Babamla sürdürdüğüm göçebe yaşantı dışarıdan bakana cüretkâr ve devrimci görünebilir ya, işin aslı başkaydı. Amerika’da eyaletler arasında karayolunda yolculuk eden nesnelere dair oldukça nahoş (ve hiç belgelenmemiş) bir Hareket Yasası vardır, delice ilerlese bile kişi aslında hiçbir şeyin olmadığını zanneder. Kişi B noktasına hep sonsuz bir düş kırıklığıyla, enerji ve fiziksel özelliklerde hiçbir değişim olmaksızın varır. Hatırlıyorum, geceleri bazen tavana bakar ve gerçek bir şey, beni değiştirecek
bir şey olsun diye dua ederdim ve Tanrı, her seferinde baktığım tavanın kişiliğine bürünürdü. Tavana pencereden giren ay ışığıyla yaprakların gölgeleri vuruyorsa Tanrı büyüleyici ve şiirseldi. Tavan hafif yamuksa Tanrı dinlemeye meyilli demekti. Tavanın köşesinde solmuş bir su lekesi duruyorsa pek çok fırtınayı atlatmıştı ve benimkini de atlatacaktı.
Tepedeki lambanın yanında gazete veya ayakkabıyla ezilmiş altı veya sekiz bacaklı bir şey varsa Tanrı, intikamcı demekti.
(Gündelik Felaket Teorileri, Marisha Pessl. Çeviren: Algan Sezgintüredi. Tavana bakıp kara kara düşünenlere selam olsun!)
Çok güzelmiş.
YanıtlaSil