30 Ağustos 2010 Pazartesi

Karanlıkta yazmak

Geçen hafta duyduğumuz bir haber: Jonathan Safran Foer'in Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın'ını beyazperdeye aktarmak için start verilmiş, hazırlıklar çoktan başlamış. Oscar garantili bir ekip tarafından hazırlanan film için anılan isimler Tom Hanks ve Sandra Bullock'u da içeriyor. Önyargılı olmamak gerek ama bu isimler karşısında heyecanlandım diyemem; yapım ekibi kitabın çoklu anlatısını koruyacaklarını da açıklamışlar ki bu, iyi bir haber. Yazarın diğer kitabı Her Şey Aydınlandı'nın film uyarlamasında hikayenin bir yarısı hiç kayda alınmamıştı, izleyenler hatırlayacaktır. Her neyse, söz konusu film 2012 yılında ortalığı kasıp kavurmaya niyetli gibi duruyor şimdilik. Yazarın kitabı ilk yayımlandığında Amerika'da protesto sesleri yükseldiğini, Amerikalıların henüz 11 Eylül ile yüzleşmeye hazır olmadıklarını ve romanın fazla 'erken' yazıldığının söylendiğini de hatırlıyorum. Yeterince zaman geçtiğine kanaat getirildi demek ki...


Bir roman ne kadar zamanda yazılır? 3 günde mesela? Kanada'da düzenlenen ve 4-6 Eylül tarihleri arasında, yani 3 günde yazılacak romanları değerlendiren bir yarışma bunun mümkün olduğunu iddia ediyor. Yarışmaya katılmak için kayıt olmak yeterli; ardından "onur sistemi"ne uyacak şekilde 3 gün içinde tamamladığınız dosyayı jüri üyelerine gönderiyorsunuz. (Onur sistemi dahilinde kuralları çiğnemek sizin kaybınız olarak değerlendirileceğinden beyanınız doğru kabul edilir; kişiyi denetleyen yine kişinin kendisidir.) Birinci seçilen dosyanın ödülü belli: Three Days adlı yayıneviyle bir kitap sözleşmesi. Deli saçması gibi geliyor kulağa, ancak katılımcılar özellikle yazıda tıkanma hallerine karşı böylesi bir yarışmanın psikolojik destek sağladığını, kendileri gibi pek çok insanın kısacık bir sürede başı sonu olan bir roman yazma çabasından haberdar olmanın bir şekilde vites yükselttiğini belirtmişler.

Yazının kuralı yok, haliyle. Geçtiğimiz hafta gazetelerde yer alan Kiran Desai söyleşilerini okuduysanız, yazarın kendi tekniğinin Orhan Pamuk'tan epey farklı olduğunu söylediğini ve buna ilişkin diğer detayları atlamamışsınızdır. Desai, Pamuk ne denli organize ise kendisinin bilakis plansız programsız yazdığından bahsetmiş.(Ayrıca aynı odada birlikte çalıştıklarını ve arada başlarını kaldırıp birbirlerine merhaba dediklerini eklemiş ki bu; Orhan Pamuk'un münzevi yazma hallerine dair bilinenleri epey sarsan bir görüntü.) Herkesin tekniği kendine elbette. Hemingway'in, Stephen King'in hızlı yazdığı bilinir; yukarıdaki resimde -kimyasal destekle de olsa- Yolda'yı 3 hafta içinde yazmış Jack Kerouac'ı görüyorsunuz. Yazıyı Philip Roth'un 1984 Paris Review söyleşisinden bir kesitle bitirelim:

PR: Roman yazmaya başladığınızda ne kadarı zihninizde oturmuş olur?
Roth: Önemli olan kısımları hiç bir şekilde oturmuş olmaz. Sorunların çözümleri değil kastettiğim, sorunların kendileri... Başlarken sana kafa tutacak olanları ararsın. Bela ararsın. Bazen başlangıçtaki bilinmezlik yazmak çok güç olduğundan değil, yeterince güç olmadığından kaynaklanır. Akıcı biçimde yazıyorsam eğer bu, işlerin yolunda olmadığına işaret edebilir; akıcılık bana aslında durmam gerektiğini gösterebilir. Cümleden cümleye giderken karanlıktaymışım gibi hissediyorsam devam etmem gerektiğine ikna olurum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder