Bu öykü geç gelen yolculara asla kapı açmayan bir otobüs şoförüne dair.
Kimseye. Ne otobüsün yanında koşup ona yalvaran bakışlarla bakan ezik lise
öğrencilerine, ne kapıya aslında zamanında
gelmiş de bütün suç şoförünmüş gibi vuran sinirli tiplere, ne de onu
ellerindeki alışveriş torbalarını sallayarak durdurmaya çalışan yaşlı ve titrek
kadınlara. Kötülüğünden değil, çünkü kötülüğün zerresi yoktu bu otobüs
şoförünün ruhunda; ideoloji meselesiydi sadece. Bu şoförün ideolojisine göre,
geç gelmiş yolcuya kapıyı açmak otuz saniyenin altında bir zaman alsa ve kapıyı
açmamak yolcunun hayatından on beş dakika kaybetmesi anlamına gelse bile,
kapıyı açmamak toplumun yararınaydı; çünkü o otuz saniye otobüsteki her yolcu
tarafından kaybedilmiş olacaktı. Otobüste durağa zamanında gelmiş altmış kadar
suçsuz yolcu bulunduğunu varsayarsak hep birlikte yarım saat kaybedecekleri
kolaylıkla hesaplanabilirdi, on beş dakikanın iki katı. Geç kalanlara kapıyı açmamayı bu yüzden ilke edinmişti.
(Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü, Etgar Keret. Çeviren: Avi Pardo. Hayatın anlamını sorgulamak isterseniz Taksim metrosundan Şişhane'ye aktarma yapacak yolcuların bir saniye olsun beklemeyen trene doğru çılgınca koşmalarını izleyin, varoluş sancılarına ilaç gibi geliyor. İdeoloji meselesi! Görsel, bir ihtimal Banksy, Wikipedia Commons'dan geliyor, orası kesin.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder