Birileri kitapları yasaklar, ne okumanın uygun olduğunu belirlemek için komiteler kurarken birileri oturmuş, kitap okumak nedir ve nasıldır temalı sohbetler gerçekleştiriyor ey okur; hayat senin için giderek absürtleşiyor. Kimi zaman boş boş konuşan bir dünyaya verilecek en iyi cevap, bir kitabın sayfaları arasına sığınmaktan başkası değil... David Foster Wallace, makalelerden oluşan kitabı A Supposedly Fun Thing I'll Never Do Again'de televizyon ve Amerikan edebiyatı üzerinden içinde yaşadığımız zamanların bir analizini sunuyor; durumun iç açıcı olduğu söylenemez. Wallace, edebiyatçıların büyük kısmının ilgi odağı olmaktan hoşlanmayan tipler olduklarını, yazmanın gözlemle birebir ilişkili olduğunu vs. iddia ediyor. Salinger'ın hayatı boyunca gazetecilerden uzak durduğu bilinir de, Kurt Vonnegut'un Discover, William S. Burroughs'un Nike için reklamlarda oynadığını biliyor muydunuz? Wallace, bunlardan bahsetmiyor; bahsettiği televizyonun pompaladığı pasif izleyici ruh hali üzerinden edebiyatçının hal ve durumu ki bu pasif durum, röntgenci bir yırtıcılık da barındırıyor. Wallace'ın makalesinin detaylarına griecek değilim; ancak makalede alıntıladığı Don De Lillo pasajı; sanıyorum hal, durum ve gidişata dair metaforik bir resim çiziyor, haftaya onunla başlayalım.
Birkaç gün sonra Murray bana, Amerika'nın en çok fotoğrafı çekilen ahırı diye bilinen ve çok turist çeken bir yeri sordu. Taşrada otuz beş kilometre yol alıp Farmington civarlarına gittik. Otlaklar ve elma bahçeleri vardı. Birbiri ardına sıralanan tarlaların arasında beyaz çitler uzanıyordu. Kısa süre sonra tabelalar göze çarpmaya başladı. AMERİKA'NIN EN ÇOK FOTOĞRAFI ÇEKİLEN AHIRI. Söz konusu mahale ulaşana kadar beş tabela saydık. Geçici otoparkta kırk araba ve bir tur otobüsü vardı. Bir keçi yolundan yürüyüp seyir ve fotoğraf çekimi için ayrılmış ve hafifçe yükseltilmiş yere çıktık. Herkesin elinde fotoğraf makineleri vardı; bazılarında üç ayaklı sehpalar, teleobjektifler, filtre takımları. Bir adam barakasının içinde kartpostallar ve slaytlar satıyordu-ahırın o yükseltilmiş noktadan alınmış resimlerini. Bir ağaç topluluğunun kenarında dikilip fotoğrafçıları izledik. Murray arada bir küçük bir deftere birtakım notlar karalayarak bir türlü bozulmayan sessizliği korudu.
"Kimsenin ahırı gördüğü yok," dedi sonunda.
Uzun bir sessizlik daha oldu.
"Ahırın yolunu gösteren tabelaları bir kere gördükten sonra ahırı görmek imkansızlaşıyor."
(Beyaz Gürültü, Don De Lillo. Dost Kitabevi Yayınları; çeviren: Handan Balkara. Yukarıdaki resim Anna ve Bernhard Blume'ye ait. Aşağıda Burroughs, Nike adına konuşuyor.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder