"Aslına bakılırsa, eğer seçme hakkım olsaydı yazmak yerine mutlu olmayı tercih ederdim. Kitaplarımda yeni bir şey yok benim. Üzerime çöken o korkunç mutsuzluktan kurtulma arzusuyla yazıldılar öncelikle. Daha çocukken acıyı kelimelere döktüğüm zaman hafiflediğini keşfettim; kelimelere dökülen acı gerisinde biraz melankoli bırakarak uçar gider... Melankoli, sefalet içinde olmaya yeğdir. Tıpkı bir Katoliğin günah çıkarması ya da psikanaliz gibi."
Yukarıdaki cümleler edebiyatın ağır melankolik kalemlerinden Jean Rhys'e ait. Hüzünle beslenen, karanlık bir yazar Rhys; tıpkı Shirley Jackson gibi hayatın sıkıntılarını kendi karanlığında boğmaya yeltenenlerden. Romanlarından Geniş Geniş Bir Deniz'le Karanlıkta Yolculuk'u özellikle öneririz. Shirley Jackson'ın ana karakteri Eleanor nasıl bir evin 'büyüsü' ile sürüklenip gidiyorsa, Rhys'in karakterleri de hayatın akışında savruluyorlar dört bir yana.
Her biri, yapayalnız.
“Düşünüyordum da,” dedi Eleanor nedense hepsine bir özür borçluymuş gibi hissederek. “Çok sakin olduğumu sanırdım, ama aslında ödüm kopuyormuş, şimdi anladım.” Şaşkınlıkla kaşlarını çatınca devam etmesini beklediler. “Korktuğumda da dünyanın mantıklı, güzel, korku barındırmayan yönlerini gayet net görebiliyorum; koltuklarla masaların ve pencerelerin hep aynı kaldıklarının, etkilenmediklerinin ve özenle dokunmuş halı deseninin kılını bile kıpırdatmadığının farkında oluyorum. Ama korkunca bu şeylerle benim bağlantım kayboluyor. Nesneler korkmadıkları için herhalde.”
“Bence sadece kendimizden korkarız,” dedi Doktor yavaşça.
“Hayır,” dedi Luke. “Kendimizi açıkça, olduğumuz gibi görmekten.”
“Gerçekte ne istediğimizi bilmekten,” dedi Theodora.
Yanağını Eleanor’un eline yaslayınca dokunuşundan nefret eden Eleanor elini hemen geri çekti.
“Ben hep yalnız kalmaktan korkarım.”
(Tepedeki Ev, Shirley Jackson. Çeviren: Dost Körpe. Yazının görseli, kült fotoğrafçı Clarence John Laughlin'e ait.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder