Geçtiğimiz hafta, Youtube'da en çok izlenen videolardan biri -Apple'ın en popüler iPhone uygulamalarından bir olan- Angry Birds üzerinden İsrail-Filistin barış görüşmelerini alaya alan bir parodi olmuş. Altındaki yorumlar, videonun kendisinden daha düşündürücü aslında, Mark Twain'in söylediği iddia edilen o meşhur sözü anımsatıyor: "Elinde çekiç olana, her şey çivi gibi gözükür." Etgar Keret'in Avustralya'da Radio National ile yaptığı söyleşiden bir pasajla devam edelim - söyleşinin bu kısmında Etgar Keret Gazze Blues'da yer alan ve bir kısmını bu blogda da okuyabileceğiniz Tuvia'nın Vuruluşu öyküsünden ve biraz da, çekiçlerle çivilerden bahsediyor.
Soru: “Tuvia’nın Vuruluşu” adlı öyküden söz edelim, ki bir köpeğe dair. Kendine “sadık bir köpeğin sınırları nedir?” sorusunu sorup öyküyü oradan mı geliştirdin?
Etgar Keret: Aslında gülünç bir durum söz konusu, çünkü o öykü aslında köpeğini çok seven bir çocuğa dair, köpek de çocuğu çok sever, fakat köpek sahibi dışında herkesten nefret eder, herkesi ısırır. Öykü de çocuğun babasının köpekten nasıl kurtulmaya çalıştığına dairdir, sonunda baba köpeği bir yere götürüp başına bir kurşun sıkar ve köpek bir süre sonra başında kurşunla geri döner. Topaldır, çenesine felç inmiştir, ama yine de döner. Alman gazetesi Die Welt benden çıkardıkları bir dergide yayınlamak üzere siyasi bir öykü istedi, ben de, “Yanımda hiç siyası öykü yok,” dedim. “Öyleyse normal bir öykü ver, çünkü önümüzdeki ay özel bir sayı yayınlayacağız,” dediler. Ben de onlara bu öyküyü verdim. Beni arayıp, “Bu öykü o kadar siyasi ki,” dediler, “çünkü köpek Filistinlileri, onu başından vuran baba ise İsrail’i simgeliyor, köpeğin sahibi çocuk ise bir türlü karar veremediği için suçlanan izleyiciyi. Çok açık.” Bana tam bir saçmalık gibi geldi, çünkü ben bir çocukla köpeğine dair bir öykü yazdım. Ama onlarla konuştukça yavaş yavaş aslında İsrail’deki durum hakkında siyasi bir öykü olduğunu anladım, ama işin siyaseti farklı bir şey. Çılgın ve şiddet dolu bir ortamda doğup büyümüşsen yargılamaya ve değiştirmeye çalışmazsın, kabullenirsin. Öykü aslında buna dair. Tuvia için de aynı şey geçerli, köpeğini çok seven çocuktan söz ediyorum, asla babasına isyan etmiyor, engellemeye çalışmıyor, “Babam belki de onu vurmamalı,” demiyor, “Tamam, hayat böyle,” demekle yetiniyor.
Benim için de aynı şey geçerli, İsrail’de bir kafeye gittiğimde pencere yanına oturmam, çünkü bir bomba patlarsa cam parçalarının yüzümü keseceğini biliyorum. Kendime, “Hayatım neden böyle? Adelaide ve Melbourne’da insanlar ölüm korkusu hissetmeden bir kafeye girip oturabiliyorlar,” demiyorum. Hayat böyle, diyorum, bu yüzden de oturacağım masayı seçiyorum. Öykü de buna, bu boku olduğu gibi kabul edip değiştirmek için bir şey yapmamaya dair.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder