27 Ağustos 2010 Cuma

Kaçış biçimleri


Geçtiğimiz yaz bütün malvarlığından kurtulup cüzdanındaki tüm parayı yakarak doğada göçebe yaşamaya başlayan ve hayatını talihsiz biçimde yitiren Chris McCandless'ın gerçek öyküsünü anlatan Jon Krakauer kitabı Yabana Doğru'yu yayımlamıştık; kitabı okumamış olanlar Into The Wild isimli beyazperde uyarlamasını belki hatırlarlar.

McCandless'ın kimi yönleri halen karanlıkta olan yaşam öyküsü bazı açılardan ele alındığında belli bir düzene sıkışmış halde yaşayan metropol insanı için ilham verici nitelikte, ancak vahşi doğada pusula, harita, hatta hayatta kalmaya dair yeterli bilgi sahibi olmadan inzivaya çekilmek McCandless'ın üzücü öyküsünün de işaret ettiği gibi oldukça tehlikeli sayılır. Krakauer'in kitapta tutturduğu ton McCandless'ı över ya da yerer nitelikte değil; bu açıdan hikayeyi romatikleştiren film uyarlamasının bir nebze daha 'taraflı' olduğunu söylemek mümkün.

Geçen hafta New Yorker'da yer alan üzücü bir haber üzerinden kitabı ve McCandless'ı yeniden düşündüm; haberde 29 yaşında İsviçreli bir kadının McCandless'ın içinde yaşadığı terk edilmiş otobüse ulaşmak için Teklanika Nehri'ni aştığı sırada sulara kapılıp boğulduğu, birkaç ay önce yine aynı amaçla yola düşen dört liseli gencin ise kaybolduğu ve uzun aramalar sonucu kurtarıldığı yer alıyor. Krakauer kitapta McCandless'ın yaz aylarında eriyen buzullar yüzünden iyice kabaran Teklanika Nehri'ni aşmaya çabaladığından ancak bunu başaramayınca kamp yaptığı noktada çeşitli nedenlerden dolayı güçsüz düşerek öldüğünden, sonbaharı bekleyebilse sakinleşecek olan nehri kolayca aşabileceğinden bahsediyor. İsviçreli kadının ölümü henüz gizemini koruyor; ilginç olan McCandless gibi bir figürün yarattığı çekim gücünün kendisi aslında, ne de olsa topluma ve kurulu düzene meydan okumuş olsa da bunun bedelini hayatıyla ödemiş biri McCandless. Yaşadığı otobüsün ziyaretçi akınına uğraması ilginç, bu noktayı görmek istemenin Pere Lachaise'de Jim Morrison'ın mezarını ziyaret etmekten farklı bir yanı olsa gerek. Belki de, sadece, başka türlü hayatların mümkün olduğunu anımsatıyor diye çekici geliyordur McCandless'ın otobüsü insanlara, ya da belki de doğanın kalbinde, "yaban" denilen bir yerlerde bile yaşamın fabrika çıkışlı bir otobüste sürdürülmesindeki tuhaf ironi. İroni her yeri kuşatmış durumda aslında, belki de çağın vazgeçilmez unsuru bu ama bizler henüz uyanmış değiliz. Kim bilir?

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder