31 Aralık 2014 Çarşamba

Çekiliş


Çekiliş sonuçlandı!

MustafaC, mordefter, Clea, waciboy ve endorfin adlı okurlarımız, bizden diledikleri bir kitabın sahibi olacak.

Adreslerinizi ve Siren Yayınları tarafından yayımlanmış, dilediğiniz kitabı belirttiğiniz mesajınızı info@sirenyayınlari.com adresine yazın, yeni yılda kitabınızı biz hediye edelim!

Katılım için herkese çok teşekkür ederiz; çekilişler yeni senede de devam edecek, takipte kalın.

Mutlu yıllar!

29 Aralık 2014 Pazartesi

Çekiliş!

Yılı devirdik sayılır sevgili blog okuru, nice yıllara, nice kitaplara...

Bu yazının altına bu yıl takip ettiğiniz ve beğendiğiniz, kitap/edebiyat/sanat içerikli blog/websitelerinin adreslerini içeren yorumlarınızı bırakın, yılbaşı günü (31 Aralık) yapılacak çekilişle bizden dilediği kitabı kazanacak beş talihliden biri olun!

Çekiliş random.org üzerinden yapılacak; size düşen, kayıtlı kullanıcı olarak sorulan soruya dair yorumunuzu bırakmak, yılın ilk haftasına bizden gelecek paketle başlama şansı kazanmak.

O zaman soralım: Bu yıl ya da daha evvel keşfettiğiniz, takip ettiğiniz, şiddetle tavsiye ediyorum diyeceğiniz, kitap/edebiyat/sanat içerikli bloglar/websiteleri hangileri? Söz sizde.

Geri sayım başladı, yayalım.






26 Aralık 2014 Cuma

N-n-n

Listelerden ilhamla, yılın son cumasının notları:

2014'te olanlar, bitenler - Cem Dinlenmiş'in gözünden.

2014'ün Global Tasarım Trendleri - evrensel kelimesini gördüğüm yerde derin bir nefes almakla birlikte, liste listedir nihayetinde... Art Deco, Filtre, Parlak Renkler, Sadelik, vs.

Edebiyatta 2014'ün En'leri.  Üzerine, 2014'ün 100 Kitabı. Timsah Park'a, Hızımızı Tadacaksınız'a dikkat!

2014'ün En İyi Kitap Kapağı Tasarımları. Üzerine, Paste'e göre 2014'ün En İyi Kitap Kapağı Tasarımları. Son olarak, Kitap Kapakları, listeler listesi.

2014'ün En İyi Müzik Uygulamaları.

2014'ün En İyi Cihazları.

2015'in En İyi Kitap Okuma Uygulamaları - iPad için buraya, Android için buraya.

2014'ün En İyi İcatları.

2014, Yılın Sergileri, dünya; Yılın Sergileri, Türkiye.

Tiny Mix Tapes, Yılın Filmleri.

2014'ün En İyi Kitapları Listelerinde En Sık Anılan Kitaplar Listesi.

Yılın En İyi On Şeyi, toplu liste. Mecra Time, haliyle ana akım, ona göre. Ana akıma hiç gelemem diyenler için Pigeons and Planes'in Binin Altında Takipçisi Olan Soundcloud Hesaplarına Dair Önerileri.

Vulture'a göre 2014'ün En İyileri, En Kötüleri ve Diğer En'leri.

Noktayı, Tüm Zamanların En İyi Yüz Listesi ile koyalım.

İyi tatiller.

(Görselde Thierry Noir, Berlin.  Bakınız'lara doyamayanlar için gelsin: Brooklyn'de Berlin Duvarı, yine Thierry Noir imzalı. Üzerine, Blu'nun Kurumsal Kölelik graffiti'sine veda ya da Kreuzberg'de kentsel dönüşüm.)


25 Aralık 2014 Perşembe

Başlangıç

“Liste kültürün başlangıç noktasıdır.”[i]

Pirahãların gizemleri çözülür mü, yahut uçaktan düşen kola şişesinin şokuyla yollara düşen Afrika yerlilerini konu alan Tanrılar Çıldırmış Olmalı adlı film serisi misali bir mizansenle eğlencelik haline mi getirilirler, bilmiyorum. Batı dünyasının serilere, sıralamalara, listelere ve envanterlere düşkün olduğunu iddia etmek için bilim insanlarının uzlaşmaya varmasına gerek yok bugün. 10 Emir’den kütüphane kataloglarına, alışveriş listelerine varana değin listeler, ister sayısal, kronolojik veya hiyerarşik, ister salt döküm niteliğinde olsun, kimi medeniyetlerin belkemiği diye nitelenebilir. O medeniyetler ki, türlü hadiseyi sayılara dökerek kayıtlara geçirmeyi ihmal etmedikleri gibi müze kataloglarından yasalara, stok raporlarından çoksatarlara varan listeler inşa etmiş, sene sonlarına has ‘Yılın En İyileri’ derlemelerini yaratmış, envanterleriyle evrenin ceviz kabuğuna sığdığı yanılsamasını yaratmayı başarabilmişlerdir. İletişimin hızlı ve kısa, bilginin içerikten ibaret olduğu bir çağda, yadsımak olası değil: Listeler seviliyor. Kargaşaya düzen getirmek, çokluğuyla baş edilemez olanı indirgemek adına bir şeyleri sayıyor, sıralıyor, alt alta diziyor, başlıklar altına yerleştiriyoruz. ‘Liste yapma saplantısı’ anlamına gelen bir sözcük bile türemiş çağımızda: glazomani.[ii]


(Tamamı için, bkz. İstanbul Art News, Edebiyat. Aralık, 2014.)

[i] Umberto Eco, Der Spiegel söyleşisi. 11 Kasım 2009.
[ii] DiClaudio, Dennis. Paranoyak: Ruh Sağlığından Şüphe Duyanların El Kitabı. Çeviren: Avi Pardo.

24 Aralık 2014 Çarşamba

İdeal

“İdeal okur kitaplarını asla saymaz.”[i]

Hatırlarsınız, Küçük Prens, uğradığı gezegenlerden birinde, yıldızları saymaya girişmiş bir adamla karşılaşır. Adam yaptığı işe öylesine dalmıştır ki, ancak Küçük Prens yıldız dedikten sonra saydığı şeylerin adını anımsar. Yıldızları sayan adam, onların sahibi olduğunu iddia etmektedir, çünkü söylediğine göre bunu yapmak, daha önce kimsenin aklına gelmemiştir.

Bugünün neredeyse on yıl öncesinde, Batı dünyası, Daniel Everett adlı bir antropoloğun sayesinde kendilerine Pirahã adını veren ve Amazon bölgesinde yaşayan halktan haberdar oldu. Everett, uzun yıllar Pirahãlar ile çalışmıştı ve makalesiyle linguistik alanındaki en dokunulmaz isimlerden birinin, Noam Chomsky’nin evrensel dilbilgisi teorisini sorguluyor, akademinin durgun sularını bulandırıyordu. Tartışmaların odağı haline gelen bu topluluk hakkında iddialar çeşitlense de veriler belliydi, örneğin sayıları topu topu yedi yüzü buluyordu, fakat işe bakın ki Pirahãlar, sayı saymayı bilmiyordu. Antropologlar, onları bir bir sayarak kayda geçirmeyi ihmal etmeyecekti.

Current Anthropology’de yayımlanan makaleyle başlayan, Everett’in kaleme aldığı Uyuma, Yılanlar Var: Amazon Ormanlarında Yaşam ve Lisan[ii] adlı anı kitabıyla alevlenerek New Yorker’dan Spiegel’e değin türlü basın organına yansıyan çeşitli iddialar, Pirahãları zaman kavramı, bilhassa geçmiş mefhumu olmayan, ‘az, çok ve daha fazla sayıda’ anlamına gelen üç sözcük dışında nicelik betimlemesi bulunmayan ve kendilerine öğretilen sayısal sistemleri anlamayan[iii] bir halk olarak ortaya koymaktaydı. Uygulanan deneylerde öğretilmesine (!) rağmen sayıları kavramayı başaramamış, nesneleri adetlerine göre gruplayamamışlardı ve evrensel olduğu düşünülen bu yetinin eksikliği, o güne kadarki çıkarımların yeniden değerlendirilmesini gerektiriyordu.

Yerlilerin kafatası ölçümlerinden bugüne antropoloji, epey mesafe kat etmişti aslında. Küresel bir köye dönüştüğü varsayılan dünyada yabancılarla temas etmemiş bir halkla karşılaşmanın ironisi bir yana, Batı yıllardan beri süregiden pratiğini yine devam ettiriyor, ötekinin imgesi vasıtasıyla kendini görmeye çabalıyordu. Şaşırtıcı değildi, zira neredeyse her on yılda bir[iv] ‘başkalarıyla’ temas etmemiş, kendi yalıtılmışlığı içinde yaşayan bir halk bulunur, soylu vahşi mitiyle evvelden beri beslenilirdi. Sayılardan yoksun ve bunlara ihtiyaç duymayan insanların varlığı, kültürlerinin tamamını sayısal sistemlerin üzerine inşa etmiş olanları haliyle şaşırtmıştı. Bir diğer ironi, doksanlarda şahlanan kişisel gelişim felsefelerinin vurguladığı ‘şimdi ve burada’ yaşam düsturunun Pirahãların konuştukları lisan ve geliştirdikleri kültürel sistem[v] bağlamında uygulanmasında yatıyordu. Batı kültürü, insanlara tavsiyeler, öneriler, kurallar, kanunlar ve yapılacak iş listeleri yardımıyla kişisel gelişim vaatleri savurur, yaşam rotasını çizer, bireyi şimdiki zamana yetişmeye güdümlerken Amazon’un derinliklerinde yaşayan bu topluluk, görünüşe bakılırsa halihazırda ânın ‘içindeydi’ ve kazanımlarını bir bir sıralama derdinden uzaktı. Son söz, halka değil, halkı mercek altına alanlara aitti, zira mercek onların elindeydi.


(Devamı, yarın... Istanbul Art News, Edebiyat'ın Aralık sayısında tamamını okumak mümkün.)


[i] Manguel, Alberto. “İdeal Okurun Tanımına İlişkin Notlar.” Okumalar Okuması. Çeviren: Sevin Okyay.
[ii] Orijinal adı Don’t Sleep, There Are Snakes: Life and Language in the Amazonian Jungle olan kitap, 2009 yılında İngiltere’de Blackwell’s’in Yılın En İyi Kitapları listesinde, ABD’de NPR’ın Yılın En İyi Kitapları listesinde yer almıştır.
[iii] Yapılan ‘deneyler’ Pirahãların kendilerine öğretilen sayıları kavrayamadığını ortaya koysa da, Everett da dahil olmak üzere kimi bilim insanları, bu durumun Pirahãların becerilerinin eksikliğinden değil, öğrenmeye karşı koymalarından kaynaklandığını iddia ediyor. Öte yandan Peter Gordon’ın başını çektiği diğer araştırmacılar, rafa kalkmış sayılan Sapir-Whorf hipotezine atıfta bulunarak dilde mevcut olmayanın bilişte mevcut olamayacağını savunuyor ve Gordon’ın Pirahãlara uyguladığı ‘deneyler’ de bu savı doğrular nitelikte.
[iv] Binlercesi arasından tek bir örnek için bkz. Yanomami halkı.
[v] İddialar, Pirahã halkının konuştuğu lisanın geçmiş zaman kipi barındırmadığı yönünde.

23 Aralık 2014 Salı

Hayret

Kitap, hayret uyandırıcı bir şey.... Ağaçtan yapılmış, esnek kısımları da olan, üzerleri tuhaf lekelerle bezeli düz bir nesnedir görünüşte. Ama göz atmaya koyuldunuz mu, bir başkasının zihnine giriverirsiniz, belki de, binlerce yıl önce ölmüş birinin zihnine. - Carl Sagan

(Yılın Kitapları iyidir, bireysel listeler daha iyidir... Takvim, insan icadıdır nihayetinde, zaman dediğin döngüseldir. Tahakküm, özgürlüğün düşmanıdır. Temenni: Listelere inanmayın, listesiz de kalmayın.)

22 Aralık 2014 Pazartesi

Zaman

"Kitaplar söz konusu olduğunda göz önünde bulundurulması gereken asıl husus şu: kitaplar, fiyatları ne olursa olsun, (fiyatı belirleyen) maliyet bileşenlerinin toplamından daha “değerli” ve dolayısıyla diğer metalardan daha çok yönlü, uzun ömürlü ve değeri kendi içinde katlanan nesnelerdir. Burada vurgulamak istediğim; kitabın günümüzün tüketim odaklı ticari dengelerini alt eden bir doğası olması ve okunup bir kenara konduktan sonra dahi, yeni okumalar sayesinde ya da yeni okurların ellerinde yeniden canlanabilmeleri - yani iki paket sigarayı iki günde tüketmek mümkün iken, bir kitabın barındırdığı olasılıkların benzer biçimde “tükenmiyor” olması. Tükenmeyen bir “meta” olarak nitelendikleri takdirde, her şekilde “kârda” olduğumuz bir denklem bu; yani diğer tüketilebilir metalara yönelik pahalılık kriterleri, kitaplar söz konusu olduğunda, anlamını yitiriyor." - Bu satırları, epey evvel, Orwell'in Kitaplar ve Sigaralar'ından yola çıkan bir dosya için kaleme almışım... Geçtiğimiz günlerde, "Yıl bitmeden muhakkak okumamız gereken kitaplar neler" temalı bir sohbet vesilesiyle anımsadım. Sorunun ardındaki saiki gayet iyi anlamakla beraber, içinde yaşadığımız bu doludizgin tempo, takvimle yarışın kazandığı bu yeni çehre karşısında dehşete düşmemek elde değil. Zaman ile tükenirken tüketelim; okuduklarımızı listeleyip Yapılacak İşler Listelerimizde gururla çizelim. Yılın, ayın, haftanın kitabının peşinde koştururken kendi faniliğimizi, sakın ola ki anımsamayalım. 

Kitaplar kalır. Son sözüm budur.

(Çizgi roman sevenlere, bağlama da uyan, henüz yeni yayımlanmış bir kitap önereyim: Richard McGuire, Here. Zamana dair düşünmek isterseniz eğer...)

18 Aralık 2014 Perşembe

Yürek




Durmadan ismini soruyorlardı.

“Kimsin sen?”

“‘Sen' ile ne kastettiğine bağlı,” dedi.

“Ailen var mı? Nerede olduğunu bilmek istemezler mi?”

“Karıma ona çektirdiklerim için ne kadar üzgün olduğumu hiç söylemedim. Yeni dairede yeni bir başlangıç yapmayı ummuştum. Artık farklı bir şey deniyorum.”

“Ne yapıyorsun yani?

“Artık evi aramıyorum.”

“Ev senin için neresi?”

“Ev yüreğinin olduğu yerdir, yani tam burası.” Göğsüne işaret etti. “Onun gittiği yere ben de gidiyorum ve bu konuda bana söz hakkı tanımıyor."

(Bilinmeyen, Joshua Ferris. Çeviren: Hatice Taş. Ferris'in yeni kitabı 2015'in getirdiklerinden olacak. Görseldeki iş, Marina Abakanowicz'e ait.) 

17 Aralık 2014 Çarşamba

Meyve


S: Kitaplarınızda hep yeni bir şeyler deniyorsunuz. Önce bir anı kitabı yazdınız; ardından bir roman, sonrasında gerçeklere dayalı bir başka roman, sonra da kurmaca olmayan bir metin geldi. Ben yazınınızı ilginç kıldığı için hoşlanıyorum bundan ama ürkütücü olsa gerek. Kitaplarınız yayımlanmadan evvel endişeye kapıldığınız oluyor mu?
Eggers: Elbette. Giderek kolaylaştığı söylenemez. Kral için Hologram'ın, Ne Nedir ya da Zeitoun'dan daha kolay olacağını sanmıştım, çünkü andığım bu iki kitap için epey araştırma yapmam gerekmişti. Ama Hologram'ın yazımı da üç yıldan fazla sürdü, tıpkı diğerleri gibi. Sanırım her kitabın gereksindiği süre belli, neyse o. Yıllar içinde öğrendiğim bir şey varsa, o da bu işte... 
Meyvenin ağaçtan düşmesi için beklemek gerek.
(Dave Eggers, Rumpus söyleşisi. Yeni kitap, Kral için Hologram yayına hazırlanıyor ve yeni yılın ilk günlerinde sizlerle olacak. Görseldeki eser, Eva Kmentova'ya ait.)

16 Aralık 2014 Salı

Tutunmak




"Gizlemene gerek yok," dedim. "Bunlar zararsız çizimler."

Kafka yavaşça başını salladı - "Ah, hayır! Göründükleri kadar zararsız değiller. Bu çizimler eskilere dayanan, derin bir ihtirasın kalıntıları. O yüzden senden saklamak istedim... Kağıt üzerinde göremezsin. İhtiras içimde. Evvelden beri hep resim çizebileyim istedim. Görmek ve gördüğüme sımsıkı tutunmak, bunu istedim. Tutkumdu benim."

(Alıntı Gustav Janouch, Kafka ile Sohbetler. Görselde, Kafka Müzesi'nde dosya dolaplarında sergilenen çizimler, Prag.)









15 Aralık 2014 Pazartesi

Uzaylı


“Ölüm büyük bir şeydir... Görünüşe göre hiçbir şey değişmemiş, oysa her şey değişmiştir. Sayfalar aynıdır, ama kitap başkadır.”[i]

1998 senesinde, Marseille’de, sıradan bir günün şafağında dökülen bir balıkçı ağından sıra dışı bir nesne, üzerine bir New York adresi işlenmiş olan bir asker künyesi çıktı. Künye, Küçük Prens’in yaratıcısı Antoine de Saint-Exupéry’ye aitti ve bir yüzünde yazar ile eşinin (Consuelo) isimleriyle kitabın Amerikalı yayıncısının adresi yer alıyordu. Pilot olan Saint-Exupéry’nin, elli dört sene öncesinde, İkinci Dünya Savaşı sırasında, 31 Temmuz 1944 tarihinde, Alplerin üzerinde uçarken kayıplara karıştığına inanılıyordu ve denizden çıkan künye, bu gizemli kayboluş olayında yeni bir sayfa açtı. Künyeyi bulan 63 yaşındaki balıkçı Jean-Claude Bianco, büyük bir heyecan içindeydi: “Titanik’i yeni izlemiştim ve birkaç bardak pastis içtikten sonra bir film çekeceğimizi, paraya boğulacağımızı falan düşündüm.”[ii]

Kimi kahramanlar vardır, yazarın yaratısı olmaktan çıkar, okuruna ait, hatta okuruyla özdeşleşen bir kimliğe bürünür... Saint-Exupéry'nin, çektiği acıların altını çizerek arkadaşı Leon Werth'e adadığı Küçük Prens, hiç kuşkusuz onlardan biri. Ve yazıldığından bu yana kuşaklar boyunca okuruyla özdeşleşen bu kahramanın yeni yüzleriyle karşılaşmaya hazırlanın, zira telif haklarının serbest kalması dolayısıyla Küçük Prens, 2015 yılında dünyaya tam manasıyla 'geri' dönecek.

Okuru bir yana, Küçük Prens'in yazarıyla, Saint Exupéry ile de pek çok ortak noktası olduğunu söylemek gerek: Küçük Prens bu gezegenden nasıl sırra kadem bastıysa, yazarı da, İkinci Dünya Savaşı sırasında çıktığı uçuşta ortadan kaybolmuş, asker künyesi, ancak 1998 senesinde, uçağının kalıntıları olduğuna inanılan enkaz ise 2006'da bulunmuştur. Exupéry, sefere çıkmadan önce kaleme aldığı bir mektupta yanına bir boya kutusu aldığını söyler, olur ki Küçük Prens'le karşılaşırım diye de ekler... O seferden asla dönmeyecek, ölümü, Fransa hükümeti tarafından biçilen tarihe göre hesaplanacaktır. Gizemi daha da derinleştirecek şekilde, yıllar sonra ortaya çıkan 86 yaşında bir Alman savaş gazisi, Horst Rippert, 2006 yılında verdiği beyanatta Exupéry'yi kendisinin vurduğundan emin olduğunu söyleyecek ve yaşamı boyunca bu sırrı sakladığını belirtecektir. Bir diğer iddia ise, yazarın uçağının düşürülmediği, aksine Exupéry'nin kendi isteğiyle kayıplara karıştığı, meçhule gitmeyi seçtiği yönündedir.

Exupéry'nin gizemi aydınlanır mı bilinmez, ancak 2015 yılından itibaren yetmiş yıllık telif süresinin dolmasıyla telifsiz eser niteliği kazanacak olan Küçük Prens'in önümüzdeki senelerde gezegenin dört bir yanından bize göz kırpacağı kesin... Pixar, aynı adlı animasyonun tanıtım filmini yayımladı bile; Exupéry'nin temsilcisi, kahramanı yeni kuşak okurlara tanıtacak ve her biri bir başka gezegende geçecek bir çizgi dizinin yolda olduğunu, bir de bilgisayar oyununun hazırlandığını söylüyor. Gerisi, girişimcilerin ve bizlerin hayal gücüne kalmış halde, ama künyesini bulan balıkçının beyanatını göz önünde bulundurursak bu hazine (!) değerindeki eserin türlü varyasyonuna hazırlıklı olmamız gerek.

Pixar'ın tanıtım filmini izlerken ne kahramanların pixar pixar bakan gözlerinden ne de günümüze uyarlanmış hikayeden rahatsız oldum... Sanırım, bunca benimsediğim bir kahramanın 2015 reenkarnasyonuna dair en can sıkıcı bulduğum şey, kendisiyle kesinlikle bağdaştıramadığım sesi. Benim Küçük Prens'im bu sesle konuşmuyor, onu anladım - ama galiba, Küçük Prens artık herkesin, tüm muammalar bir yana yadsınamaz gerçek de bu işte. Bu vesileyle not düşeyim; Küçük Prens'i, henüz okuma yazma bilmediğim yıllarda, ilk olarak Ülkü Giray'ın sesinden, kasetten dinlemiştim. (Hayır, yüz yaşında değilim.)

Küçük Prens istilasından önce birkaç okuma önerisi:



Küçük Prens dışındaki Exupéry eserlerinin hemen hepsi tükenmiş halde; onlar için istikamet sahaflar. (Bağlantıdaki edisyonun imzalı olduğu iddia ediliyor; 1983 basımı bir kitapta yazar imzası nasıl yer alabilir, o da bir başka gizeme vesile olsun.) Bir başkası için buraya, çevirmenin imzasıyla.


(Üstteki fotoğrafta Saint Exupéry'nin asker künyesi, alttaki görselde ithaf yer alıyor - Leon Werth anısına. Cem Yayınevi/Arkadaş Kitaplar serisi; Tomris Uyar - Cemal Süreya çevirisi.)







[i] De Saint-Exupery, Antoine. Savaş Pilotu. Bütün Eserleri I. Çeviren: Bertan Onaran. İstanbul; Yazko, 1983.
[ii] Tagliabue, John. “On the Trail of a Missing Aviator: Saint-Exupery.” The New York Times 10 Nisan 2008.

İtalikle belirlenmiş satırlar, İstanbul Art News'un Temmuz sayısında yer alan yazımdan alınmıştır.