13 Ocak 2016 Çarşamba

Efsun


Kimi kitaplar, hele de okuruna küçük sırlar ifşa eden, sır paylaşan kitaplar, insanı heyecanlandırır. Bu gibi kitaplardan bahsederken aslında onlardan tüm ayrıntılarıyla "bahsetmemek," birilerine önerecek olursanız sırları ele vermemek şarttır. İtiraf etmem gerek ki Kalabalıkta Yüzler, bu nedenle hakkında yazarken zorlandığım bir metin; zira hem ona dair pek çok şey söylemek istiyorum, hem de kendime mani oluyorum. Belki, bütün iyi niyetimle, tek söyleyebileceğim şu olabilir: Okuduğunuz takdirde siz de bu duyguları taşıyacak, bu kitabı bir başkasına önerirken siz de konusu hakkında ketum kalmayı tercih edeceksiniz.

Bazı kitaplar efsunludur ve onlarla organik bağlar kurduğunuzda siz de tuhaf şeyler tecrübe edebilirsiniz. Algınız, size dokunan bir mevzuda hassaslaştı mı, başınızı çevirdiğiniz her yerde zihninizdeki satırların yankılarını görebilirsiniz... Luiselli, satırlarının yankısının nereye düşeceğini nokta atışlarıyla tayin edebilen bir yazar - Bu kitap hayatınızı değiştirecek deme cüretini elbette ki göstermeyecek olsam da Kalabalıkta Yüzler'in bazı şeylere bakış açınızı muhakkak zenginleştireceğini söyleyebilirim sanırım. Kuru bir bitkiye bakış açınız, mesela, değişebilir:

(Aşağıdaki paragraf, Luiselli'nin Bomb söyleşisinden ve kuru bir bitki ekseninde kitap ile yazar arasındaki münasebetle ilgili bir şeyler ifşa ediyor, sır vermeden ancak o kadarını söyleyebilirim.)

Yaşadığı binanın dışında durmuş, sokağın yirmili yıllarda nasıl göründüğünü hayal etmeye çalışıyordum. İhtiyar bir adam binadan içeri girdi, ben de peşine takıldım. Dairlereden birine girdi adam, bense çatıya çıktım. Orada, bir saksının içinde kuru bir bitki buldum ve onu alıp evime götürdüm. Meksiko'ya taşınmaya karar verene değin bende durdu. Şehri terk etmeden önce Princeton'da yaşayan arkadaşlarıma götürüp bıraktım onu. Kısa keseyim - onlar da bitkiye bir süre baktılar ama sonra boşandılar. 

Bitkiyi ne yapacaklarını bilememişler, o yüzden onu bir mezarlığa, sanırım Einstein'ın kahyasının mezarına bırakmışlar.  

İki artı ikinin dörde denk geldiği, günbatımıyla gün doğumu saatinin bilindiği ve ölüler mezarlarda yatarken yaşayanların sokaklarda gezindiği hususunda herhangi bir şüpheye mahal olmayan "gerçek"
dünyada belki tam da bu gereklidir bize, kuru bir bitkinin bir zamanlar taşımış olduğu canı anımsamak... Belki kuru bir bitkiyi alıp çalışma masamıza koyacak, hatta sulayacak olursak, anlattıklarına kulak vermeyi başarabiliriz. Ve belki, belki ne anlattığını duyarsak, kayıp olduğuna hükmedilmiş diğer seslerin de yankılarının çoğaldığına tanık olabiliriz.

Hem, sayfalarını karıştırdığımız kitaplar da bitkilerin, cansız bitkilerin hikmeti değil mi nihayetinde?

Kalabalıkta Yüzler.

Cumaya tüm kitapçılarda.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder