Bir süredir bu sayfalarda bahsettiğimiz Ne Nedir'in bol ödüllü yazarı Dave Eggers, geçtiğimiz hafta ödüllerine bir yenisini ekledi ve bu kez Dayton Edebiyat Barış Ödülü'ne layık görüldü. Eggers'ın adını gelecekte de sık sık duyacağız, orası kesin.
Ne Nedir'in çıkış noktası olan Dinka yaratılış mitinden burada bahsetmiş, Dinka inanışına göre tanrının önce erkek ve kadını yarattığını, ardından ise yaşamlarını refah ve kestirilebilir bir düzen içinde geçirmeleri için onlara sığırı sunduğunu söylemiştik. Dinka tanrısı pek çok diğer tanrının da yaptığı söylendiği üzere ilk insanları bir sınava tabi tutmuş ve onlara sığırı seçmezlerse 'Ne'yi seçebileceklerini, ancak 'Ne'nin ne olduğunu söyleyemeyeceğini belirtmiş inanışa göre. (Burada kitapların açtıkları bazı pencerelerden dünyaya bakıyoruz, çabamız bu; Ne Nedir'in ismi bu hikayeden türese de konusu değil irdelediğimiz, onu belirtelim.) Yaratılış mitleri toplumların dünya algılarına dair pek çok unsura ışık tuttukları gibi, varyasyonları arasındaki farklara rağmen insanın evrensel boyutta bir yaşamı anlamlandırma çabası güttüğünü göstermeleri açısından da dikkate değer aslında. Ve hayat giderek bölünür, anlamlı bir bütün olmaktan çıkıp bağımsız fragmanlara dönüşürken; algının bu denli fazla bilgiyle sınanmadığı zamanlarda insan zihninin yaratıcılığına dair kafa yormak açısından idealler. İşte, Venezuela'nın Makiritare yerlilerinin yaratılış miti - böylelikle pek sevdiğimiz yaratılış mitleri temalı yazılarımızı da yeni bir pencere açana değin sonlandırıyoruz:
"Kadın ve adam, Tanrı'nın onları düşlediğini düşledi. Tanrı onları düşlerken şarkı söylüyor ve marakasıyla ritim tutuyordu; tütününün dumanı içine gömülmüştü, hem mutluydu hem de kuşku içindeydi. Tanrı'nın yiyecek düşlediği zaman toprağın verimli olduğunu ve yiyecek olacağını biliyorlardı. Tanrı yaşam düşlerse doğacağını ve doğurtacağını biliyorlardı. Kadın ve adam Tanrı'nın düşünde büyük, parlak bir yumurta belirdiğini düşlediler. Yumurtanın içinde dans edip şarkı söylediklerini, doğma arzusuyla yanıp tutuştuklarını gördüler. Tanrı'nın düşünde mutlu olduğunu ve mutluluğunun duyduğu kuşkuya ağır bastığını hayal ettiler. Düşünde onları gören Tanrı, onları yine düşleyerek yarattı ve şarkısıyla şunları söyledi: "Ben bu yumurtayı kırarken kadınla erkek doğacaklar. Beraber yaşayıp ölecekler. Sonra yeniden doğacaklar. Doğacaklar ve ölecekler ve yine doğacaklar. Hep yeniden doğmayı sürdürecekler çünkü ölüm bir yalan."
Serbest çağrışımlara meyilli olmamız dolayısıyla bu yazıyı Küçük İskender'in dizeleriyle noktalayalım öyleyse ve düş görmeye, düşlerle yaratmaya devam diyelim: "İnan bana gülüm, ölüm yok bir tek! Ölüm yok bize!/ Ölüm inananlar için sessizce/ Kara kaplı kitaplardan çıkartılacak..."
Güzel bir hafta geçirmeniz dilekleriyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder