2 Temmuz 2010 Cuma

Mevsimsiz okumak


Yaz kitabı diye bir konsept var günümüzde, biliyorsunuz. Düzenli kitap okuyamayanların bu mevsimde tatil yapacağından ve dolayısıyla böylelikle okumaya vakit bulacağından yola çıkarak türemiş ancak zamanla tatilde okunacak sabun köpüğü kitapları kapsar hale gelmiş bir önerme bu. Haliyle kitapların mevsimleri olmaz, okumak da sadece tatilde güneşlenirken yüz gölgelemek için yapılan bir eylem değil. Her okurun belli dönemlerle ilintilendirdiği, belli çağrışımlar dahilinde okuma tecrübesini çoğalttığı kitaplar vardır. Subjektif elbette…


Kişisel düşüncem ışığın parlaklığının neredeyse rahatsızlık verdiği bir yaz gününde Oğuz Atay okumanın okuma tecrübesini perçinlediği, Tezer Özlü’yle kahve tüketimi arasında organik bir bağ olduğu ve dünya kupasının yazdan başka bir mevsime yakışmadığı yönünde. Yani sözün özü, kitap okura aittir; dolayısıyla nerede ve nasıl okunacağı size kalmıştır. Yaz kitapları, nihayetinde subjektif önermeler olmaktan öteye geçemez. Tek diyeceğim bu yazın doludizgin geçiyor gibi göründüğü şimdilik, yaza sakladığınız kitaplarla baş başa kalma vaktidir, eyleme geçin.

Dünya kupası demişken önceki yazıda Trainspotting’e değindik, futbolla ilişkisini de anımsatmak gerek. Malum, kitabın en çok öne çıkan mevzusu seçimler; Renton’ın hayattaki seçimlere ve seçmek zorunda bırakıldıklarımıza dair söyledikleri. İskoç kimliğine ve döneme dair birtakım değişmez gerçekleri ortaya koyan Trainspotting’in gölgede kalan bir diğer yanı da futbolla ilişkisi. Hearts ve Hibs arasındaki ezeli rekabeti konu eden epey pasaj var kitapta; bu takımların etnik kimliklerle bağlantısını ve politik açılımları ise –eğer İskoç futbolunu takip etmiyorsanız- atlamak mümkün. Renton ve arkadaşlarının taraftarı olduğu Hibernian F.C’nin Edinburgh’ün kuzeyinde Leith bölgesinde yerleşik olan ve 1875 yılında İrlandalı göçmenlerce kurulmuş bir kulüp olduğunu, yeşil beyaz renklerinin de buradan geldiğini belirtelim. Futbol demişken, tam da dünya kupasının yavaş yavaş kızıştığı bugünlerin ruhuna cuk oturan bir öyküye dikkat çekelim; Roberto Bolano’nun Katil Orospular’ından Buba. Yaz maz dinlemeden, Bolano’yla henüz tanışmadıysanız bu yazarın kitaplarına bir göz atmanızı şiddetle tavsiye ederiz. Ayrıca geçtiğimiz haftalarda sık sık konu ettiğimiz Amerikan edebiyatının yükselen yıldızları Joshua Ferris, Rivka Galchen ve Jonathan Safran Foer’le henüz tanışmadıysanız bu isimlere de dikkat; yazın, kışın, sabah, akşam, yolda, divanda, yatakta, kısacası insanın canı ne zaman ve nerede çekerse okuyabileceği pek çok parlak yazar, iyi ki varlar.

Son noktamızı Peru kırsalında bir kütüphanenin fotoğrafıyla koyalım ve okumanın zemini ve zamanı olmadığını hatırlatalım, bu fotoğrafa Daniel Alarcon’un The Guardian’a hazırladığı Peru’da korsan kitap sektörü hakkındaki yazıda rastladık ve meraka düşmeden edemedik: O kütüphanede neler var? Ya sizin, sizlerin kütüphaneleriniz nasıl görünüyor? Bizlerle paylaşmak isterseniz info@sirenyayinlari.com’a bir mesaj atın, burada yayınlayalım.

Güzel bir hafta sonu dileklerimizle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder