22 Şubat 2012 Çarşamba

Zaman

Burada kitaplardan sıkça bahsediyoruz biliyorsunuz, kitaplarda olan bitenden çok içinden geçen mevzulara değinmeye, oradan serbest çağrışımla yol almaya bakıyoruz; hem kitap bize ihtiyaç duymadan kendi öyküsünü kendi anlattığından, hem de kitap anlatmayı pek sevmediğimizden. Burada içinden geçen mevzulardan yola çıkarak Hafiyenin El Kitabı ile ilgili pek çok yazı yazdık; kitapta 12 Kasım'ın takvimlerden, dolayısıyla hayattan çalınması ile ilgili bir bahis var; detayına girecek değilim, ancak hayat kurgudan ilham almış gibi saçmalamakta ısrarlı olur ya bazen, Samoa'da benzer bir olay yaşanmış, haber biraz eski olsa da aktarmadan edemiyorum: Samoalılar, geçen yıl 30 Aralık günü saatlerini 24 saat ileri alarak takvimden bir gün düşmüşler. Neden olmasın aslında, saati, takvimi, düzeni kuran, yine insanın kendisi değil mi? Bu davranış elbette ki zamanı ters köşeye yatırma kaygısından kaynaklanmıyor, haberi okuduğumuzda öğreniyoruz ki daha fazla ticaret yapabilme umuduyla saatlerini ABD'ye göre ayarlayan Samoa sakinleri, ticari ilişkileri giderek artan Yeni Zelanda halkı ile 'aynı günü yaşayabilmek' istediklerinden böyle radikal bir girişimde bulunmuşlar ve böylelikle 2011'e dünyada son giren ülkelerden olan Samoa ve Tokelau, 2012'ye ilk girenlerden olma şerefine erişmişler. Kimi günleri hiç yaşamamış olmayı dilediğim oluyor sevgili okur, ama böylesi bir şeyin gerçekleşmesini, hem de ticari kaygılar doğrultusunda vuku bulmasını hayal etmekte dahi güçlük çekiyor, yöre sakinlerine akıl fikir dilemeden edemiyorum.

Yukarıdaki görsel, Yayoi Kusama'ya ait; zamanınıza sahip çıkmanız temennilerimle; unutmayın, o, size ait...

1 yorum:

  1. kitaplardan bahsetmek, hatta onları eleştirmek güzel: umarım bir gün kitap eklerine, dergilere "kitap tanıtım yazısı" yazan kişiler de yaptıklarının farkına varır: özetleme çılgınlığı, kitabı konusuna indirgeme eğilimi, metnin biçimini, yazarın üslubunu, kurgunun yapısını bütünüyle anlamsız bir ayrıntıya dönüştürüyor. kitabı özetlemeden onu tanıtamayanların, onun üstüne konuşamayanların metinlerle kurduğu bu yüzeysel ilişkinin zararları üzerinde durmak istiyordum nicedir. şimdi sizin yazınızı görünce yara kaşındı.

    hiçbir kutsal metin özetlenemez, neden? çünkü kutsiyet atfedilen bir metinde hiçbir fazlalık yoktur. peki ya sanat eseri? herhangi bir senfoni, ya da şarkı özetlenebilir mi? bir klee tablosu özetlenebilir mi? peki nasıl oluyor da kitabın, romanın, hikayenin özetlenebileceğini düşünen aklı evvel kalem sahipleriyle, öğretmenlerle karşılaşıyoruz?

    (öğretmen vurgusu yersiz değil: lisede, üniversitede kitap özeti isteyen hocalar görmüştüm. okulu bırakma sebeplerinden biri buydu: ayrıntıya yoğunlaşmak yerine, ele alınabilecek en yüzeysel unsuru (olay örgüsünü) öne çıkarıp, metnin bütünlüğünü görmezden gelmenin terbiyesizlik olduğunu düşünüyordum. bir keresinde "tanrı özetlemez", "özetleyeni de sevmez! hiçbir ibadet özetlenemez; hiçbir eylemin formu bozulup indirgenemez" demiştim; "sevişmek özetlenebilir mi? namaz özetlenebilir mi?" ama akademisyenler makalelerini özetlemeye, anahtar kelimelere indirgemeye alışkın oldukları için terbiyesizliğimi(!) affedememişti.)

    terbiyesizlik: kutsal metinle bir roman aynı şey olabilir mi hiç? roman yazarına, ya da okuyucusuna göre çok değerli olabilir: onun bütünlüğünde, biçiminde, bazı parçaların çıkarılmasıyla kaybolacak anlamlar, değerler bulunabilir. özet çılgınları ise daha kitabı ellerine aldıkları ilk anda neleri çıkarabileceklerini görürler; tam da bundan ötürü kitabın neleri, neden içerdiğini, unsurların, bölümlerin birbiriyle ilişkisini sağlıklı değerlendiremezler.

    bir gün "özetlemeye karşı" adını vereceğim bir metin yazacağım: kutsal olmayan metinlerin de bir forma sahip oldukları gerçeğinin önemini insanlar kavramadıkları müddetçe, kişiler karşılarına çıkan insanları da özetlemeyi sürdürecekler. karşısına çıkan formdan bir şeyleri çıkarıp onu azaltarak onunla ilişki kuranlar, bu dünyayı fazlalıklarla dolu olduğu için azaltmayı görev edinenler, fazlalık olarak addedilebilecek asıl şeyin kendi bakış açıları olduğunu umarım bir gün anlarlar.

    dua ediyorum: "allah'ım beni özet sevmeyen insanlarla karşılaştır; derinlikten korktukları için yüzeyde gezinmeyi sevenlerden uzak tut. amin."

    YanıtlaSil