Max Brod'un aktardığı kadarıyla, Franz Kafka, bir gün bir akvaryumun önünde dikilir ve şunları mırıldanır: "Nihayet huzur içinde bakabilirim sizlere, artık sizleri yemiyorum." Katı bir vejetaryen olmuştur Kafka ve balıklara vicdanı sızlamadan, 'huzur içinde' bakabilmektedir artık... Nietzsche'nin kırbaçlanan bir atın boynuna sarılıp ağladığı ve bu olayın ardından büyük bir buhran geçirdiği de bilinir. Bu bağlamda verilecek örnekleri çeşitlemek, mümkündür.
Günümüzde ise (ölü) dana etinden yapılması gereken bir yiyeceğin içinde (ölü) at eti bulunursa, halkla ilişkiler stratejileri geliştirilir; elbette, 'tüketiciyi' yanlış yönlendirmenin cezası büyüktür, üstelik dana yemek kabul görürken at yemek -belli kültürel sistemlerde- ahlaka aykırı görünür. Kârı tırmandırmaktan başka kaygı gütmeyen ekonomik sistemlerde hayvanlar, birer meta olarak, türlü türlü sömürülür ya, orası insanları pek ırgalamaz. Nasılsa sınai çiftliklerde 'yetiştirilen' hayvanlar gözlerden uzaktır, boyunlarına sarılıp ağlayacak olanların karşılarına ancak tabaklarda çıkmaktadır ve iştah, çoğu zaman vicdan karşısında ağır basmaktadır... İnsan denilen canlı, içinde bulunduğumuz çağda, gözden ırak olanı gönülden de ırak tutmada antrenmanlıdır. Yine de hal böyleyken ölü danadan yapılan bir yemekte ölü at eti bulunması, insanları üzmektedir; ne de olsa ölü dana yediğini sanan kişiye ölü at verilmesi, tüketim 'ahlakına' aykırı bulunmaktadır. Kafka'nın huzursuzluğu ya da Nietzsche'nin gözyaşları ise, fırıl fırıl dönen bu ikiyüzlülük çarklarının gölgesinde birer anıdır ancak, uslardan uzak, gönüllerden ırak.
Geçen hafta dünya, IKEA, Tesco ve Nestle gibi büyük şirketlerin ürettiği gıdalarda at eti çıkması üzerine epey sarsıldı, gazetelerde okumuşsunuzdur. Türkiye'de ise Gıda Mühendisleri Derneği, yediğimiz pidelerde yaban domuzu eti bulunduğunu açıkladı. Birileri hemen kameraların önünde toplandı, hararetle bu konuyu tartıştı. Hayvanlardan bahseden, tabii yine çıkmadı. İnsan sağlığı, mühim bir mevzu olduğundan, hayvanlara vakit kalmaması doğaldı.
Hayvancılığa yönelik endüstriyel pratikleri sorgulayan pek çıkmadı ya, bu sırada kürk giydiği için eleştirilen bir 'ünlü,' evinde kedi 'beslediğini' söyleyerek kendini savundu. Her şeyin insan için kurgulandığı bir dünyada, milyonlarca hayvanı fabrikalara tıkıp zulüm etme pratiğini sorgulayan olmadığı gibi, menfaatler söz konusuyken vicdandan bahsetmek, elbet akıl dışıydı.
Ne de olsa her zalimin geçmişinde, bir kedinin başını okşamışlık anısı vardı, tüm zulümleri temize çeken...
Kurbanların öyküsünü kurcalamak, zalimlerin anlatılarına sığmazdı zaten.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder