Ayıplı tefeci Yankel D, o akşam bebeği evine götürdü. Geldik, dedi, işte ön basamak. İşte burası. Bu, senin kapın. Ve işte bu tuttuğum da senin kapının tutamağı. Ve işte, eve geldiğimizde ayakkabıları buraya koyarız. İşte, ceketlerimizi buraya asarız. Bebekle anlayabilirmiş gibi, asla yüksek ses veya tekli heceler ve saçma sapan sözcükler kullanmadan konuştu. Seni beslediğim bu şey, süttür. Süt, bir gün tanışacağın sütçü Mordehay’dan gelir. O da sütü inekten alır. İnek, düşündüğünde çok tuhaf ve asap bozucu bir şeydir, o yüzden inek üstüne fazla düşünme… Yüzünü okşayan bu şey, benim elimdir. Bazı insanlar sağ elini, bazıları sol elini kullanır. Sen hangisisin henüz bilmiyoruz çünkü orada öylece oturup işleri bana bırakıyorsun… Buna öpücük denir. Dudaklar yapıştırılıp bir şeyin üstüne, bazen bir yanağa, bazen başka dudaklara, bazen başka şeylere bastırıldığında olan budur. Öpülen, duruma göre değişir… Bu, benim kalbimdir. Sen ona sol elinle dokunuyorsun; bunun nedeni solak olman değil ki öyle çıkabilirsin, sol elini tutup kalbime bastırmamdır. Şimdi duyduğun benim kalp atışlarımdır.
Beni hayatta tutan budur.
(Her Şey Aydınlandı; Jonathan Safran Foer. Çeviren: Algan Sezgintüredi.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder