28 Mayıs 2012 Pazartesi

Tuhaf


"Hayatım boyunca sözcüklere hep onları ilk kez görür gibi baktım." - Ernest Hemingway

Geçen haftayı Hemingway'in viski reklamıyla kapattık; dolayısıyla yeni haftaya yine Hemingway'den bir beyan ile girelim istedim. Geçen hafta Elif Şafak'ın akıllara kısa süreli durgunluk veren kredi kartı reklamından bahsetmiştik; bu bağlamda pek çok şeyi tartışabilir, yazar kimliği üzerinden içinde yaşadığımız zamanları vs. irdeleyebiliriz elbette - ancak bunu yapmayacağız. Reklamlar unutulmaya mahkumdur er geç ancak iş kitaplara geldi mi değişir (gerçi Elif Şafak, Siyah Süt'ü -kitap- unutmak için yazdığı, suya yazdığı vs. benzeri bir beyanda bulunmuştu ya, neyse...) Söz konusu reklam, Şafak'ın 'yüksekten uçtuğundan' bahsediyor; bir söz oyunu elbette, hem hayalciliği hem de kullandığı kredi kartı sayesinde mil kazanıyor olması mevzubahis - yazar, hem Türkçe hem İngilizce roman yazılabilir dediğinde çevresindekiler buna inanamamış olsalar gerek ki yüksekten uçtuğunu düşünüyorlar, oysa o, bu işi başarıyor, vs... Şimdi anadilinden farklı bir dilde yazan yazarlar bahsine girsek çıkamayız zira örnekler çokça, reklamı da içeriği üzerinden analiz edecek değiliz (unutmak içindir, hatırlayın) ancak Şafak'ın yüksekten uçuşu sırasında göz ardı ettiği ve kendine böylelikle pay çıkardığı bir nokta var - hafızamızı devreye sokalım ve unutulacak olsa dahi, bu hususta bir not düşelim: Anadili Türkçe olmakla beraber farklı dillerde yazan yazarlar elbette mevcut; bunlardan birine değinelim ki anadili haricinde bir dilde roman yazmak, yüksekten uçmak olarak nitelenmekten çıksın... Örnek: Tezer Özlü 1982 yılında Almanca yazdığı Auf der Spur eines Selbstmords (Yaşamın Ucuna Yolculuk) adlı kitabı ile Almanya'da Marburg Edebiyat Ödülü'nü almıştır - kitap, Özlü'nün kahramanları olan Pavese, Svevo ve Kafka'nın izinde Avrupa'da yaptığı yolculuğu esas alır. W. G. Sebald'ın Göçmenler'ini okudunuz mu örneğin? Teknik tamamen farklı olsa da kanaatimce bu iki kitap, okuyucuda benzer tatlar bırakır. Orhan Pamuk'un Kara Kitap'ı yayımlandığında, 'İngilizceye çevrilmek için yazıyor,' temalı absurd eleştirilere maruz kaldığını anımsıyorum - demek ki o zamandan bu zamana çok şey değişmiş; bir yazarın derdiyle, anlattıklarıyla anılmasındansa yabancı dil becerisi ve bunun üzerinden farklı şeyleri pazarlanması mübah hale gelmiş, ne güzel, hatta ne diyelim, durmak yok, yola devam, devir uçma devri, unutmamak gerek...

Neyse, ne diyorduk? Bahar geldi mi düşünce sarmallarının uçlarını yitirmek daha bir kolay artık... Woody Allen'ın eski bir filmi gösterime girecek gibi duruyor, Uzun Boylu Esmer Adam, sinema sitelerinde duyurulmuş; Allen, To Rome with Love ile kendinden bahsettirirken 2010 tarihli işini gösterime sokmak da ilginç elbette, bir bildikleri vardır diyeceğim ama, inandırıcı olabilir miyim onu bilemiyorum... Gönül rahatlığıyla 'Vardır bir bildikleri,' demek öyle güç ki... Aklınıza ve sağduyunuza sahip çıkmanızı temenni etmekle yetineyim.

"Evet, ikimiz de haklıyız; bu yüzden en iyisi, böyle olduğunun kesinlikle bilincine varmamak için, her birimizin tek başına evine yollanmasıdır, öyle değil mi?" - (Geri Çevirme, Franz Kafka. Hikâyeler. Çeviren: Kamuran Şipal, Cem Yayınevi.)

1 yorum:

  1. Sebald ile tanışma fırsatı bulamadım henüz. Üst sıralara bir yere ekliyorum Göçmenler'i.
    Tezer demişken bir alıntı yapalım;
    "Gençlik ve olgunluk çağlarında yaşamlarını palavra üzerine kuran bu insanlar şimdi yaşlılıklarında kendi başlarının çaresine baksın, diledikleri köşelerinde kendi başlarına ölsünler. Çocukluğumuz üzerine kâbus gibi çöreklenenler, bilinçli yıllarımızı elimizden alamayacaklar, kendi çaresizlikleri sıkıntıları -bize kendi mutluluklarımızı çok görerek- tepemize atamayacaklar. Ben kimseye acımıyorum."

    YanıtlaSil