söz konusu değil. Ne mutlu bizlere.

(* Dövüş Kulübü. Aşağıda David Fincher imzalı uyarlamadan küçük bir klip, 90'ların fenomeni olan kitap için bağlantı vermeye gerek duymuyorum.)









12 Ekim 2012 Cuma

Notlar



Haftanın son günü, n-n-n'lere hoşgeldiniz.

Umberto Eco'dan yeni bir kitap: Yengeç Adımlarıyla. Hayli ilginç görünüyor, Doğan Kitap'tan.

Hakan Günday'ın Piç romanı, sinemaya uyarlanıyor. Hiç adlı filmden teaser niyetine görüntüler yayımlanmış, merak edenler buraya. Yönetmenler: Ümit Ünal ve Selim Demirdelen.

Pandora Kitabevi, ITEF'e katılan yazarların Türkçe - İngilizce kitaplarını listelemiş, başarılı bir çalışma. Burada! Vasquez'den Düşen Şeylerin Gürültüsü ve Gerbrand Bakker'den Yukarıda Ses Yok, benim de okuma listemde. Sinematografik bir anlatımı olan Akşam Yemeği (Herman Koch) bilhassa enteresan bir metin, göz atmanızı öneririm - Haneke'nin Benny'nin Videosu ile paralel okunması da mümkün kanımca.

Hazır Gerbrand Bakker ve Herman Koch'tan bahsettik, atlamayalım: Arnon Grünberg'in Tirza'sını okumuş muydunuz? Tirza'nın yazarının Marek van der Jagt mahlasıyla kaleme aldığı romanı Kelliğimin Hikâyesi'ni okuyorum bu aralar - tuhaf, neredeyse can yakan bir mizah, vurucu bir metin.

Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın'ın (pek hazzetmediğim) beyazperde uyarlamasının yönetmeni Stephen Daldry, Frankfurt Kitap Fuarı'nın yılın uyarlaması dalında verdiği ödüle layık görüldü. (Akıllara ziyan ama olsun) Çok Gürültülü ve Çok Yakın adıyla temin edebileceğiniz filmin bilgileri için buraya buyrun. Daldry, Okuyucu ve Saatler uyarlamalarına da imza atmıştı.

Uzun zaman önce işaretlemişim, Egoist Okur'un haberi: Ünlü Yazarların Size Mektup Yazmasını İster misiniz? Kağıda yazılmış mektuplar almayı özlediğini fark eden Rumpus kişisi Stephen Elliott, bu projeyi başlatan kişiymiş - yalnız atladığı bir nokta var, o da mektupların kişiye özel olmamaları. Biraz tuhaf ama enteresan.

Bianet'te rastladım; kendi siteleri ise burada: Siyahbant sansüre karşı mücadele eden ve sansür faaliyetleri hakkında kapsamlı bilgi içeren bir platform. Bilgilenmek ve utancı paylaşmak isterseniz eğer.

"Karşı dağların başı ağarıyordu." Geçen hafta edebiyatımızın devi Yaşar Kemal'e ait Bir Ada Hikayesi dörtlemesinin sonuncu kitabı Çıplak Ada, Çıplak Deniz yayımlandı. Ara Güler resimleri eşliğinde ve yazarın kendi sesinden tanıtım videosu burada.

Son olarak: Koltukname'yi takip ediyor musunuz? Kışa adım atarken harika bir çalışma gerçekleştirip yazarlar, çevirmenler ve editörlerden, hasta yatağında okunacak (müthiş) kitap listeleri derlemişler. Hastalık bahane, listeler şahane! Hastalıkta ve sağlıkta, kitaplara, bloglara ve yaratıcı fikirlere ihtiyacımız sonsuz - bu güzel çalışma için Koltukname'ye teşekkürler!

N-n-n'lerden bu hafta bu kadar. Siz hafta sonunda dinlenin, ben çalışacağım, yalan yok.

(Görsel, Beyoğlu Sahaf Festivali. Son iki gün!)




11 Ekim 2012 Perşembe

Her şey


Bir süredir Rock yıldızlarının biyografileri cenahında bir patlama yaşanıyor; sadece biyografiler değil, otobiyografiler ve anı kitapları da 2012-2013'de ardı ardına gelecek sevgili okur, kemerleri bağlama vakti. Üstelik sırf Rock yıldızları değil, diğer starlar da bu gerçek yaşam öyküsü rüzgarına kapılmış gitmekte. Bu hususta (Rock odaklı) notlarımı toparlayıp detaylı bir yazı yazacağım dediğim gibi, ancak şimdilik önümüzdeki aylarda yayımlanacak olanlara bir göz atalım.

Morrissey ve Neil Young'ın otobiyografilerinden bahsetmiştik - ki Keith Richards'ın Life'ı, halihazırda yayımlanmış olanlar arasında kanımca en sağlam olanı (hayalet yazarın kalemine kuvvet dersem Richards'a ayıp olur mu? Demeyeyim, ayıp olmasın.) Young ile Morrissey yönündeki beklentiler de epey yüksek. 

Önümüzdeki yıl raflara inecek olanlara bakalım bir de - işte size L.A. Times kaynaklı, dağınık bir liste; anı, biyografi, otobiyografi, ortaya karışık:

1. Cindi Lauper (Anı.)
2. New Kids on the Block (Bunlar beşi bir yerdeydi bir nevi, anımsamak isteyen var mı bilemiyorum, elbette ki içlerinden biri ya da hepsi birlikte yazmamış kitabı, gruba dair bir biyografi çalışması.)
3. Pete Townsend (Townsend'in 'kendi' kaleminden, hayalet yazarın kalemine kuvvet demek yine olası.)
4. Courtney Love (Baştan aşağı skandal. Love, kitabın çıkış tarihini ertelemiş, kimse şaşırmamış. Love'ı ancak Love yazabilir, ego göklerde; o yüzden, anı.)
5. Serge Gainsbourg (Nostalji niyetine.)
6. Duran Duran (John Taylor'ın kaleminden anı.)
7. Barbara Streisand (Divalar da kitap yazarmış derseniz yanılırsınız, Streisand hakkındaki kitabın yazarı elbette ki bir başkası, bir biyografi çalışması.)
8. Kenny Rogers (Anı.) 
9. Mick Jagger (Keith yazarken Mick durur mu? Durur. Biyografinin yazarı Philip Norman.)

Hafta boyunca Sahaf Festivali'nden görseller paylaşmışken ve yeri gelmişken yeni değil de eski bir kitabı, baskısı yıllar önce tükenen ve Avi Pardo tarafından dilimize aktarılmış olan Miles Davis otobiyografisini anımsatalım - bu aralar Tepebaşı'nda bulmak mümkündür belki. 

Aydınlık günler dilerim.  

(Görsel, Beyoğlu Sahaf Festivali'nden.)



10 Ekim 2012 Çarşamba

Ödül


Nobel Edebiyat Ödülü için geri sayım başladı. Bahis sitesi Ladbrokes'tan bahsilerde (!) son durumu izleyebilirsiniz diyecektim ki internet tarayıcım erişimin mahkeme kararıyla engellendiğini bildirdi; o yüzden bağlantı vermek yerine özet geçeyim - bahis olayı sadece maçlara ya da at yarışlarına özgü değil, Ladbrokes'ta bahisçiler Nobel Edebiyat Ödülü için Haruki Murakami'den yılların Nobel favorisi Adonis'e, Bob Dylan'dan (!) İsmail Kadare'ye uzanan isimlere işaret ediyor - Ladbrokes ölçüt değil elbette, bahis bahistir, ödül de ödül, ancak dedikoduların sızması ihtimali olduğundan son bir ayda oranları yükselen isimlere bakıp spekülasyon yapmak mümkün: Haruki Murakami (Bir ay önce 1'e 10 verirken, şimdi 1'e 3 veriyor; Mo Yan (1'e 12'den 1'e 8) William Trevor (1'e 100 verirken, şimdi 1'e 10; en hızla yükselen Trevor olmuş, İngiliz yayın organlarında favori.) Peter Nadas, Milan Kundera ve Tom Stoppard'ın da kazanma şansının yükseldiğinin iddia edildiğini söyleyelim biz, bahisçilerin eğilimlerine göre elbette...

Nobel istatistiklerine dönersek: Nobel Edebiyat Ödülü şimdiye değin (1901-2011) İngilizce yazan 26, Fransızca yazan 13, Almanca yazan 13, İspanyolca yazan 11 ve İsveççe yazan 7 yazara takdim edilmiş (Nobelli yazarlardan Tagore, Beckett ve Brodsky istisna; Tagore eserlerini İngilizce ve Bengalce, Beckett Fransızca ve İngilizce yazarken Joseph Brodsky şiirlerini Rusça, düzyazı metinlerini İngilizce yazmıştır.)  Nobel Edebiyat Ödülü'nü alan yazarlardan 96'sı erkek, 12'si kadın (Nobel Edebiyat Ödülü'nü 2009 yılında alan son kadın Herta Müller - kitapları için bizi izlemeye devam edin.) 1904, 1917, 1966 ve 1974 yıllarında Nobel bir yazara gitmemiş, iki yazar arasında paylaştırılmış (1966'da ödülü Shmuel Agnon ile paylaşan Nelly Sachs'ın şiirleri en son geçenlerde yayımlandı, yayınevi: Can - yeri gelmişken atlamayalım.) Boris Pasternak ve Jean Paul Sartre ödüle layık görülen ancak bu onuru reddeden iki yazar (Sartre tüm ödülleri reddettiğinden - Pasternak'a Sovyetler'den izin çıkmamış.) Nobel'i alan en genç isim, o tarihte (1907) 42 yaşında olan Rudyard Kipling.

İsveç Akademisi'nin üyelerinin akıllarından geçenleri kim bilebilir? Perşembe günü hep birlikte öğreneceğiz.

(Görsel, Beyoğlu Sahaf Festivali, Tepebaşı. Ödülü reddeden Sartre ile ödül almayan ve Nobel'e burun kıvıran Nabokov yan yana. Bahis verileri 6 Ekim Cumartesi'ye aittir, ödül tarihi yaklaştıkça oranlar değişir - 9 Ekim itibariyle Murakami 1'e 2, William Trevor 1'e 7, Mo Yan ve Alice Munro 12'e 8'di.)

9 Ekim 2012 Salı

Manzara




Yazı yazdığım en güzel yer MacDowell'dı (ABD.) Oradayken yaşadığım stüdyonun çevresinde karlarla kaplı bir orman vardı ve pencereden dışarı baktığımda çoğu zaman etrafta dolaşan geyikler görürdüm. Orada olduğum sırada bir dostum beni ziyarete geldi. Birlikte bir bira içtikten sonra şunu sordu: "Etrafın güzelliklerle çevrili ama bilgisayarının konumundan yazarken tuvalete baktığını görüyorum. Neden?"
Cevabı çok basit. Yazarken çevremi yazdığım öykünün manzarası kuşatır. Ancak yazmayı bitirdikten sonra önümdeki manzaramın tadını çıkarabilirim. Keret aile geleneğinde yazı yazma yerleri evin cazip olmayan köşeleri olagelmiştir, insanın ancak meşgulse bulunmaya katlanacağı noktalar. Şu anda masam salon ile mutfak arasında, metal aksamlı, küçük bir yazı masası. Yazmayı bıraktığımda karşımda koca bir ağaç görüyorum, İsrail'in en önemli çocuk şairlerinden biri tarafından altmış yıl önce dikilmiş sözde oraya, bir de oğlumun önceki gün balkonda bıraktığı mutlu kargaşa var karşımda. Sadece bir anlığına fark ediyorum bunları ama, çoğunlukla gördüğüm şey kendi öykülerim oluyor ve onlar balkonumuzdan çok daha karışık.  

(Etgar Keret, Paris Review söyleşisi. Keret ile yapılmış en kapsamlı söyleşi için sizi buraya alalım, biraz eski ama müthiş sorular, müthiş cevaplar... Görselde, Beyoğlu Sahaf Festivali'nden bir kare, festival 14 Ekim'de sona erecek.) 



8 Ekim 2012 Pazartesi

Bulunur!


Yeni bir haftaya yine hızlı bir başlangıçla karşınızdayım sevgili blog okuru. Koşturmaca giderek hızlanıyor, zaman çabucak akıp geçiyor, kitaplar masalara yığılıyor, küçük kağıtlara notlar karalanıyor, dosyalar hazırlanıyor, kataloglar taranıyor, e-postalar ışık hızıyla gidip geliyor, keyfili bir çıldırma hali yaşanıyor... Bu hafta kitapların kalbi Almanya'da, matbaanın doğum yeri olan Frankfurt'ta atacak, blog yazarınız ise olan biteni sıcak sıcak takip etmek için Frankfurt Kitap Fuarı'nda bulunacak, temponun birden artması bundan. Fuarla ilgili özetimi haftaya yapacağım, zira o koşturmacanın ortasından yayın yapmam mümkün değil - yazılar 'banttan' gelecek bu hafta. Döndükten sonra olan biteni ve çıtlamamda mahsur olmayan tüm gelişmeleri paylaşacağımdan emin olun. Getirdiğimiz sürprizlerle de nasıl olsa daha sonra karşılaşacaksınız. 

Ekim ayı Etgar Keret'in ziyaretiyle bizler için hızlı başlamıştı, eh, Kasım derseniz Tüyap Kitap Fuarı - temposu zaten yüksek olan hayatlarımızın iyice hızlanmasında şaşılacak bir şey yok. Frankfurt Kitap Fuarı'nın yıldızı kuşkusuz J.K. Rowling ve The Casual Vacancy olacak, Gri rüzgârları illa ki sert esecek, herkes Amazon'dan dert yanacak, vs... Global anlamda ibrelerin ne yöne döneceğini ise fuar salonlarının yoğun havasını soluyarak anlayacak ve sizlerle paylaşacağız.  

Yüzden fazla ülkenin katılımı ile gerçekleşen fuarın onur konuğu, bu yıl Yeni Zelanda. Üç yüz bin ziyaretçi ile fuar, halihazırda dünyanın en büyük profesyonel kitap organizasyonu. 

Sizlere iyi haftalar, bizlere iyi yolculuklar diliyorum.

(Altta Publishing Perspectives'in Frankfurt Kitap Fuarı'nda girişten 8 numaralı salona nasıl varılır temalı videosu, yalnız onlar boşken çekmişler, kalabalık olmadan taban tepmek ne mümkün... Yukarıda 14 Ekim'de sona erecek Beyoğlu Sahaf Festivali'nden bir kare, hafta boyu festival resimleri yazılara eşlik edecek. Kitaplar kaybolmaz, sahaflar kitapları sizin için arar, bulur!)




5 Ekim 2012 Cuma

Notlar

Haftayı devirdik ve yine N-n-n'lere geldik. Buyrun.

Ne kadar söylesek az: 2 Ekim Salı günü ITEF kapsamındaki Etgar Keret - Hakan Günday etkinliğine gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ederiz! Keret, İstanbul'da sizlerin sayesinde çok iyi vakit geçirdi.

Burada daha evvel bahsettik, 74 dilde okunan Harry Potter fenomeninin yaratıcısı J.K. Rowling, bu defa yetişkinlere yönelik bir roman yayımladı: The Casual Vacancy. Yayım haklarının Doğan Kitap tarafından alındığı ve 2013 yılında Türkiye'de raflarda olacağı duyurulan kitabı Time dergisi yerlere göklere sığdıramadı, New York Times'dan Michiko Kakutani ise ağır eleştirilerle karşıladı. Yapılacak şey basit: Okuyacak ve kendimiz karar vereceğiz. Bugünkü Radikal Kitap'ta yazarla bir söyleşi mevcut ve kitabın Dickens esintileri taşıdığı söyleniyor.

Charles Dickens demişken, tuhaf bir haber: Dickens, meğer vaktiyle devasa bir kütüphane yaptırmakla kalmamış, raflarını çakma tabir edebileceğimiz, ciltli ve uyduruk kitaplarla doldurmuş. Uyduruk derken kastettiğim, tam da bu; içleri boş, ciltleri ve sırtlarında uydurma kitap isimleri yer alan objeler. New York Halk Kütüphanesi, Dickens'ın uydurduğu kitap isimlerine özel ciltler tasarlatmak suretiyle bir sergi düzenliyor ve kitapların isimleri esprili göndermelerle dolu. Flavorpill'den tetkik etmek mümkün. Neden böyle bir şey yapma gereği duymuş, onu bilemiyoruz.

Var olmayan kitaplardan bahsetmişken... Wes Anderson'ın Moonrise Kingdom filmini izlediniz mi? Yönetmen, filmde geçen altı kitap için kısa bir animasyon tasarlamış, gayet ilgi çekici. Buradan izlemek mümkün.

Grinin Elli Tonu'nun dünya çapında yarattığı etki sürüyor. Kitabın etkisi büyük olunca, rüzgarına kapılmaya niyetlenenler de çokça tabii. Örneğin şu (korkunç) yemek kitabı, tavuk etiyle pişecek yemek tariflerini sadomazoşist bir anlatımla (sözde) komik (!) kılmış. (En iddialı etoburların iştahlarını yitirmeleri muhtemel bana kalırsa, öyle fena.) Gri fenomeninin türlü sakillikte taklit edildiği ve edileceği kesin, ama tersine örnekler de var. Örneğin İngiliz kitabevi zinciri Waterstones'un Piccadilly şubesi çalışanları, Persephone Books tarafından şimdiye değin düz gri kapaklarla yayımlanmış olan ve kadri bilinmemiş kadın yazarların öne çıktığı bir masa hazırlayarak Gri fenomenine ironik bir tepki koymuş. Tema: Grinin Bir Tonu. 

Geçen haftanın tuhaf kültür sanat haberlerinden biri Morrissey'in NY'un Strand kitabevinde düşen bir kadına yardım etmesiydi. (Kadın, Strand'de değil de örneğin Zara'da düşseydi, kültür sanat sayfalarında okuyamayacaktık bu haberi.) Bu vesileyle öğrendik ki Morrissey'nin beklenen otobiyografisi 660 sayfa uzunluğundaymış ve Penguin tarafından aralık ayında yayımlanacakmış. İddialar kitabın Penguin Klasikleri serisinde yer alacağı yönünde ki sanıyorum buna inanmak için önce kendi gözlerimizle görmemiz gerekecek. Penguin Klasikleri arasında yer alan biyografik nitelikler taşıyan kitaplardan birkaç örnek: Claude Levi Strauss, Hüzünlü Dönenceler; William S. Burroughs, Canki; Vincent Van Gogh, Mektuplar; Thomas de Quincey, Bir İngiliz Afyon Tiryakisinin İtirafları. Morrissey'e de yer açın!

Geçen hafta pek çok şehirde hayvan hakları konulu eylemler düzenlendi, biliyorsunuz. Yürürlüğe girmesi tasarlanan yeni yasa, sokaktaki hayvanlar için kıyım öngörüyordu. (Bianet'in haberi için buraya, Radikal'de yer alan ve yasaya karşı yürütülen imza kampanyasını destekleyen yazarlar listesi için buraya buyrun.) Bu hafta yasanın bu haliyle meclisten geçmeyeceği açıklandı ve sokaklara dökülenler, bir süreliğine de olsa, biraz rahatladı. Peki 1910 yılında İstanbul'dan toplanan 80.000 köpeğin Hayırsızada'ya 'atıldığını,' burada açlık ve susuzluktan ölmeye terk edildiklerini, iniltilerinin 2 ay boyunca şehirden duyulduğunu biliyor muydunuz? Bu yaz adaya bu olayı anımsatma amaçlı bir anıt dikilmiş hatta. Vakayı konu eden ve 2010'da Cannes'da kısa metraj dalında ödül alan Chienne d'Histoire'ı ise buradan izleyebilirsiniz.

Beyoğlu Sahaf Festivali sürüyor. Hâlâ uğramadınız mı? Murat Menteş gidecek olanlara indirim vaat ediyor!

Hafta sonu, dinlenmek gerek, vs. İyi tatiller!


4 Ekim 2012 Perşembe

Nevrotik



Daha önce bahsetmiştik, Woody Allen'ın yeni filmi Roma'ya Sevgilerle, şimdi vizyonda. Filmekimi sürüyor ama o cenah bir yana, bunu da atlamamak gerek.

Hollywood'un büyük stüdyolarına ve tıkır tıkır işleyen makinesine inat, Allen filmlerini makul bütçelerle ve sendikanın önerdiği oyunculuk ücretlerini baz alarak çekiyor, saat 17.00'de paydos edip ekibini yormuyor, film bütçesinin büyük kısmını çekim yaptığı ve fon olarak kullandığı şehirlerden alıyor. Hollywood filmlerinde milyon dolarlık ücretlerle boy gösteren başrol oyuncuları da, iş Woody Allen'ın filmlerinde yer almaya geldi mi, onun şartlarına uyuyor.

Hürriyet bu konuda bir dosya hazırlamış bu hafta sonu - Woody Allen ile bir söyleşi de mevcut. Yıpranmış bir klişe mi demeli artık, bilemiyorum - Woody Allen İstanbul'a gelsin ve film çeksin tematiği hakim. Gelsin tabii, neden olmasın da, bunu 'Bizim Roma'dan neyimiz eksik?' kafasıyla bağlamak biraz abes. Bağlantı yukarıda, içeriği siz  değerlendirin.

(Görselde, Woody Allen ve Diane Keaton, blog yazarınızın kişisel favorisi Annie Hall'dan bir kare. Altta, Roma'ya Sevgilerle'den bir klip.)


3 Ekim 2012 Çarşamba

İyi ki!



ITEF kapsamında gerçekleşen Etgar Keret - Hakan Günday etkinliğine gösterdiğiniz ilgiye çok teşekkür ederiz. Keret'in İstanbul ziyareti oldukça kısa ama dolu dolu ve müthiş eğlenceli geçti; Keret'in neşesi, samimiyeti ve inceliği bizlere çok iyi geldi. Tüm Keret okurlarına teşekkür ederiz.

İyi ki varsınız! 

(Görselde Keret, Asmalımescit semalarını tarıyor. Fotoğraf: Murat Nedim Koca.)

2 Ekim 2012 Salı

Dik!




İsrail kitapçılarında en çok çalınan kitaplara kime aitmiş dersiniz: Etgar Keret'e!

İnsanlar kaderlerini nasıl yönlendirebilir ki? Hayat bir uçurumdan aşağıya savrulmaya benzer. Seçim yapma özgürlüğün yere çarpana değin vardır. Benim karakterlerim her şey onların aleyhindeyken bile hayallerini bırakmıyor, umut etmekten vazgeçmiyor. Düşüşün acısını hafifletmiyor ya, yine de bir şekilde, kemikleri paramparça olmuşken başlarını dik tutmalarını sağlıyor. *

Etgar Keret, bugün, ITEF kapsamında, Hakan Günday ve Elif Bereketli ile söyleşiyor. Cezayir Restoran Konferans Salonu, saat: 18.00 - unutmayın. Konuşan balıklar, ceheneme açılan kapılar, sıkıntıdan patlayınca borular vasıtasıyla başka yerlere göç eden insanlar, dilindeki fermuarı açmak suretiyle eski ambalajından kurtulabileceğiniz sevgililer, mağrur kaybedenler, adi kahramanlar, kadrolu yedekler ve daha neler neler...

Herkesi bekliyoruz!

(Alıntı: Critical Mob söyleşisi.)








1 Ekim 2012 Pazartesi

Birden!


Geçen hafta duyurduk, yine hatırlatalım: Etgar Keret, ITEF davetlisi olarak İstanbul'da. Yeni kitabı Kapı Birden Vuruldu ile karşılayacağımız Keret, 2 Ekim Salı günü Hakan Günday ile bir söyleşi gerçekleştirecek. Yer: Cezayir Restoran, Galatasaray. Saat: 18.00. Elif Bereketli moderatörlüğündeki söyleşiyi kaçırmayın!

Keret'in son kitabı Kapı Birden Vuruldu, yazarın en yeni öykülerini kapsıyor. Biraz daha karanlık, biraz daha sert, biraz daha yetişkin haller, ama Keret aynı Keret - sarsıcı, vurucu, eğlenceli. Jonathan Safran Foer, bu öykülerden 'Keretesk' diye bahsetmiş, haksız da sayılmaz, tamamen Keret'e özgü bir atmosferden bahsetmek olası.

Anlayacağınız hafta, yeni kitap ve Keret eşliğinde hızlı başlayacak. Keret'in tüm kitapları dijital ortama da girdi bu arada; bu vesileyle duyuralım.

Tüm okurları bekliyoruz. ITEF kapsamındaki tüm etkinlikler için buraya.