Yedinci sınıfa geçtiğimde okula bir psikiyatr getirdiler, psikiyatr bizi bir dizi uyum sınavından geçirdi. Bana arka arkaya yirmi adet farklı kart gösterdi ve üzerlerindeki resimlerde ne gibi tuhaflıklar gördüğümü sordu. Hiçbirinde bir tuhaflık görememiştim, fakat ısrar edip ilk kartı bana tekrar gösterdi – üzerinde çocuk resmi olanı. “Bu resimde nasıl bir tuhaflık görüyorsun?” diye sordu yorgun bir sesle. Bir tuhaflık göremediğimi söyledim yine. Sinirlendi ve “Resimdeki çocuğun kulakları yok, görmüyor musun?” diye sordu. Gerçekten de resme tekrar baktığımda çocuğun kulakları olmadığını fark ettim. Ama onun dışında bir tuhaflık yoktu resimde. Psikiyatr bana “ileri derecede algı bozukluğu” teşhisi koyup, marangozluk meslek lisesine nakil olmamı sağladı. Meslek lisesine gittiğimde testere tozuna alerjik olduğum ortaya çıktı, bu sefer de metal atölyesine gönderdiler beni. Oldukça becerikliydim aslında, ama yaptığımdan zevk almıyordum. Doğrusunu isterseniz, hiçbir şeyden pek zevk almıyordum. Okuldan mezun olduktan sonra boru imal eden bir fabrikada iş buldum. Fabrikayı ülkenin en iyi teknik üniversitesinden diploması olan bir mühendis yönetiyordu. Son derece zeki bir adamdı.
Ona kulaksız bir çocuk resmi falan gösterseniz anında fark ederdi.
(Gazze Blues; Etgar Keret & Samir El-Youssef. Çeviren: Avi Pardo.)
:)))bu çok komik.
YanıtlaSil