Biliyorsunuz, (Henry) Miller Kerouac'a ilgi duyuyordu, bir noktada. Kerouac'ı hayli geç keşfetti, bu ortada. Zen Kaçıkları'nın çıktığı zamanı hatırlıyorum. Jack buralardaydı, Big Sur'a gidip kulübemde kalacaktı. Big Sur adlı kitabı da o zaman yazdı. Adını editörleri koymuş olmalı, çünkü Big Sur'la hiçbir ilgisi yoktu. Aslında Sur'a hiçbir zaman alışamadı, Bixby Kanyonu'ndan güneye gitmedi. Zen Kaçıkları Miller'ı heyecanlandırmıştı. Birbirleriyle telefonda konuşuyorlardı. Jack burada City Lights'taydı ve Miller da Big Sur da. Ephraim Donner'ın Carmel Tepeleri'ndeki evinde akşam yemeği yiyeceklerdi. Miller Donner'a gitti, Jack şehirde içiyordu. Öğleden sonra saatler ilerledikçe ilerledi. Kerouac sürekli "Oraya geleceğiz, birazdan çıkacağız..." deyip duruyordu. Saatler ilerlemeye devam etti, Jack hâlâ telefonda "Şimdi çıkıyoruz. Üç saat içinde orada oluruz... İki buçuk saat içinde, iki saatte geliriz... Cassady beni bırakacak... hemen geliriz. Yedide görüşürüz," diyordu. Yedide Kerouac hâlâ şehirde içmekteydi. Sekiz. Dokuz... Miller oturmuş bekliyor. Kerouac oraya gitmedi. Ve sanırım hiçbir zaman görüşmediler. Hikâyenin sonu.
(Alıntı Sel ve 6 45 ortaklığıyla yayımlanan Beat Kuşağı Antolojisi'nde yer alan Lawrence Ferlinghetti Röportajı (1969)'dan. Miller'ın kült klasiği Yengeç Dönencesi, yayıma hazırlanıyor; Kerouac'ın Big Sur'ü senenin ilerleyen aylarında raflarda olacak. Yukarıdaki resimde alıntı ile alakasız ve oldukça tasasız bir William S. Burroughs, Metropolitan Müzesi'nde Ginsberg'ün kamerasına poz veriyor.)
Daha acısını da Özdemir Asaf yazıyor... :)
YanıtlaSilBen birini sevmiyordum
O da beni sevmiyordu
Bir gün bir yerde randevulaştık
Ben gitmedim
O da gelmedi.