Amerikan edebiyatının "müthiş dâhisi" Dave Eggers, The Believer dergisi için ölümünden önce David Foster Wallace ile zorlu bir söyleşi yapmış. Deha etiketini Eggers kadar rahatlıkla taşımayan Wallace, aşağıdaki kesitte kendi 'yazı işlerini' anlatıyor:
Eggers: Telefonu bir keresinde 'Alo' diye değil de 'Dağıt dikkatimi' diyerek açtığını anımsıyorum ki o sırada bu bana çok yerinde gelmişti, çalışırken telefona cevap vermek konsantrasyonu bitiren bir şey. Ayrıca birden çok şey üzerinde de çalıştığını söylüyorsun aynı anda... Gece mi gündüz mü yazdığını, yazıya nasıl vakit ayırdığını, nasıl bir bilgisayar/dizüstü/Commodore64 kullandığını vs. bunları bilmek isterim.
Wallace: Bilemiyorum, ben asla 'ofis' denilebilecek bir yerde çalışmadım; okulda ofisimi de öğrencilerle görüşmek ve asla okumayacağım kitapları depolamak için kullanırım. Restoranlarda yazardım eskiden ama tütün çiğnediğim için çeşitli açılardan olanaksız hale geldi buralarda yazı yazmak. Sonra bir süre kütüphanelerde çalıştım (çalışmak derken bir metnin ham ve işlenmiş versiyonlarını elle yazmaktan bahsediyorum, daktilo etme işini evde yaparım ve aslına bakarsan bir iş olarak saymam da bunu.) Sonra köpek sahibi oldum. Yalnız yaşıyorsan ve köpeklerin varsa hayat biraz garipleşiyor. Evcil hayvanlarının ebeveyni gibi hisseden tek nevrotiğin ben olmadığımı da biliyorum. Ama benim için biraz zor oldu bu durum, arkadaşlarım da epey dalga geçtiler. Önce onları birkaç saatten fazla yalnız bırakamaz oldum. Sanılacağı kadar hastalıklı bir durum değildi aslında çünkü köpeklerimin çoğunun sorunlu bir geçmişleri vardı. Önce onları evde yalnız bırakmayı istemez oldum sonra da evde çalışabilecek denli rahat etmek için daha çok köpek sahiplendim. Tüm bunlar ev dışında yazı yazamaz hale getirdi beni ki bu da benim açımdan fazla iyi bir şey değildi çünkü a)zaten agorafobik yatkınlıklarım vardır ve b)ev, kütüphaneye kıyasla çok daha dikkat dağıtıcı bir ortam. Sonuçta artık evde çalışır oldum ama biliyorum ki dışarıda çalışıyor olsaydım daha verimli olurdum.İşlerin boka sardığını hissedersem sabahları özellikle birkaç saatimi İş adını verdiğim bu şeye ayırıyorum. İyi iş çıkarırsam akşam saatlerine dek sarkıtıyorum. Gerçi iyi işliyorsam adına İş dememe gerek de kalmıyor, kendiliğinden öyle gelişiyor zaten, yapmak istediğim şey o oluyor. Aslında iş iyi işlerken olan şu ki tüm disiplinim ve rutinlerim askıya alınıyor çünkü onlara ihtiyaç duymuyorum. Ama işler yürümüyorsa kendime kurallar, rutinler, uğraşlar vs. yaratmak zorundayım.
Demek istediğim şey yazma biçimimin çoğu insanınkine kıyasla oldukça kaotik olduğu - ki sanırım sen de o insanlardan birisin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder