... kendi hayatını aramak için caddeye bakarsın. Ama aşağıda bütün gördüğün sadece sana bakan sensindir.*
Gün geçmiyor ki yeni bir skandal, kriz, dram daha patlamasın sevgili okur; lodosun insanı güzelleştirip ardından şamarı basmayı adet haline getirdiği şu nisan günlerinde bir tatlı huzur almaya gideceğimiz tek yer, kütüphanemiz sanıyorum - gerçi o cephede de işler karışmıyor değil. Sular durulmuyor; bir yanda Amazon'un Kötülükleri temasına yoğunlaşmış bir Londra Kitap Fuarı, öte yanda Pulitzer komitesinin bu yıl edebiyat dalında ödül vermeyeceğini açıklaması üzerine kopan tartışmalar, bir başka köşede İsrail'le Günter Grass'ın bir şiir üzerinden kapışması derken hayat her zamanki kaotik kıvamında ilerlemesini sürdürüyor. Günter Grass meselesinden geçen hafta bahsetmiştik; Grass'ın İsrail'e bir nevi ayar çektiği şiiri üzerine vize yasağı ile misilleme yemesi ardından ünlü romancı hastaneye kaldırıldı; bu esnada Zeitoun adlı romanıyla Almanya'da ödül alan Dave Eggers, törene gitmeyeceğini, gittiği takdirde basının bu konu ile ilgili kendisine sayısız soru soracağından emin olduğunu ve bu sulara girmek istemediğini, odağın kitaptan kaymasını arzu etmediğini açıkladı. Zeitoun, Suriyeli bir göçmenin Katrina Kasırgası sırasında sergilediği kahramanca duruşa odaklanan ve kanımca 11 Eylül sonrası İslamofobi pençesine düşen Amerikalılara bir nevi ayar çekme derdinde olan -her yan ayar bu arada, işe bakın- bir roman; Eggers'ın özellikle de bu kitap söz konusu olduğunda Grass ile İsrail arasındaki çatışmada taraf olmak istememesi pek de saçma sayılmaz... Her neyse, bütün bunlardan bahsedip de bir çağrışım kavşağına sapmamak, Grass'ın çok değil sadece 2 yıl önce bugünlerde Cihangir'de dolanmakta olduğunu anımsatmamak olmaz - Grass, yanlış hatırlamıyorsam Kültürlerarası Diyalogda Edebiyatın Rolü adlı panele katılmak amacıyla buraya gelmişti. Gazete haberleri Grass'ın rutin işlemler dolayısıyla hastaneye yattığını söylüyorlar; 84 yaşındaki yazarın sağlık durumunu, basından takip etmeyi sürdüreceğiz.
Neyse, Pulitzer demiştik, bu yıl ortalık epey karıştı bu cephede de. Salon'dan Laura Miller, komitenin edebiyat dalında ödül vermemesi ardından jüri görevi yapmış olduğu Pulitzer'e verdi veriştirdi, L.A Times edebiyat ödülleri töreninde eleştirmen David Ulin, "Sakin olun, bu akşam burada kesinlikle bir edebiyat ödülü verilecek," diyerek dalgasını geçti. Pulitzer ödülleri gazetecilik odaklı ödüller; ancak endüstride oldukça belirleyiciler - Miller, Salon'daki makalesinde 50 dolarlık katılım bedelini ödeyen her metnin jüriye sunulduğunu ve jürinin görevinin bunlar arasından 3 roman seçerek komiteye iletmek olduğunu belirtiyor. Bu sene seçilen üç aday, bizlere pek yabancı değil... Karen Russell'ın önümüzdeki aylarda yayımlayacağımız romanı Swamplandia, David Foster Wallace'ın tamamlanmamış romanı Solgun Kral ve Denis Johnson'ın Train Dreams'i (Johnson'ın kitaplarını Ayrıntı yayımlıyor) jürinin aday olarak belirlediği romanlar. Miller, gazetecilerden oluşan komite üyelerinin bütün sene boyu okuduğu yegane kitapların bu adaylar olduğunu düşündüğünü belirtiyor ve komiteyi, bir nevi cehalet ile suçluyor. Her neyse, Türkiye'de takip ettiğim haberler 'Pulitzer bu yıl ödüle layık roman bulamadı' kıvamındaydı, sanki 2011 berbat bir seneymiş ve beğeniyi hak eden bir roman yayımlanmamışmış havası hakimdi; oysa ABD kökenli kaynaklarda bunun üzerine küçük çaplı kıyametler mi dersiniz, edebiyatçıların gazetecilere burun kıvırması mı, ayarın her çeşidi mevcuttu - Laura Miller, başı çekti. Tartışmalar öyle bir noktaya geldi ki yazar ve eleştirmenler, kendi gönüllerinin Pulitzer'lerini kimlere vereceklerini açıklamaya başladılar (üç adaydan bağımsız, tamamen şahsi seçimler dahilinde) ki o noktada, kopan gürültüden bıkarak olayı takip etmeyi bıraktım.
Neyse, ne demiştik; skandal, kriz, tartışma, dram - hepsi gırla. Ne diyelim, kitaplarla aranıza kimseler girmesin, izin vermeyin.
(Görsel: Colin Johnson. Alıntı: Sam Shepard, Si-Bemol İntihar. Çeviren: Şükran Yücel. Dost Kitabevi Yayınları.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder