Jonathan Safran Foer'in Her Şey Aydınlandı'sında, sonu hüsrana mahkum bir aşk hikayesinin başrol oyuncularından ve kitabın onlarca karakterinden biri olan Çingene Kız, aşık olduğu hercai adama ilişkilerinde kilit sayılabilecek bir anda okkalı bir soru yöneltir: "Nasıl dizersin kitaplarını?"
Burada da zaman zaman değiniyoruz, kitapların dijital formata aktarıldığı, belki de bildiğimiz formatlarıyla son demlerini yaşadıkları bir çağdayız artık; peki insanın kitapla, kütüphaneyle, kitap rafıyla kurduğu fetiş ilişkisine ne olacak, bundan bahseden yok henüz. Blog yazarınız olarak bilinçli hayatımın çoğunu toplu taşıma araçlarında insanların okudukları şeyleri görmeye çalışarak geçirdiğimi, biriyle yeni tanıştığım zaman en sağlam verilerimi kütüphanesine bakarak edindiğimi belirteyim, bu takıntıların dijital ortam sayesinde nasıl dönüşeceğini merakla beklemekteyim. Alberto Manguel, Geceleyin Kütüphane'de kitap dizme meselesine -sorunsal da denebilir- eğiliyor ve romancı Georges Perec'in sıraladığı metotları aktarıyor: alfabetik sıraya göre, kıta ya da ülkeye göre, rengine göre, satın alma tarihine göre, yayımlanma tarihine göre, biçimine göre, tarzına göre, edebi dönemine göre, diline göre, okuma önceliklerimize göre, ciltlerine göre, dizisine göre. Ancak Manguel'e göre Perec, kişinin kütüphanesini düzene sokmasının pek çok yolu olduğunu belirtse de, "hiçbiri kendi içinde tatminkar olmaz," diye eklemiş.(Geceleyin Kütüphane, Alberto Manguel. YKY, çeviren: Dilek Şendil.) Çingene kızı anmadan edemiyorum, aşk da böyle bir şey biraz, sonuçta kendi içinde tatminkar olmamaya mahkum olasılıkların toplamı... Metot arayışları bitmiyor ama bir türlü. Her neyse, serbest çağrışımlara fazla bulaşmadan, haftanın son gününde yaza yakışan birkaç dizeyle hoşça kalın diyelim ve kapanış Lale Müldür'den gelsin: "Şimdi kuzeyden gelen boş bir tekne, gözü alan sarartı, üzünç sevgilim ya da nane otları."
altından bir akşam
YanıtlaSilya da altından bir akşam diye simgelenecek bir sessizlikte
adamın biri kitaplarını diziyor
boş bekleyen raflara
parşömeni deriyi kumaşı duyarak
bir de alışkanlığın beklentisini
ve sağlanmış düzenin getireceği doyumu
stevenson ile öbür iskoç andre blanc
her nasılsa sürdürecekler burada
araya giren okyanuslar ve ölümle bölünmüş keyifli söyleşiyi
alfonso rees de sevinecek elbet
virgilius’un yakınında durmaktan
bir kitaplık düzenlemek eleştiri sanatına girişmektir
sessizce alçakgönüllülükle
gözleri kör adam bir daha okuyamayacağını biliyor
tuttuğu güzelim ciltleri
onların yardımının dokunamayacağını da
sonunda kendini aklayabilecek kitabı yazmasına
ama bu akşam ola ki altındandır
gülümsüyor garip yazgısına
ve o özel mutluluğu duyuyor
bildiklerimizden aldığımız ve sevdiklerimizden
Jorge Luis Borges