15 Kasım 2012 Perşembe

Yazar!




Yazar olabilmek için Trainspotting'i yazmak zorundaydım, daha çok yapmış olmak için aslında. Uzun süredir kitaplarla, edebiyatla haşır neşir olmuştum ve diğer her şeyde çuvalladığım için yazmayı deneyeyim diyordum. Ama kendi yolculuğumu, kendi meselelerimi anlamam gerekiyordu. Kimdim ben? Söyleyecek neyim vardı? Herhangi bir 'tür'e hizmet edemezdim bir kere, pazarlama boyutu olacak şekilde yazmayı beceremezdim. Nefret ettiğim türde işler gibi olması çok canımı sıkardı yazı yazmanın. Hayır, kendimi ifade etmem gerekiyordu, formüllere başvuramazdım.

O zamana değin tuttuğum notlara, günlüklere baktığımda çok fazla malzemem olmadığı ortaya çıktı. Hayatım tanımlanacak olsa, en iyi ihtimalle vasat diye nitelenirdi, en kötü ihtimalle ise başarısız. Bu, uyuşturucularla ilintiliydi ve bunu başka yerlerde detaylarıyla anlattım. Ama tam da bu noktadan başlamaya karar verdim.

İç dünyam oldum olası çok zengindi. Mutlu bir çocukluk geçirmiştim, ama tutarsızdı biraz, ebeveynlerimden biri kronik olarak hastaydı ben büyürken. Bu yüzden kendi dünyama gömülmek, çevremde olup bitenle yüzleşmekten daha kolaydı her zaman. Okuldan gönderilen bir notta 'asla öne çıkmadığım,' 'fazlasıyla hayal âleminde yaşadığım' söylenmişti, hatırlıyorum. Bu her ne kadar öfke yüklü bir değerlendirme olsa da, ben içgüdüsel biçimde olumlu bir şey olduğunu hissetmiştim, epey cesaretlendirmişti beni hatta. Böyle çocuklar için kitaplar kutsaldır. Önüme bir kitap alıp oturmak bana hayal kurma fırsatı tanıdı ve yaratıcılık alanımı zenginleştirdi, tanımladı.

Bir zamanlar öğretmenlerimden biri beni bu konuda cesaretlendirmiş olmasına rağmen yazar olmayı aklımdan geçirmemiştim yine de. Onun yerine kendimi meslek lisesinde elektrik teknisyenliği eğitimi alırken, bir meslek öğrenmeye çabalarken buldum. Yazı yazmak işsiz güçsüz zenginlere özgüydü. İşçi sınıfı için kitap okumanın bir boş zaman değerlendirme aracı olduğu düşünülürdü - onların yazarlığın inceliklerine kafa yoracak vakitleri olamazdı. Bu, elbette ki, yıkıcı ve saçmaydı ama benim ilk edebiyat kahramanlarım tarafından da doğrulanmıştı, Evelyn Vaugh tarafından mesela.

(...)

Böylece oturup Trainspotting'i yazmaya başladım, kendi hayatımı, kendi yaşadığım çağı anlamlandırmak adına. Yazdığım sırada kitaptaki karakterlerden farklı koşullarda yaşıyordum. İyi bir işim vardı, evliydim ve madde kullanım sorunlarımı kontrol altına almış sayılırdım. (...)
Eski notlarıma ve günlüklerime bakarak ilk manüskriptimi hazırladım - 250.000 kelime kadar. Sonunu biraz kırptım, o zamanlar aceleye getirdiğimi hissettiğim (biraz ucuz bulduğum) bir son biçtim ve kitabı bitirdim. Asla yayımlanmaz sanıyordum, ama ilk gönderdiğim yer yayımlamaya talip oldu. Kaç dile çevrildi  ya da dünya çapında ne kadar sattı bilemiyorum ama koca bir gölgesi olduğunu, hayatımın kalanında beni Trainspotting'in yazarı Irvine Welsh olmak zorunda bıraktığını söyleyebilirim, daha iyi kitaplar yazmış olmama rağmen. Daha iyi kitaplar yazmaya devam edeceğimi de umuyorum (...) 

(Irvine Welsh, yazarlık serüvenini anlatıyor. Kaynak: The Guardian. Görsel: Renton rolünde Ewan McGregor, Danny Boyle'un efsanevi uyarlamasından - kitap filmi katlar, o ayrı. Bu arada bir duyuru: Welsh'in kült eseri Porno, bazı aksiliklerden dolayı ne yazık ki Tüyap'a yetişmiyor, ancak hemen sonrasında raflarda olacak. Sabır!)

1 yorum: