17 Temmuz 2014 Perşembe

Kalanlar



Laurie Garvey, Vecd Günü’ne* inanacak şekilde yetiştirilmemişti. Aslına bakarsanız, bir şeylere inanmanın saçmalığı dışında hemen hemen hiçbir şeye inanmayacak şekilde yetiştirilmişti. Çocuklarının henüz çok küçük oldukları ve Katolik, Yahudi ya da Üniteryen arkadaşlarının yanında kendilerini bir şekilde tanımlamaları gerektiği günlerde, Biz bilinemezciyiz, derdi onlara. Tanrı var mı, yok mu, bilmiyoruz, kimse bilmiyor. Bildiklerini söylüyor olabilirler ama aslında bilmiyorlar.

Vecd Günü’nün bahsini ilk kez üniversite birinci sınıfta, Dünya Dinlerine Giriş adlı derste duymuştu. Profesörün anlattığı hadise ona şaka gibi gelmişti; kıyafetlerinden sıyrılıp evleri ve arabalarının tavanları üstünde yükselerek gökyüzünde İsa’yla buluşmaya giden Hıristiyanlar ve o esnada ağızları bir karış açık halde kalakalan ve tüm bu iyi insanların nereye kaybolduğuna şaşan diğerleri. Ders kitabında “milenyum öncesi muafiyetçilik” ile ilgili bölümü okuduktan sonra bile arkasında yatan öğretiyi bir türlü kavrayamamıştı; kıyamet, Deccal ve Mahşerin Dört Atlısı hakkındaki tüm o saçmalıklar... Onun nazarında duvar halıları kadar ucuz bir dini zırvalıktı Vecd Günü; kızartmayla beslenen, çocuklarını pataklayan ve sevgili Tanrı’larının AIDS’i eşcinselleri cezalandırmak için gönderdiği teorisine inanmakta hiç güçlük çekmeyen insanlara çekici gelecek cinsten bir fantezi. Üniversite yıllarının ardından, havaalanında ya da trende Geride Kalanlar** serisini okuyan birini gördüğünde okuyacak daha iyi bir kitabı, dünyanın sonunu hayal etmekten daha iyi bir meşgalesi olmayan
o zavallı budalaya acırdı.

Sonra olanlar oldu. İncil’in kehaneti, en azından kısmen gerçekleşti. Dünyanın dört bir yanında insanlar sırra kadem bastı, milyonlarca kişi, aynı anda. Antik çağdan kalma tevatürlerden -Roma İmparatorluğu döneminde dirilen ölü vakası gibi- değildi bu; Joseph Smith’in New York eyaletinin kuzeyinde bulduğu
altın levhalar veya bir melekle sohbeti misali, kendi ülkesinde türemiş bir terane de değildi. Gerçekti. Vecd Günü Laurie’nin yaşadığı kasabayı vurmuş ve birçokları gibi en yakın arkadaşının kızı da, Laurie bizzat onların evinde olduğu sırada ortadan kaybolmuştu. Tanrı Laurie’ye alev alev yanan bir açelyadan seslenseydi hayatına müdahalesi bu kadar bariz olmazdı doğrusu.

Gelgelelim Laurie, gün gibi ortada olan gerçeği haftalarca, aylarca inkâr etmeyi başarmış, kuşkularına bir can simidi gibi sarılmış ve “Ani Yolculuk” denen bu hadiseye yol açan şeyin bilinmediğinde ısrar ederek olayı araştıran bağımsız idare heyetinin raporu yayımlanana dek herhangi bir hükme varmamaları konusunda halkı uyaran bilim adamlarının, uzmanların ve siyasetçilerin sözlerini çaresizce yineleyip durmuştu.

“Bir trajedi yaşandı,” diye tekrarlıyordu uzmanlar. “Benzer bir hadiseydi fakat Vecd Günü değildi.”
Şaşırtıcıydı ama bu iddiayı en ateşli biçimde savunanlardan bazıları, 14 Ekim’de kaybolanlardan -Hindular, Budistler, Müslümanlar, Yahudiler, ateistler, animistler, homoseksüeller, Eskimolar,
Mormonlar, Zerdüştler ve başka her ne idilerse- birçoğunun İsa’yı kurtarıcı olarak kabul etmediğini nazara alan Hıristiyanlardı. Onlara kalırsa bu, rasgele toplanmış bir hasattı, oysa Vecd Günü asla
rastlantısal gelişemezdi. Vecd Günü’nde sapla samanın ayrılması, inananların ödüllendirilip geride kalanların uyarılması gerekirdi. Ayrım gözetmeyecek bir Vecd Günü, Vecd Günü falan olamazdı.
Kafa karışıklığına teslim olmanız, ne olup bittiğini bilmediğinizi kabullenmeniz işten bile değildi. Ama Laurie biliyordu. Yüreğinin derinliklerinde, ta en başından beri biliyordu. Geride kalmıştı. Herkes geride kalmıştı. Tanrı’nın karar sürecinde dinleri göz önünde bulundurmamış olması bir şey değiştirmiyor, hatta işleri daha da beter hale sokuyordu. Şahsen reddedilmiş oluyorlardı bu durumda. Yine de Laurie bunu görmezden gelmeyi ve zihninin kasvetli bir oyuğuna, her günün her dakikasını bunalımda geçirmemek için günün birinde öleceği malumatını gizlediği, insanın kafa yormaya dayanamadığı konulara ayırdığı bodrum katına kaldırmayı tercih etti.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
* Kıyamet kopmadan yedi yıl önce Tanrı’nın sadık kullarını cennete alacağı ve
geride kalanların Büyük Sıkıntı tabir edilen zorlu süreçte dünya üzerinde bırakılacağına
yönelik Hıristiyan inanışı.
** Left Behind: Tim LaHaye ve Jerry B. Jenkins’in, muafiyetçi bakış açısından kıyamet
gününü anlatan on altı romanlık dizisi. (ç.n.)

(Kalanlar, Tom Perrotta. Çeviren: Berrak Göçer. HBO'da yayımlanan uyarlama, ağır başladı ve üçüncü bölüm itibariyle rehavetinden kurtulacakmış sinyali verdi, ama TV bu, ne olur bilinmez. Kitabın, uyarlamayı anlamlandırmada temel olmakla beraber, olay akışı ve karakterler açısından derin farklılıkları var, onu da belirtelim.)

1 yorum: