O, utangaç bir kızdı; kendi bedeniyle barışık değildi. Aynaya bakıp, kendi kendine, "Ben buyum," demezdi. "Bu ben miyim?" diye sorardı, şüphe ve güvensizlikle aksine bakarak. Öğretmenleri onu methettiklerinde ya da cesaretlendirdiklerinde söylediklerine inanmazdı. Eğer bir Spivak’sanız, insanların size acıdıklarından şüphe ederdiniz. Bir şeylerden kuşku duymak zorundaydınız. "Seni ümitlendirmek isteyecekler ve sonra da arkandan gülecekler." Bu, annesinin vereceği türden bir nasihatti. Babasının ise başka bir nasihati vardı: "Salla zarları, bak bakalım ne olacak." Neden olmasın ki? Bunun da altında yatan bir mantık vardı. Ve Katya, bu mantığı takdir ediyordu. Yine de, aslında annesinin haklı olduğunu biliyordu. O, üniversiteye gidebilecek bir kız değildi; devlet okuluna gidebilirdi belki; ama muhtemelen bu bile gerçekleşmeyecekti. Kendini buna hazırlaması gerektiğinin farkındaydı.
On üç yaşından beri hazırlanıyordu. Bayhead Harbor’daki kızlar gibi güzel değildi, ama bazen, erkeklerin ona yönelen bakışları onu çok şaşırtıyordu. Kendi yaşındaki çocuklardan ziyade, yaşı ondan büyük erkekler ilgileniyordu onunla, nedense. İşte bu yüzden kendi bedeninden tedirginlik duyuyordu. Annesi dikkatini çekene kadar farkında olmadığı, dolgun altdudağı ve yüzündeki o huysuz, somurtkan ifade. Katya’nın yüzündeki o ifade; insanın bir tane patlatası geliyordu. Ve Katya’nın o dudakları. Bu sözler onu yerin dibine sokuyordu. Kendi bedeni onu yerin dibine sokuyordu. Göğüsler, memeler, kıç; bunlar da onu yerin dibine sokan, utanç verici kelimelerdi. Daha altıncı sınıftayken başlamıştı bu sözleri duymaya. Ve hayatının geri kalanı boyunca devam edeceğini biliyordu.
Bir kadın, bedeninden ibarettir. Bir erkek ise birçok şey olabilir; yalnızca vücudu değil.
(Güzel Bir Kız; Joyce Carol Oates. Çeviren: Merve Sevtap Ilgın.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder