15 Haziran 2011 Çarşamba

Körlük

Amerikan edebiyatının son yıllarda yetiştirdiği en önemli yazarlardan biriydi David Foster Wallace. Çağdaşları arasında emsalsiz üslubuyla, yaratıcı bir zekânın ürünü olarak tasarlanmış kıvrımlı, kendi içine doğru katmanlanan kısa öykü, roman ve denemeleriyle öne çıkıyordu. Wallace, 2008 yılında California’daki evinde kendini asarak hayatına son verdi. Bu seçimi yaptığı sırada henüz kırk altı yaşındaydı. Günümüz edebiyatının en heyecan verici ürünlerini birbiri ardına var eden Wallace, yirmi dört yaşında ilk romanı “Broom of the System”i yazdığı günden ölümüne değin romanlarına, çeşitli dergilerde yer alan olağanüstü denemelerine ek olarak birçok üniversitede yaratıcı yazarlık dersleri de vermişti.

Wallace, postmodern dilin, edebiyat metropollerinde endüstrinin seri üretim standartlarına endekslenen evcilleştirilmiş kullanımına karşı, karanlık bir ironinin eşliğinde şekillenen özgün kurgusal arayışların peşinde oldu her zaman. Ana akım dergilerde yazdığında bile, söz konusu mecraların özsel konumlanışına itibar etmedi, kendi kavrayışı ekseninde inşa ettiği metinlerinin gücüyle buralarda yarıklar açtı, tüneller kazdı. Wallace, sözünün ağırlığını, insan bilincine dair yetkin kavrayışı paralelinde kabul ettirmiş bir yazardı. İnsan ruhuna, modern ilişki kalıplarının karmaşasına, çeşitliliğine ipin ucunu kaçırmadan, yalpalamadan vâkıf olmayı beceren sayılı yaratıcılardandı o. Kısa öyküden romana, kalem oynattığı her edebi türde eşsiz matematiksel kurgusuyla, insanlığa, genel kabullere, ikiyüzlü değer yargılarına incelikle inşa edilmiş, her ayrıntısı tasarlanmış tokat tesirinde darbeler indirdi.


Maalesef David Foster Wallace’ın eserlerinden birçoğu Türkiye’de henüz yayımlanmış değil. Türkçede şu ana kadar 2009 yılında yayımlanan “Bu Su” dışında bir kitabı mevcut değildi ne yazık ki. “İğrenç Adamlarla Kısa Görüşmeler”, bu büyük eksiği giderme yolunda önemli bir adıma denk düşüyor. “İğrenç Adamlarla Kısa Görüşmeler”, Wallace’ın ilk olarak 1999 yılında yayımlanan birbiriyle bağlantılı öykülerinden mürekkep bir çalışması. Toplam yirmi üç öyküden oluşan kitap, Türkiyeli okurun Wallace’ın edebi evrenine sağlıklı bir giriş yapabilmesi için son derece yerinde bir seçim.

Kitapta yer alan öykülerin her satırında Wallace’ın hayranlık uyandıran, soluk kesen keskin dilinin, kurgusal derinliğinin izdüşümlerine rastlamak olası. Wallace’ın içinde yaşadığı tarihsel dönemin hâkim kültürel yapısına dair farkındalığının somut tezahürleriyle yüklü bütün öyküler. İnsan denen canlının tam manasıyla asla algılanamayacak tinsel haznesine, varoluş denen nedensiz devinimin içsel sancılarına doğru yelken açıyor Wallace. İnsana dair hiçbir şeyin yabancı, iğreti kalmadığı tevekkülle dolu bir yolculuk onunki. Gündelik hayata has küçük ayrıntılardan, rastgele deneyimlerden, basit alışkanlıklardan, eleştirel bilincin sınırlarını genişleten öğeler devşiriyor. Modern çağın insanının zorunlulukmuşçasına benimsediği benmerkezciliğiyle inceden inceye dalga geçerek algı kapılarını zorluyor. Yaşamın bunaltıcı gelgitleri arasında kerameti kendinden menkul sihirli bir anahtarın mevcut olmadığından dem vuruyor her öyküsünde. Wallace, herkesin kişisel seçimleri doğrultusunda, meşakkatli bir çaba sarf ederek kendi varlığına anlam kazandırabileceğinin ısrarla altını çiziyor.

Kitabın en etkileyici öyküsü konumunda olan “Depresif Kişi”de, Wallace’ın söz konusu tematik vurgusu, biçimsel yaratıcılığının mükemmelliğiyle birleşiyor. Terapi sürecinin tüm iç bayan ayrıntılarına, depresyondan mustarip bir kadının anlatımları üzerinden vâkıf oluyoruz. Bu öykü, Wallace’ın üslup kıvraklığının en nadide örneği durumunda. Dipnotların hikâyenin gidişatı içinde üstlendiği rol itibarıyla, benzersiz bir estetik yapı inşa ediyor Wallace. Dipnotlarla ana metin arasındaki ilişkinin, birbirini takip eden paslaşma ve savrulma denklemlerinin içsel bağlantıları hayranlık uyandırıyor.

“Daima Yukarıda” adlı öyküde ise, on üçüncü doğumgününü ailesiyle birlikte halka açık havuzlu bir tesiste kutlayan bir ergenin tramplenden atlama kararı uyarınca attığı her somut adım, Wallace tarafından yaşamsal bir muhasebeye eklemleniyor. Genç karakterin çelişik düşünceleri arasında geziniyor, onu bekleyen geleceğin barındırdığı bilinmez tuzakların meşum gölgelerini hissediyoruz. Havuza atlamak, bütün veçheleriyle birlikte metaforik anlamlar kazanıyor.

“Ölüm Son Değil”de şezlonguna uzanmış, Newsweek dergisini karıştıran elli altı yaşında bir yazarın başarı dolu kariyerinin maddi ve manevi tezahürlerini sıralayan Wallace, anlatısını dayandırdığı dört başı mamur tasvirlerin ortasında küçüçük bir dipnotla kendi sıraladıklarını yıkıyor. Dipnotta yazan, “Bu, tümüyle doğru değil” cümlesi, insan bilincinin körlüğüne, yanılsamalara fazlasıyla teşne doğasına yöneltilmiş müstehzi bir nanik işareti gibi.

“Bir Anlamı Yok” adlı öyküde, çocukluğunda aile içinde yaşadığı cinsel istismarın hafızasında hayal meyal yer etmiş hatırasını anlamlandırma gayretini, karakterin düşünsel savrukluğu bağlamında tecrübe ediyoruz. Kitaptaki birçok öyküde olduğu gibi, “Bir Anlamı Yok”ta da trajik olana, sembollerin bilinçli olarak çarpıtılması yoluyla karanlık bir ironi duygusu eşlik ediyor.

Kitaba adını veren “İğrenç Adamlarla Kısa Görüşmeler”de, farklı farklı kültürel/sosyal gruplara dâhil birtakım erkekler yaşadıkları duygusal ve cinsel deneyimler üzerine söz alıyorlar. İfrat noktasında narsisistik vurgularla yaptıkları tespitlerle yaşadıklarını basit özetler biçiminde hikâyeleştiren bu erkeklerin anlatıları, Wallace tarafından kitaptaki öykülerin arasına parça parça serpiştirilmiş. Sohbet tutanakları biçiminde aktarılan anıların tümü, akıcılıklarına tezat oluşturacak çarpıcılıkta.

David Foster Wallace’ın mükemmel üslubuyla hayat verdiği, kısalı-uzunlu birbirinden etkileyici öykülerinin her biri, onun yaratıcı zihninin yaşama dair keskin sorgularını içeriyor. Var olmanın dipsiz, kesintisiz bunalımının işinin ehli bir yaratıcının rehberliğinde cüretle ele alındığı “İğrenç Adamlarla Kısa Görüşmeler”, kusursuza yakın olağanüstü kurgusuyla, tarif edilemeyecek bir okuma deneyimi sunuyor. Wallace’ın içsel bağlarla ilmek ilmek ördüğü öykülerini Türkçeye başarıyla kazandıran çevirmen Sabri Gürses’in emeğinin de övgüye değer olduğunu belirtelim.

NOT: Kitaba adını veren “İğrenç Adamlarla Kısa Görüşmeler” öyküleri, aynı adla 2009 yılında John Krasinski’nin yönetmenliğinde sinemaya uyarlanmıştı. O yıl Sundance Film Festivali’nde beğeniyle karşılanan film, esasında Wallace’ın öykülerindeki derinliğe yaklaşamamıştı bizce. Buna rağmen, metnin gücünün sağlamasını yapmak isteyenler filmi de izlemeli.


(Yazı, Gökhan Gençay tarafından yazılmış ve Halkbank Kültür Sanat sitesinde yayımlanmıştır. Görsel, Philip Lorca DiCorcia'nın işlerinden biri.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder