14 Aralık 2011 Çarşamba

Yorum

Reklamlarda Raskolnikov'u gördünüz mü bilmiyorum, oldukça sürreel bir etki yaratıyor insanda. Proje şahane olmakla birlikte, reklamdaki Raskolnikov yorumu hususunda aynı hisleri paylaşmıyorum, kendisini daha çok Rembrandt'ın gençliğine benzettim, ondandır. Uyarlama, zor zanaat sonuçta. Metinlere ait şeyleri görsel olarak ortaya koymak oldukça zorlu bir iş; her okurun metinle kurduğu bağ kendine has oldu mu görselle tatmin olmak da o ölçüde güçleşiyor. Günlerdir Vahşi Şeyler'den bahsediyoruz ki bu da uyarlanmış bir metin; yazar ve proje kişisi Dave Eggers, 9 cümlelik çocuk kitabından 264 sayfalık bir roman yaratmakla kalmamış, ayrıca Spike Jonze ile birlikte yine aynı metni sinemaya uyarlamış. Film, ülkemizde vizyona giremedi - biliyorsunuz, artık sinema demek AVM demek, AVM demek de kolay ve doğrudan tüketim demek, yani ne kadar gişe o kadar köfte gibi bir durum söz konusu, anlaşılan fazla iş yapmayacağı düşünülmüş. Arkadaşım Canavar adı ile lanse edilen bu filmin bir DVD'si mevcut en azından, onu söyleyelim. Bu arada çocuklardan ve yetişkinlerden bahsedip durduk, değinmeden olmaz: 2011'in en önemli yayıncılık fenomenlerinden biri, ABD'de Go The Fuck To Sleep adıyla yayımlanan bir 'yetişkinler için' çocuk kitabı oldu. Bağımsız yayınevi Akashic'in tanıttığı Go The Fuck To Sleep, daha yayımlanmadan Amazon'da listelerin en tepesine oturmuş ve kitapçılara gönderilen tanıtım metinleri viral biçimde dağıtılarak ön sipariş aşamasında yayıncının planladığı mütevazı baskı adedini 150,000'e çekmesine neden olmuş. Henüz çıkmadan Amazon'da bir numara olan kitap, bir türlü uyumak bilmeyen bir çocuğun babasına hissettirdiği şeylerden yola çıkıyor ve ifadesi itibariyle oldukça dürüst (hatta küfürlü.) Rastlamışsınızdır, gazetelerde çocuklarının günlük icraatlarını küçük birer mucize olarak algılayıp aktaran pek çok yazar mevcut, belli bir yaşın üzerindeyseniz facebook listenizde de doğum anı dahil çocuğa dair her şeyi her an her saniye müthiş bir hayranlıkla paylaşan genç anneler vardır (o da bir duruş, eleştirdiğimden değil, empati kuramıyorum pek ve çocuğun bu paylaşımlardaki söz hakkını düşünüp üzülüyorum, o ayrı.) Bahis konusu kitap, birkaç gündür "çattığımız" yetişkinlerin ezber tavırlara bürünmeden, çocuk büyütürken içlerinden geçen şeyleri doğallıkla dile getiren bir metin olduğu ve çocuklara tapılmasını öngören bir dünyada onlara zaman zaman sövebilen birileri olduğunu ortaya koyması dolayısıyla ilgi görmüş öncelikle. Türkçesi 'Yettin Canıma, Zıbar Artık' adıyla Akıl Çelen Kitaplar adlı bir yayınevince yayımlanmış bile, ancak henüz edisyonu görmüş değilim - Amerikalı yayıncısı, Frankfurt'ta kitabın yarattığı etkiden bahsediyordu; film hakları da satılan kitaptan yapılacak uyarlamayı sanıyorum yakında izleyeceğiz. Her neyse, dünya öyle siyah ve beyaz renklerden ibaret bir yer değil; çocuklar illa ki melek değil, yetişkinler illa ki örnek anne baba değil. Çocukluk illa ki mutlu bir dönem değil; ama en azından, her şeyi size dikte eden bir dünyada da yaşasanız, büyüdükten sonra sadece size ait, tüm uyarlama/yorumlama hakları sadece sizin tekelinizde, o da bir teselli. Görselde, bir başka Suç ve Ceza yorumu, buraya epey evvel yazmıştım, Moskova'daki bir metro istasyonunun duvar resimlerinden.

Yazıyı Etgar Keret'in Buzdolabının Üstündeki Kız'ından bir alıntıyla bitirelim: "Düşündükçe çocukluğunu bir başkasının dişindeki çürüğe benzetiyordu - sağlıksız, ama çok da önemli değil, onun için en azından."

Aydınlık günler dileriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder