Jean Baudrillard etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Jean Baudrillard etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Ağustos 2011 Salı

Pahalı

Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın'ın multimilyon dolarlık Hollywood uyarlamasından geçenlerde de bahsetmiştim; filmden kareler "sızıp" duruyor, Tom Hanks ve Sandra Bullock ikilisinden pek hazzetmeyen bendeniz de ilgiyle takip ediyorum. Sanıyorum film, romanın çifte hikaye üzerinden ilerleyen yaklaşımını benimsemek yerine güncelliği olan 11 Eylül temalı arayış hikayesi üzerinden gelişecek - yalnızca bir tahmin elbette, ancak daha yapım aşamasında olan Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın'ın şimdiden bu kadar tantana kopartmış olması prodüksiyonun iddiasını ortaya koyuyor. Roman ilk çıktığı zaman 11 Eylül sonrası Amerika'da bu konuda yazmak için çok erken olduğuna, insanların bu romanı okumaya hazır olmadıklarına dair pek çok şey söylendi; saldırıların 10 yıl sonrasında ise hikayenin büyük bir beklentiyle sinemaya aktarılıyor olması "makinenin" yeniden işler hale geldiğini gösteriyor sanırım. Daha önce bu blogda yer verdiğimiz bir yazıda Baudrillard'dan alıntı yapmışız; şu tuhaf zamanlarda bu sözleri yeniden anımsamakta yarar var yine de:

"Dünya Ticaret Merkezi'ne yönelen saldırı hazırlığının 25 milyon dolar tuttuğu tahmin ediliyor. İleride çekilecek ve aynı konuyu ele alan film için, 250 milyon dolarlık tahmini bir bütçe yapılmış. Kurgu, gerçeklikten çok daha pahalıya mal oluyor." (Jean Baudrillard - Cool Anılar 5. Ayrıntı Yayınları; çeviren: Ayşegül Sönmezay. Ötesini konuşabilmek için filmi bekleyecek ve göreceğiz...)

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Ivır zıvır çağı

"Yaz mevsimi durmaksızın devam etmeye yazgılı, sürekli aşağı doğru kıvrılan bir sarmal gibiydi."(Jess Walter, Körler Ülkesi. Çeviren: Seçil Kıvrak.)

Nick Cave'in Bunny Munro'nun Ölümü'nü TV'ye uyarlayacağını duyurmuştuk ki, yazarın bu kez The Crow'un beyazperde uyarlamasının senaryosunu yazma konusunda anlaştığı haberi düştü. Yönetmen Stephen Norrington'ın önceden bir senaryo yazmış olduğu ve Nick Cave'in senaryoyu yeniden yapılandırmak adına projeye dahil olduğu söyleniyor. Hatırlatalım; Cave Bunny Munro'nun Ölümü'nü de öncelikle senaryo olarak yazdığını ve sonradan romanlaştırdığını söylemişti. Ayrıca Nick Cave'in Russell Crowe'un ricasıyla Gladyatör filminin devamı niteliğinde akıllara ziyan bir Gladyatör 2 senaryosu yazdığı ancak stüdyolardan veto yediği de biliniyor. 1990'lı yılları anımsayanlar The Crow filminin ve soundtrackinin sarsıcı etkisini de hatırlıyorlardır; The Crow filmi aslen James O'Barr'ın yarattığı bir çizgi roman serisinden uyarlama ki, filmi anımsayanlar yine bir film setinde hayatını yitirmiş olan Bruce Lee'nin oğlu Brandon Lee'nin bu filmin çekimleri esnasında içi boş olduğu söylenen bir tabancanın patlaması sonucu öldüğünü de hatırlayacaklardır. Doğaüstü hadiselere girmeden bu gotik klasiğin Nick Cave dokunuşuyla nasıl olacağını şimdiden merak ettiğimizi belirtelim.

7 Nisan 2010 Çarşamba

Sahip çık!

Nisan ayı; yağmurları, erken erken inmeye niyeti olmayan akşamları, serin rüzgarları ve tomurcuklanan ağaçları da aldı, geldi. İstanbul'da yaşayanlar için, nisanın film festivali ayı olduğunu da unutmayalım. Her ne kadar Emek Sineması'ndan yoksun da olsa, festival festivaldir yine de. Kışın pasını geride bırakıp tazelendiğimiz bir mevsimde, ekran başından uzaklaşıp beyazperdenin karşısında düşlerimizi başkalarının düşleriyle kaynaştırdığımız bir zaman dilimi... Sinemanın önce AVM'lere ardından da bilgisayar ekranlarına indirgenmeye mahkum olduğunu, ilerleyen zaman ve teknoloji ile izleyicinin sinema salonlarından kopmasının engellenemeyeceğini iddia eden felaket tellallarına inat; yağmurda yürüyüp Beyoğlu'nda bir kahve içmenin, festivalin sürprizlerini keşfe çıkmanın tam da zamanı şimdi. Her şeye rağmen.

1 Mart 2010 Pazartesi

Beyaz Tavşanı İzle


"Lütfen söyler misin bana, burada ne yana gidebilirim?"

"Bu, gitmek istediğin yere bağlı," dedi Kedi.

"Neresi olursa olsun, önemi yok," dedi Alice.

"O zaman ne yana gitsen olur," dedi Kedi.

Alice, sözünü açıklamak amacıyla, "Yeter ki bir yere varayım," diye ekledi.

"Tabii varırsın," dedi Kedi, "yürümekten yılmazsan, bir yere varırsın elbet."

Alice, bu doğruya karşı çıkılamayacağını sezdi, başka bir soru denedi:

"Buralarda nasıl insanlar oturuyor?"

Kedi sağ patisiyle bir yuvarlak çizerek, "Şurada," dedi, "bir Şapkacı oturur, şurada da," öbür patisini salladı, "bir Mart Tavşanı. Hangisine istersen git; ikisi de delidir."

"Ben deliler arasında ne yapayım?" dedi Alice.

"Başka çaren yok ki," dedi Kedi, "hepimiz deliyiz burada..."

(Alice Harikalar Ülkesinde - Lewis Carroll. Çeviren: Tomris Uyar. Can Yayınları, 1992.)



Klasiklerin çizgi romanlara, romanların hızla filmlere dönüştüğü, ilgi gören filmlerin ardından hikayenin arka planını geliştiren romanlarının yazıldığı bir dünyada -evet, James Cameron Avatar'ın romanı için hazırlıkları başlatmış- artık anlatılanın formatının özle bir sayılmadığı söylenebilir. Dante'nin Inferno'su bilgisayar oyununa dönüşür, Mary Shelley'nin Frankenstein'ı canavar bir çizgi roman olarak karşımıza çıkarken; teknolojinin nimetlerinin bireyin hayalgücünü emekli ettiği ve oyun dışı bıraktığı söylenebilir.

20 Haziran 2009 Cumartesi

Bütün Dünya Batılı Olduğunda, Güneş Nereden Doğacak?

Jess Walter'ın Sıfır'ı bildiğimiz dünya düzeni ve bireyin buradaki konumuna yönelik eleştirilerle yüklü, karanlık ve düşündürücü bir roman. Maksadından uzaklaşmış bir sistem ile bu sistemin dişlileri arasına sıkışan ve olan biteni anlamaya çalışan bir adamın öyküsünü anlatan Sıfır, günümüz toplumunda bireyin çıkmazlarını psikolojik bir boyut da ekleyerek konu ediyor. 11 Eylül saldırısının ardından gelişen bir olaylar örgüsü üzerinden hareket eden romanın; yer ve zaman belirtmemesine rağmen eleştiri oklarını belli hedeflere kesinlikle yöneltmesi de ilgi çekici.

"Savaş imkansız ama yine de vuku buluyor. Ne var ki, vuku buluyor olması onun imkansızlığını ortadan kaldırmıyor. Yaşanılan şu sistem de saçma, ama yine de işliyor. Ne var ki, işliyor olması onun saçmalığını ortadan kaldırmıyor. Tıpkı gerçeğin varolmasının, gerçekdışının azalmasına yol açmaması gibi."

"Dünya Ticaret Merkezi'ne yönelen saldırı hazırlığının 25 milyon dolar tuttuğu tahmin ediliyor. İleride çekilecek ve aynı konuyu ele alan film için, 250 milyon dolarlık tahmini bir bütçe yapılmış. Kurgu, gerçeklikten çok daha pahalıya mal oluyor." (Jean Baudrillard - Cool Anılar 5. Ayrıntı Yayınları; çeviren: Ayşegül Sönmezay)

Düşünecek çok şeyimiz var. Televizyonları kapatmayı unutmayalım.

2 Mart 2009 Pazartesi

İlişkiler ve Havanın Halleri

Atmosferik Rahatsızlıklar, günün birinde karısının karısı değil de onun tıpatıp bir benzeri olduğundan yola çıkan bir komplo teorisine kapılan bir psikiyatrı konu alıyor. Gerçek karısının peşine düşen Dr. Leo, bir yandan da hastası Harvey gibi hava olaylarını yönlendirerek karanlık işler çeviren bir gruba karşı mücadele etmeye başlar ve şizofreninin sınırlarından Arjantin ovalarına değin uzanacak bir yola koyulur.

Hava durumu gibi belirleyici ve kontrol dışı bir olayı merkezine alan roman, özellikle rutinleşmiş ikili ilişkilere dair yürek burkucu unsurların altını çiziyor. Birini seviyor olmak onu gerçekten tanımayı, birine bağlı olmak onun elini kolunu bağlamayı beraberinde getirir mi gerçekten? İnsanlar değiştiğinde ilişkiler de değişmeli midir? Yakınlık kurulan, kişinin kendisi midir peki, yoksa o kişinin kim olduğuna dair bir fikir mi sadece? Ve aradan seneler geçtiğinde yatakta yanınızda uzanan, mutfakta tıkırtılar içinde yemek yapan, karşınızda gazete okuyan kişinin gerçekten kim olduğunu kim bilebilir?

Hayatın belirsizliği karşısında verilmiş o büyük sözler nasıl ayakta kalabilir?

“Belirsizlik ilkesi sadece fiziğin yetki alanı içinde değildir, o bütün eylemlerimizin tam ortasında, “gerçekliğin” tam ortasında yer alır. Bu sabit olmayan durum, bu sapma, bu genelleştirilmiş belirsizlik, bütün olguları, olayları yorumlarıyla birlikte meteorolojik olarak adlandıracağımız bir evreye götürüyor. Bu meteorolojik evre, doğadaki olayların, rüzgarların ve hava sıcaklığının doğal tahmin edilemezliğiyle ilgili olmayıp, kökeninde matematiğin ve enformasyonun mükemmelliğinin yattığı ikincil bir bulanıklık evresidir. Televizyondaki hava durumu programlarına bir bakalım. Sunucular bunu bir televizyon oyununa çevirmişlerdir. Bilimsel oyalama görevi gören uydu verilerine dayanılarak, sunucular ideal oyun arıyorlar: Olaylara fazla ters düşmeyen halkı memnun edici bir şey yani… Bu şekilde, hava durumu haberi tamamıyla pencereden gördüğünüz havayla ters düşüyor, ama simulasyon olarak bu enformasyon gerçektir, çünkü örnek bir senaryonun çeşitli verilerine dayanılarak belli bir sıraya göre verilmiştir… Bundan hava durumu bilgilerinin doğruluk derecesinin, bütünü içinde değerlendirildiğinde, normal bir önsezinin doğruluk derecesinden daha düşük olduğu ve bizim her gün gökyüzünün şiirsel belirsizliğine, meteorolojik söylemin keyfi belirsizliğini eklememiz gerektiği sonucu çıkıyor.”

(Tam Ekran; Jean Baudrillard. Yapı Kredi Yayınları, 2002. Çeviren – Bahadır Gülmez)