NTVMSNBC'de bir haber okuyup işaretlemişim, keyfim de pek yerinde olmadığından burada paylaşmamışım bir süredir.Haberin başlığı: "Bankayı soyamayınca "şaka" diye bağırıp kaçtılar." Güzide şehrimiz İstanbul'da bir bankayı soyguna yeltenen ancak "Eller yukarı, bu bir soygundur!" diye bağırdıklarında kimsenin tepki vermemesi üzerine "Şaka, şaka" diyerek vazgeçen soyguncular da mevcut; şartlara uyum sağlama yeteneği azımsanacak bir şey değil gerçekten.
Polisin kısa zaman içinde beni yakalayıp asacağını duyduğumda, ne yazık ki sıcak su dolu küvette yayılmış yatıyordum. Anlaşılır bir çeviklikle banyodan fırladım, ıslak sabuna bastım ve ön terastan aşağıya yuvarlandım, şans eseri düşüşü dişlerimle durdurdum ve onlar da bonbonlar gibi yere savruldular. Çıplak ve yara bere içindeyken hayatta kaldığımı anladım, hızla hareket ettim; El Diablo’ya, aygırıma atladım, isyan çığlığını attım! At şahlandı ve ben arkasından yere doğru kayıverdim, birkaç küçük kemiğimi bu arada kırdım.
Bütün bu tahribat yetmezmiş gibi yürüyerek neredeyse altı metre ilerlemişken matbaa makinem aklıma geldi ve böylesine önemli bir politik silah ya da delil parçasını geride bırakmak istemediğimden, onu almak için aynen geri döndüm. Şans bu ya, alet göründüğünden daha ağırdı ve onu kaldırmak elli kiloluk bir üniversite öğrencisinden çok bir vinç için daha uygun bir işti. Polisler geldiğinde elim makineye sıkışmıştı ve kontrolsüz sesler eşliğinde çıplak boynumdan aşağıya Marx’tan geniş pasajlar basılıyordu.
Sakın arka pencereden atlamak suretiyle kaçmayı nasıl başardığımı sormayın bana.
(Eğrisi Doğrusu, Woody Allen. Çeviren: Garo Kargıcı.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder