17 Ekim 2012 Çarşamba

Suret!

İki günlük bir gecikmenin ardından buradayım. Frankfurt Kitap Fuarı'nda tabanlar tepildi ama Almanya'nın buruk soğuğuna pabuç bırakılmadı, müsterih olalım. Hayat devam ediyor, yaşadığımız üzere...

Doludizgin geçen beş gün nasıl özetlenir? Mümkün olduğundan emin değilim sevgili blog okuru. Bizim neler peşinde olduğumuzu önümüzdeki günlerde göreceksiniz nasıl olsa... Genel eğilimlerden başlayıp panoramaya bir bakalım:

1. Gri ve grinin 'tını'ları - Şaşırtıcı mı? Asla. Geçen senenin en büyük fenomeni Grinin Elli Tonu olunca, tınıların yankılanması kaçınılmaz. Yıl erotik edebiyatın yılı, sevgili okur. Ticarisinden edebisine, büyüğünden küçüğüne yayıncılık sektörünün tüm aktörleri kolları sıvamış, yeni erotik kitapları eski ancak kadri bilinmemiş olanlarla birlikte grinin rüzgarına kaptırmaya koyulmuş. Aylardır klasiklerin erotikleştirilmesinden tutun sadomazoşist yemek kitaplarına kadar türlü yansımadan bahsettim durdum, fuara hakim olmaması beklenemezdi zaten. Buraya nasıl sirayet eder, onu zaman içinde göreceğiz. Unutmayalım, neydi meşhur çağdaş zamanlar mottosu: Her şey suretinin suretinin sureti.*

2. Hoşça kal vampir/zombi/melek vs. - Vampir/zombi/melek ve muadilleri öldüler demeyeceğim, çünkü mevzu bahis kitapsa ölümden ziyade küllerden doğumdur geçerli olan eninde sonunda. Ama bu varlıkların önceki senelerdeki gibi dört bir yanımızı sarmayacağı muhakkak. Bu cenahta ibreler fantastik canlılardan uzaklaşıp yeniden insanlara kayarak ütopik/distopik unsurlu yakın gelecek romanlarına, anti kahramanlara ve transgresyonel kurguya dönmüş görünüyor.

3. Tekno-gerilim - Bu da oldu sevgili okur, roman öldü mü, kaldı mı, her şey elektronik mi oldu vs.  derken elektronik iletşim cihazları romanlara sızıverdi. Artık yaptığım görüşmelerde, incelediğim kataloglarda gördüklerimin sayısını şaşırmış haldeyim. Şu şekilde de özetlenebilir: 10 sene sonra kullanacağınız elektronik cihazı hayal edin, hayal kısmı tamamsa şimdi de seneye bunların başrolü oynadığı gerilim romanları okuduğunuzu (veya okumayı reddetiğinizi) hayal edin, tamamsa, olmuştur. Simulacra tam teşebbüs iş başında, birinci maddeye dönerek tekrarlayalım öyleyse, her şey suretinin suretinin suretinin suretinin...

Ticari olarak nitelenen kitaplarla edebi kitaplar arasında keskin bir ayrım olduğunu belirtmeme gerek yok sanıyorum. Ticarideki eğilimler, global anlamda popüler kültürün ne yöne kayacağına dair güçlü sinyaller veriyor, o açıdan incelenmeleri enteresan elbette. Her neyse, bu yıl Yeni Zelanda'nın yılıydı ama ben şimdiden seneye onur konuğu olacak Brezilya'yı düşünüp heyecanlanıyorum. Güney Amerika'dan çok kuvvetli sesler yükseliyor sevgili okur ve Allahtan, ne onları ne de edebiyatı üç maddeye sığdırıp özetlememiz söz konusu değil. Ne mutlu bizlere.

(* Dövüş Kulübü. Aşağıda David Fincher imzalı uyarlamadan küçük bir klip, 90'ların fenomeni olan kitap için bağlantı vermeye gerek duymuyorum.)









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder