20 Ekim 2010 Çarşamba

Farklı okumalar

Geçtiğimiz ay burada Dave Eggers'dan ve Ne Nedir'den, daha çok da Ne Nedir üzerinden açtığımız pencereler dolayısıyla yaratılış mitlerinden epey bahsettik. Yaratılış mitleri sardırdınız mı kolay kolay yakanızı bırakmayacak cinsten enteresan bir mevzu ancak burada daha fazla irdeleme niyetinde değilim. İnsanın nasıl kendi kişisel geçmişini göz önüne alarak 'kurguladığı' bir hayat anlatısı varsa, kolektif bazda toplumların da böyle kurgulara ihtiyaç duymaları ve bunların kültürlerin işleyişine dair vaat ettikleri ipuçları inanılmaz derecede zihin açıcı, onu söyleyelim. Bu ayki Milliyet Sanat'ta -kaçırdıysanız eğer- Yeliz Kızılarslan'ın kaleminden şahane bir Ne Nedir çözümlemesi yer alıyor. Edward Said'in 'mülteci' ve 'sürgün' tanımlamalarından yola çıkan Kızılarslan, modern dünyada göçebelik psikolojisi üzerinden Ne Nedir'i taptaze bir yaklaşımla ele almış. Vatan Kitap'ta Hamdi Koç imzasıyla yayımlanan inceleme ise romanı, yazarı ile bir arada ele alıyor ki bir tek kitabın bu denli farklı okumaları tetikleyebilmesi ve bu kadar çok pencere açabilmesi oldukça sevindirici. Gerçeklerin kurgusal düzenlemesiyle oluşturulan bir 'roman'ın akılda film karelerini aratmayacak resimler bırakması ise, sanıyorum yazarın maharetiyle birebir alakalı bir durum. Aşağıdaki pasajı ilk okuduğumdan beri aklımdan çıkmayan bir şey örneğin, o da benden olsun, 'bir aslanın karanlık ter kokusu...'


Beş yıldır ABD’deyim ama neden bu kadar az ilerleme gösterdim? Ve neden tanıdığım herkes vaktinden önce ve gittikçe daha feci şekillerde ölmek zorunda? Julian, sen gördüğüm ölümlerin sadece ufak bir kısmını biliyorsun. Sadece birkaç karış yanımdan aslanların kapıp götürdüğü, Pinyudo’dan tanıdığım Jor’un ölümünün ayrıntılarını anlatmadım sana. Akşam alacasında su getirmeye gitmiştik; uzun otların arasında yürüyorduk. Jor’un nefesi ensemdeyken bir anda hayvanın karanlık ter kokusunu almıştım. Döndüğümde Jor’u aslanın ağzında kıpırtısız, ölü gördüm. Aslan gözlerini bana dikmişti; bakışlarında hiçbir duygu yoktu ve günler ve geceler boyunca bakıştık. Sonra döndü ve ağzında Jor’la uzaklaştı.

Kendimi Tanrı’nın olağan dışı cezaya layık gördüğünü sanacak denli önemli görmüyorum ama işte, etrafımı saran felaketler görmezden gelinir gibi değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder