Big Sur Kaliforniya'da bir yer adıdır.
Yolda'nın getirdiği şöhret ve ilgiden bunalan, ilerleyen alkolizminin de katkısıyla hayata tahammül etmekte zorlanan kırklı yaşlardaki Jack Kerouac'a bir mektup yazan Lawrence Ferlighetti, ona Kaliforniya'nın Big Sur mahallindeki bir korulukta yer alan kulübesine gidip bir süre yalnız kalmasını, böylelikle kafayı dinleyebileceğini söyler. Kerouac'ın şenlikli ve hüzünlü Big Sur macerası böyle başlar işte.
Kerouac Big Sur'de etrafını kuşatan tantanadan arınmayı ve doğadan alacağı güçle küllerinden doğmayı umar. Ama ok yaydan çıkmışsa bir kere, hedefi şaşmayacağı bellidir, bazen olacaklar, kimsenin dahli olmadan, öylece gelişiverir.
Big Sur, bir yalnızlık romanı değil. Orta yaşlı bir yazarın olgunluğa ve aydınlanmaya erişmesine dair bir roman değil. Big Sur, bir roman okuyup hayatım değişti demek isteyenlere göre değil. Big Sur, Kerouac'ın en dürüst metinlerinden belki de... Burada kimsenin hayatı değişmiyor, burada şiir, hayata katık edilerek içki içiliyor. Beat kuşağının coşkusuna bu kez hayatın gerçekleri eşlik ediyor. Şairler, yazarlar ve yaşam sarhoşları, ne yazık ki ilelebet yirmili yaşlarında ve aydınlık hayaller eşliğinde yol almıyor. Dünya, durmaksızın dönmeyi sürdürüyor.
Geçen hayat.
Görselde, Kerouac'ın bir süre yaşadığı kulübe, Kaliforniya'da bir yerde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder