26 Nisan 2010 Pazartesi

Öykü gerçekliği


Dobra olma zamanı.

Doğru, kırk üç yaşındayım; bir yazarım şimdi ve uzun süre önce piyade asker olarak Quang Ngai Eyaleti’nin içinden geçtim.

Bunun dışında neredeyse her şeyi uydurdum.

Oyun değil ama bu. Biçem. Şimdi, şu anda, kendimi kurgularken, bu kitabın neden bu biçimde yazıldığına dair size söylemek istediğim şeyleri düşünüyorum.


Örneğin, şunu söylemek istiyorum: Yirmi yıl önce My Khe köyü yakınındaki bir patikada bir adamın ölüşünü seyrettim. Onu ben öldürmedim. Fakat oradaydım, anlıyor musunuz ve orada oluşum beni yeterince suçlu kılar. Adamın yüzünü hatırlıyorum ki güzel bir manzara değildi, çünkü çenesi gırtlağının içindeydi. O anda hissettiğim sorumluluk duygusunu ve üzüntüyü hatırlıyorum.

Fakat bakın. Bu öykü bile kurgu.

Ne hissettiğimi hissetmenizi istiyorum. Öykü-gerçekliğinin bazen neden olay-gerçekliğinden daha doğru olduğunu bilmenizi istiyorum.

İşte olay-gerçekliği. Bir zamanlar askerdim. Pek çok ceset vardı, gerçek yüzleri olan gerçek cesetler, fakat o zaman gençtim ve bakmaya korkardım. Şimdi, yirmi yıl sonra, yüzü olmayan bir sorumluluk ve elem miras kaldı bana.

İşte öykü-gerçekliği. O yirmi yaşlarında, ince, ölü ve neredeyse zarif bir genç adamdı. My Khe köyü yakınındaki kırmızı balçıktan patikanın ortasında yatıyordu. Çenesi gırtlağının içindeydi. Tek gözü kapalıydı, diğeri yıldız biçiminde bir delikten ibaretti. Onu ben öldürdüm.

Öykülerin yaptığı, sanırım, geçmişi tekrar yaşatmak.


(Tim O'Brien, Taşıdıkarı Şeyler. Çeviren: Avi Pardo.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder