Bazı eski kitaplara mezar yapmak için açılmış bir çukurun yanındaki toprak yığınının ardına saklanmıştım, edebiyat babasının tek diniydi, bir kitap yere düştüğünde alıp öperdi, bir kitapla işi bittiğinde, kitabı sevebilecek birine vermeye çabalardı ve buna değecek birini bulamadığında onu gömerdi. Bütün gün bakınmış ama onu görememiştim. Ne bahçede ne de pencerelerden birinde. Onu görene kadar beklemeye karar vermiştim ama akşam çökmeye başladığında eve gitmem gerekeceğini biliyordum. Eve gitmem gerektiği için kendimden nefret etmiştim, neden kalan kişi olamıyordum? Başım önde geri dönmüştüm, fazla tanımamama rağmen onu düşünmeden edemiyordum, ona gitmenin bana ne fayda sağlayacağını bilmiyordum ama ona yakın durmam gerektiğini biliyordum. Ertesi gün evine yürürken aklıma beni hiç düşünmemiş olabileceği gelmişti. Kitaplar gömülmüştü, ben de gidip ağaçların arkasına saklanmıştım, ağaçların köklerinin kitapları sardığını, sayfalardan beslendiklerini hayal etmiştim; ağaçların gövdelerinde harf sarmalları olduğunu düşünmüştüm, saatlerce beklemiştim, ikinci kat penceresinde anneni görmüştüm, sadece bir genç kızdı o zaman, bana bakmıştı ama Vera’yı görememiştim. Bir yaprak düşmüştü, saman kağıdı gibi sarıydı. Eve dönmem ve ertesi gün onu görmeye gelmem gerekiyordu. Ertesi gün okulu asmıştım, yürüyüşüm hızlanmıştı, yüzümü gizlemekten boynum ağrıyordu, kolum yanımdan geçen birinin koluna —güçlü, sağlam bir kol— çarpmıştı, kolun sahibini tahmin etmeye çalışmıştım. Çiftçi, duvarcı, marangoz, madenci… Evine vardığımda arkaya bakan pencerelerden birinin altına gizlenmiştim, uzaklardan bir tren geçmişti, gelen insanlar, giden insanlar, askerler, çocuklar, pencere zangırdamıştı, bütün gün beklemiştim, bir yolculuğa mı çıkmıştı, babası onu bir yere mi yollamıştı, benden mi gizleniyordu? Eve döndüğümde babam, babasının ziyarete geldiğini söylemişti, neden nefes nefese kaldığını sormuştum, “İşler kötüleşiyor,” demişti, babasının sabah yolda yanımdan geçtiğini fark etmiştim. “Hangi işler?” Bana çarpıp geçen sağlam kol babasınınki miydi?
“Her şey. Dünya.”
(Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın, Jonathan Safran Foer. Çeviren: Algan Sezgintüredi.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder