24 Ağustos 2011 Çarşamba

Sonu...

Hürriyet gazetesinden bir haber: "Sonunu önceden bilmek hikayeyi öldürmüyor." Habere göre San Diego, Kaliforniya Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmada deneklere aralarında Agatha Christie, John Updike ve Anton Çehov'un metinleri verilmiş ve hikayenin sonunda ne olacağını bilerek okuyanlarla, bilmeden okuyanların okuma tecrübeleri arasında bir fark olmadığı kanıtlanmış. Araştırmayı yürüten Prof. Christenfeld, "birçok durumda bir filmin defalarca zevkle izlenebildiğini ya da bir kitabın defalarca heyecanla okunabildiğini" söylemiş ve "Eğer sonunu biliyorlarsa, okuyucular, gidilecek yer kadar yolculuğun da tadını çıkarabilirler," demiş. Hikayeyi yazarın densizliği öldürüyor olabilir mi peki? Saçmalardan seçmeler temasına daha fazla bulaşmıyor ve direksiyonu burada kırmayı seçiyorum sevgili okur. Bir başka ironik haber, Londra isyanlarının hemen sonrasında anonim duruşunu korumasına rağmen imzasını özellikle Londra duvarlarına atmaktan geri durmayan Graffitti sanatçısı Banksy'nin İngiliz TV kanalı Channel 4 için bir program hazırlığına giriştiği ve programda Nicolas Sarkozy, Bernhard Henry-Levy gibi isimlere pasta fırlatmasıyla ünlü Noel Godin ve Kraliçe İkinci Elizabeth'in yatak odasına gizlice girmesi ile tanınan Michael Fagan'a yer vereceği yönünde. Program, yukarıda belirtilen aktiviteler benzeri yarı şaka yarı isyan ucundan da siyasi mesaj gibisinden bir işlev üstlenecek gibi; malum, isyanlarla birlikte başkaldırı da tüketime müsait hale geldi, talep de hazır. Londra isyanlarında yağmalar karşısında en az hasar gören dükkanların kitapçılar olduğunu ekleyelim - Londra üzerinden sosyolojik tespitlere girecek değilim; ama Banksy'yi ekranda değil duvarlarda görmeyi tercih ederim. Her şeyin birbirine karışarak anlamsızlaşmaya bu denli teşne olduğu bir dünyada, akıl, fikir ve selamet dileklerimizle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder