19 Temmuz 2012 Perşembe

Sevgili...


Bugün günlerden Morrissey, sevgili blog okuru... Sanatçının eski bir mektup arkadaşı, yazışmalarının bazısını toplayıp fotokopileyerek isteyenlere bu adresten gönderiyor, anladığımız kadarıyla Morrissey, oldukça sivri dilli ve keyifli bir mektup arkadaşı, karşısındakine çeşitli isimlerle hitap ediyor, kendi mektuplarını Ronald Reagan, Natalie Wood veya Oscar Wilde diye imzalıyor. Şimdi yeni kuşaklar bilmez elbette ama bir zamanlar, mektup arkadaşlığı -Internet'ten önce ve küreselleşme henüz bir hayalken- bir çok gencin uzak kıtalarla bağlar kurmasını, abuk sabuk mektup kağıdı koleksiyonları vs. yapılmasını sağlamış bir fenomendi, heyhat, medeniyet sayesinde bugün couch surfinge falan varmış noktadayız. Her neyse, ben Morrissey'in (Estaban mı demeli?) mektuplarından birkaç pasaj aktarıp kendimi akşamki konsere hazırlamaya gidiyorum.

Sevgili Şahıs,

Orada bir yerlerde bir başka ruhun olduğunu bilmek güzel, orası Glasgow olsa bile. İskoç olmak canını sıkıyor mu? Manchester, eğer yatalak ve sağır dilsiz isen, gerçekten sevimli bir yer. Ben mutsuzum, umarım sen de mutsuzsundur.

Sefaletle,

Steven

...

Sevgili Paganini,

Mektubun için teşekkür ederdim ama neden teşekkür edeyim, sen benim mektubum için teşekkür etmemişsin. Ve lütfen bana Steve diye hitap etme; Biyonik Adam'ı hatırlatıyor ve ben kendisine hiç benzemem. Stephen diye hitap edilmekten dahi kötü bu; o da sümüklü birilerini çağrıştırıyor. Saçmalıyor muyum? Aslında Steven isminden de nefret ediyorum ama buna şimdi girmeyeceğim.

Rab de tuhaf bir isim... Rabid'in (Kuduz) kısaltması olmasın?

...

Sevgili Sir Laurence,

Son mektubumun hoşuna gitmesine sevindim. Yazdığım her kelimeye bayıldığını neden kabul etmiyorsun? Zaman kaybetmemiş olurduk böylece. Senin mektubun hakkında söyleyebileceğim en iyi şey, var olduğu.

...

Aşağıda, yolda yürürken ayakkabıların ucuna bakma hadisesinin başlangıç noktası, son kayıp kuşağın Sinatra'sı Morrissey, büyümekten bahsediyor.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder