30 Eylül 2013 Pazartesi

N-n-n

Woody Allen'ın son marifeti Blue Jasmine, şimdi vizyonda. Mavi Yasemin adıyla gösterilecek olduğunu not düşelim... Mavi Bir Demet Yasemen de olabilirdi gerçi, buna da şükür, en azından izleme fırsatı buluyoruz. (İroni değil, gayet ciddiyim.)

Rusya'da Kant'ın Arı Usun Eleştirisi eseri üzerine kopan bir bar kavgasında birbirine giren iki arkadaştan biri diğerini vurmuş. Yaralının durumunun iyi olduğu söyleniyor. Aman!

Beyoğlu Sahaf Festivali, Taksim'di, Tepebaşı'ydı derken nihayet başlıyor. Tepebaşı'nda.

Dünyanın ilk 'görünmez' gökdeleni için inşa çalışmaları başlatılmış. Nasıl oluyor derseniz oluyor işte.
Hayat tuhaf ve bir kitap kahramanını da anacak olursak: 'Gittikçe tuhaflaştıkça gittikçe tuhaflaşıyor!' Ne yazık ki biz Harikalar Diyarı'nda yaşamıyoruz; Alice'e selam olsun!

Marisha Pessl, blogunda Gündelik Felaket Teorileri'nin kapağına tam not vermiş. Tasarlayan, her zamanki gibi Nazlım Dumlu.

Bu haftanın notları biraz geç, biraz kısa, ama olsun... Bu hafta da böyle olsun. Cumaya telafi etmeyi umuyorum.

İyi haftalar dilerim.


26 Eylül 2013 Perşembe

Hikaye



Ben hikaye anlatıcısı değilim; resim yapan bir adamım. Ancak hikayelerin gücüne inanırım. Hikayelerin insanların gelişimine önemli bir katkıda bulunduklarına, onları uyardıklarına, büyülediklerine ve onlara ilham verdiklerine inanırım.

(Hayao Miyazaki, Midnight Eye söyleşisi. Miyazaki geçen hafta artık emekli olacağını ve çalışmaya son vereceğini açıkladı... Bugün günlerden Totoro.)




25 Eylül 2013 Çarşamba

Soru-cevap



Nelerden korkarsınız?

Karanlık tünellerden, örümceklerden, geceleyin Pasifik Okyanusu'nda boğulmaktan ve insan ruhundan - gerçi sonuncusu korkutmaktan çok heyecan veriyor bana.

Yazar olmasaydınız ne olurdunuz?

Özel dedektif.

Bu ara okuduğunuz güzel bir kitap var mı?

Louis Ferdinand Celine'in Gecenin Sonuna Yolculuk'u ve Mark A. Vieira'nın yazdığı Irvin Thalberg biyografisi.

(Elle dergisi sormuş, Gündelik Felaket Teorileri'nin müsebbibi Marisha Pessl yanıtlamış: anket defteri kıvamında gerçi ama Celine ve özel dedektifliğin hatrına...)







24 Eylül 2013 Salı

Tavan

Babamla sürdürdüğüm göçebe yaşantı dışarıdan bakana cüretkâr ve devrimci görünebilir ya, işin aslı başkaydı. Amerika’da eyaletler arasında karayolunda yolculuk eden nesnelere dair oldukça nahoş (ve hiç belgelenmemiş) bir Hareket Yasası vardır, delice ilerlese bile kişi aslında hiçbir şeyin olmadığını zanneder. Kişi B noktasına hep sonsuz bir düş kırıklığıyla, enerji ve fiziksel özelliklerde hiçbir değişim olmaksızın varır. Hatırlıyorum, geceleri bazen tavana bakar ve gerçek  bir şey, beni değiştirecek
bir şey olsun diye dua ederdim ve Tanrı, her seferinde baktığım tavanın kişiliğine bürünürdü. Tavana pencereden giren ay ışığıyla yaprakların gölgeleri vuruyorsa Tanrı büyüleyici ve şiirseldi. Tavan hafif yamuksa Tanrı dinlemeye meyilli demekti. Tavanın köşesinde solmuş bir su lekesi duruyorsa pek çok fırtınayı atlatmıştı ve benimkini de atlatacaktı. 

Tepedeki lambanın yanında gazete veya ayakkabıyla ezilmiş altı veya sekiz bacaklı bir şey varsa Tanrı, intikamcı demekti.

(Gündelik Felaket Teorileri, Marisha Pessl. Çeviren: Algan Sezgintüredi. Tavana bakıp kara kara düşünenlere selam olsun!)

23 Eylül 2013 Pazartesi

N-n-n

Geçen haftadan bu haftaya sarkan notlar: aşağıda.

Woody Allen'a Golden Globe: Bu yılki törende Cecil B. DeMiller özel ödülünü alacağı açıklanan Allen'ın geceye iştirak edip etmeyeceği henüz bilinmiyor. Golden Globe bir yana, Oscar'a 23 defa aday gösterilen (7 adaylığı en iyi yönetmen, 15'i en iyi özgün senaryo ve biri en iyi aktör dallarında) ve dört defa Oscar'ı almaya layık görülen Allen, ödüllere ve törenlere pek itibar etmemesi ile biliniyor. Hatta şöyle demiş: "Ödüllerin tamamı saçma. Diğerlerinin yargılarına itibar edemem çünkü bir ödülü hak ettiğimi söylediklerinde bunu kabul edersem beni ödüle layık görmediklerinde de hak etmediğimi kabullenmiş olurum." Ne demeli, hayat tavırla güzel sevgili okuyucu.

Sinemadan girmişken: Dave Eggers'ın Kral için Hologram (Hologram for the King) adlı romanı -ki kendisi yayın listemizde olup henüz çeviri safhasındadır- Tom Tykwer'in yönetmenliğinde beyazperdeye uyarlanıyor. Başrolde, Tom Hanks. (Jön var mı yok mu, bu meseleyi bir de Hollywood bazında tartışalım... Ya da kalsın, tartışmayalım. Tykwer'e lafım yok, o ayrı.)

Ünlü yazarların Instagram'ı olsaydı... Buzzfeed'e kalırsa yedikleri yemeklerin, kendilerinin ve kedilerinin fotoğraflarını çeker ve basmakalıp yorumlarla süslerlermiş. Katılıp katılmamak size kalmış. Hazır bu bahse girmişken duymayan varsa kalmasın; Jonathan Franzen geçtiğimiz günlerde Twitter'ı ve bu mecrada aktif olan yazarları epey eleştirdi, kendisine cevap Salman Rushdie'den geldi: "Biz (Margaret Atwood, Joyce Carol Oates, A.M. Homes, Nathan Englander'a birer mention) Twitter'da iyiyiz; sen fildişi kulenin tadını çıkart!"

Büyük Umutlar'a yeni uyarlama; yönetmen: Mike Newell. Alfonso Cuaron'un modern versiyonu için buraya; Francesco Clemente'nin bu versiyonda yer alan işleri ilginizi çekerse buraya. Cuaron'un Büyük Umutlar'ından bu kadar bahsetmişken bir de soundtrack bağlantısı verelim: burada.

Son olarak, uzaydan sesler... Dünya işlerinden bunalanlar için gelsin.


(Perşembe günü yorum bırakan okurlar: adreslerinizi info@sirenyayinlari.com'a yollamanızı rica ediyoruz.)

19 Eylül 2013 Perşembe

Soru



SoruGündelik Felaket Teorileri hakkında aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?

A. Marisha Pessl'ın 2006 yılında yazdığı romanın Türkçeye uyarlanmış adıdır.
B. Sadece bir roman değil; gerekli eserler listesi, konuyu anlatmaya yardımcı şekilleri ve bitirme sınavıyla birlikte kendi müfredatını oluşturan tam teşekküllü bir hayat dersidir.
C. Sadece bir roman ve gerekli eserler listesi, konuyu anlatmaya yardımcı şekilleri ve bitirme sınavıyla birlikte kendi müfredatını oluşturan tam teşekkülü bir hayat dersi değil; aynı zamanda içinden kitaplar geçen bir kitaptır (kitap içinde kitap x ∞.)
D. Sadece bir roman; gerekli eserler listesi, konuyu anlatmaya yardımcı şekilleri ve bitirme sınavıyla birlikte kendi müfredatını oluşturan tam teşekkülü bir hayat dersi ve aynı zamanda içinden kitaplar geçen bir kitap (kitap içinde kitap x ∞) değil; olağan akışı içinde sayısız gizem ve drama ile yüklü yaşama dair kurmaca bir eserdir.
E. Bambaşka bir şeydir.

(Yorum (adsız olmamak kaydıyla) bırakan beş okurumuzun adresine doğrudan teslim: Gündelik Felaket Teorileri. Kendi şıklarınızı oluşturmanız için... Hadi!)



18 Eylül 2013 Çarşamba

Düşün


 Çoğu insan hasetle bahseder ‘Duvardaki Sinek’ten. Onun özelliklerine, neredeyse görünmez olup aynı zamanda belirli bir grubun sırlarına ve sohbetlerine kulak kabartabilmesine gıpta ederler. Buna karşın, Hannah’daki ilk altı, belki yedi öğleden sonra boyunca Duvardaki Sinekten öteye geçmemekle birlikte bu tür görünmezliğin epey çabuk ortadan kalktığını rahatça söyleyebilirim. (Aslında sineklerin benden
daha fazla dikkat çektikleri öne sürülebilir çünkü her zaman birileri bir gazete veya dergiyi rulo yapıp sinek kovalamaya kalkışır ki Hannah’nın beni sohbetlere katmaya yönelik -ve küçümsenmekten daha utanç verici bulduğum- sarsak girişimleri haricinde kimse böyle bir şey yapmadı.)

(...)

"Sonuçta büyük veya küçük, insan olduğunu düşündüğü kişi olur. Bazı insanların nezleye veya
felaketlere bunca meylinin nedeni budur. Bazılarının su üstünde dans edebilmesinin de.”

(Gündelik Felaket Teorileri, Marisha Pessl. Çeviren: Algan Sezgintüredi. Kelebek mi, duvardaki sinek mi? İşte bütün mesele bu.)

17 Eylül 2013 Salı

Kitap



Yaşam kocaman bir 'şimdi'den öte değildir; dün tozlu raflara, yarın ise koca bir bilinmeze aittir. Zihin, birikim, yahut önsezi birer dayanak olabilir... Gözlere de epey kıymet biçilir ama, gözler çoğu zaman ezbercidir. Yanıltıcı oldukları, geçmişten bugüne, edebiyattan felsefeye uzanan pek çok eserde belirtilmiştir.

Depremden, selden ya da elim bir kayıptan daha derin ve olağan suretler takınmış felaketler çörekleniverir yaşamın ortasına... Ancak yaşamak için bunları görmezden gelmek gerekir. Suyun içine düşene değin her an çatırdayabilecek incecik bir buz tabakasının üzerinde yürüdüğümüzü değil, bilmemiz gereken her şeyi bildiğimizi, hayatımızın kendi kontrolümüzde olduğunu varsaymamız gerekir. Ânın katmanları tarafından sarmalanınca, bu ince buzun üzerinde yürüme mesaisi gayet coşkulu olabilir. Korkulanlar başa geldiğinde bile coşku, insana o kadar uzak değildir; ne de olsa hayatın yegâne gerçeği değişimdir. Bunu söyleyebilmek için birkaç dünya klasiği okumuş olmak (ya da bir kelebekle karşılaşmak) yeterlidir.

Bilmemiz gerekenlerin tümü yazılıdır kitaplarda. Onları okumuş olmak, bilmemiz gerekenlerin tümünü bildiğimiz anlamına gelmeyebilir. Feleğin alengirli cilveleri karşısında türlü silah kuşanmak mümkündür; bilgi, bu silahlardan olabilir. Silahların güven tesis edeceğine ise ancak bilgisizler inanabilir.

Gündelik Felaket Teorileri, kitaplarla beslenen bir kitap. Othello'dan Moby Dick'e, Cesur Yeni Dünya'dan Karanlıkta Kahkaha'ya uzanarak kendi öyküsünü anlatan, kurmacayı kurmacayla harmanlayan, hayatın acı tatlı açılımlarını bildiğince karıştıran... Harvard öğrencisi Blue van Meer'in öyküsü bu, adını bir kelebekten alan Blue'nun öyküsü.... Belki görmeyen gözlerin, belki de görmeyi öğrenmenin romanı.

Okunmuş ve okunacak sayısız kitabın ve kurmacanın sınırsızlığından güç alan, kendi okuma listesini oluşturan ve hayatın bilinmezlerine omuz silkmeyi başaran Gündelik Felaket Teorileri, yaşam sınavında tekleyen bir kahramanın kitaplar, alıntılar, dipnotlar ve şekillerle desteklenen, ders niteliğindeki macerası - bitti sanıldığında yeniden, yepyeni bir bölümle başlayan, temiz bir sayfa açan.

Gündelik Felaket Teorileri, şimdi, tüm kitapçılarda.

(Görsel, Paul Villinsky'ye ait.)