9 Nisan 2013 Salı

Yük


Big Sur, Kaliforniya'da bir yer adı, enteresan aslında, edebiyata Henry Miller'ın Big Sur ve Hieronymus Bosch'un Portakalları adlı metniyle de geçmiş, okyanus kıyısında ormanlık bir mahal. Kerouac, Big Sur'de belki de en dürüst haliyle çıkıyor karşımıza ve burada yaşayan Henry Miller'dan da bahsediyor arada, pek çok yazar ve şairden bahsettiği gibi. Kavuştuğu şöhretten bunalan, ilerleyen alkolizmin de etkisiyle hayatına devam etmekte zorlanan yazar, eski yolculuklarından ilham alarak yine yollara düşüyor ve Big Sur'de, ormanın içinde bir kulübede yalnız başına kalıp biraz sakinleşme umuduyla Kaliforniya'ya gidiyor... Hayat sen farklı planlar yaparken başına gelen şeydir demiş ya bir başka güzel şair, işte o minvalde gelişen olaylar, Kerouac'ı, evinden uzakta, bir nevi yüzleşme sürecine itiyor. Beat Kuşağı'nın tüm yükü var bu romanda, nice sırt çantasına sığmayacak denli fazla - yolun romantizmi değil, zarureti söz konusu; bir zamanlar hayata şen kahkahalarla meydan okuyan yazar, şimdi yaşlı, yorgun ve yıpranmış halde, coşkusundan, sevencenliğinden ve inancından taviz vermese de... Ve rüzgarlar esiyor, ormandaki ağaçlar uğulduyor, yıldızlar insana -ister dehşet ister esrime içinde olsun- göz kırpmayı sürdürüyor.

Yaşam, tüm dehşeti ve şahaneliğiyle, sürüyor, sürüyor, sürüyor.

Jack Kerouac'ın Big Sur'ü, Nevzat Erkmen çevirisiyle, cuma gününden itibaren raflarda olacak. Beat kuşağına daha derin, daha samimi, daha pervasız bir bakış için.

Görselde, Kerouac'ın sırt çantası; beklentiler, umutlar ve tüm diğer yüklerle dolmuş, taşmış ve sahibi bu dünyadan göçtükten sonra, bir müzenin vitrininde kalakalmış halde. (Kaynak: WikiMedia Commons.)





 

2 yorum:

  1. Ama ah, çok hüzünlü, sana yemin ederim ki bir sonraki kitabım komedi olacak, başka yolu yok!!

    YanıtlaSil
  2. idefix de ön siparişte:)verdim bile siparişi:)

    YanıtlaSil