28 Eylül 2012 Cuma

N-n-n




N-n-notlar

14 Ekim'e değin sürecek olan Beyoğlu Sahaf Festivali başladı. Neyle karşılaşacağınızı bilemezsiniz derim, es geçmeyin. 11.00- 23.00 arası açık. Tepebaşı'nda.

Bir zamanlar kartpostal yollamak diye bir adet vardı. Artık çeşitli sms teknolojileri mevcut; ama seyahate çıkanın dostlarına kartpostallar göndermesinin beklendiği zamanlarda bunları yazmanın da bir adabı olurdu. (Sevgili X, Y çok güzel bir şehir, keşke burada olsaydın, Sevgiler, Z. - çeşitlemeler mevcut elbette, ancak genelde bu minvalde.) Jack Kerouac, kartpostallarını da diğer tüm metinlerini yazdığı gibi spontane kurgulamış, mesela şuna bakın bir, Kerouac'tan editörüne gidiyor, mesaj gayet kısa ve net: Böö!

Kerouac demişken, yazarın ölümü ardından New York Times'da yayımlanan makalede Joseph Lelyveld Kerouac'ın yaklaşımını şöyle anlatmış: "Olabildiğince sponatne yazmaktı metodu, koca bir rulo teleks kâğıdını makineye takmak ve bölünmeyen, tek bir sayfa üzerinde öyküsünü anlatmak. Elde ettiği şeyi editörüne göndermek için yeniden yazar, ama asla düzeltme yapmazdı; düzeltme yapmayı yalan söylemenin bir biçimi gibi görüyordu."

Kerouac'tan bir serbest çağrışım dalgasıyla James Franco'ya uzanalım; her taşın altından çıktığından değil, Ginsberg'ü canlandırdığı Howl'u anımsadık diye, her taşın altından çıkıyor ya, o ayrı. Franco, bu aralar farklı edebi projelerle meşgul - William Faulkner'in başyapıtı Döşeğimde Ölürken'in beyazperde uyarlamasıyla, örneğin. Franco hem yönetmen koltuğunda oturuyor hem de eseri senaryolaştıran kişi olarak geçiyor. Döşeğimde Ölürken'in yeni baskısı hazırlanıyormuş İletişim Yayınları tarafından; bunu da duyurmuş olalım bu vesileyle.

Sonbaharın yankı uyandıracak kitapları arasında bir rock yıldızının anıları da var. Neil Young'ın Waging Heavy Peace'inden söz ediyorum... Keith Richards'ın Life'ını aşar mı bilmiyorum ama beklentiler yüksek. Bu mevzu ilginç; notlarımı toparladığımda fazlasıyla subjektif bir yazı ile karşınızda olacağımı ve rock yıldızlarının biyografi çıkışlarını özetleyeceğimi umuyorum.

Bu kitap vaktinde epey patırtı koparmıştı, şimdi Türkçede. Gözden kaçmasın: Logicomix.

Pussy Riot'ın başına gelenleri takip etmişsinizdir herhalde. Feminist Press, grup üyelerinden mektuplarla Yoko Ono, JD Samson, Johanna Fateman, Karen Finley, Justin Vivian Bond ve Eileen Myles tarafından desteklenen bir e-kitap hazırlığında. Kitabın altbaşlığı enteresan: Özgürlük için Punk Dua. Punk demişken, yukarıdaki görsele dikkat, The Guardian'ın  punk posterleri arşivinden - sanatçı Linder Stirling. Buzzcocks derken... Kapı Birden Vuruldu! Çıktı, evet çıktı!

Hafta sonunda dinlenmek gerekir - adettendir. İyi tatiller!










27 Eylül 2012 Perşembe

Yara




Origami cerrahı Antonio, Merced de Papel'in keskin köşeleri yüzünden yaralanan ilk erkekti. Kâğıt yırtıp katlamakla geçirdiği onca yıl boyunca hiçbir projesi Merced de Papel'in ellerinde bıraktığı kâğıt kesikleri kadar derin yaralar açmamıştı.   

(Kâğıt İnsanlar, Salvador Plascencia. Çeviren: Begüm Güzel.)

26 Eylül 2012 Çarşamba

Sevda


Soru: Umberto Eco diyor ki: "Yazmak illa bir kağıt parçasına kelimeler dökeceğiniz anlamına gelmez. İnsan yürürken ya da yemek yerken de yazabilir." Sizin yazma süreciniz de böyle mi?

Plascencia: Keşke. Koşuya çıktığım sırada aklıma birkaç kelimenin ya da bir resmin düştüğü oluyor ama o kadar. Yavaş yazıyorum. yavaş. Kâğıt üzerinde çalışmam gerekiyor. Şemalar çiziyor, kelimelerle oynuyor, haritalar karalıyorum. Çoğu söze dökülmeyen karalamalar gerçi ama kâğıt üzerinde çalışıyorum.

(Salvador Plascencia, Nashville Review söyleşisi. Dün bıraktığımız yerden devam etmiş ya da düne parantez açmış olduk. Kâğıt İnsanlar demişken, kitap hakkında Melisa Kesmez imzalı nefis bir yazı var burada, Radikal Kitap'tan, başlığa ayrıca dikkat: "Kâğıt da sevdaya dâhil." Görsel, Peter Callasen'e ait - Co-op aracılığıyla, diğer işlerini incelemek isterseniz buraya.)

25 Eylül 2012 Salı

Garip!



Tuhaf zamanlar vesselam; geceleri duyulan ürkütücü sesler mi dersiniz, 2012 felaket senaryoları mı, orasına siz karar verin, ancak hayatın dinmek bilmeyen parazit sesleri eşliğinde yaşandığını söylemek yanlış olmaz sanıyorum - öyle ki aslolanı duymak için tüm bu biteviye gürültüyü ayıklamak şart.

Geçen hafta Guardian'da bir haber okudum; haber, Lady Gaga'nın son albümünü kaydederken çırılçıplak olduğunu ve bunu -bu habere konu olmak için değil- yaratıcılığını bütünüyle salıvermek için yaptığını ima ediyor ve yazarların bu konuda çekimser kaldığını belirtiyordu. Guardian'a göre en cüretkar yazarlar pijamaları içinde yazmaktan öteye geçmiyormuş, örn. George Orwell. (Parazitten boşuna bahsetmemişiz, parazit her yerde, her an mevcut, sadece gece 1.00'de viral bir fenomen kılığında rastlanmıyor kendisine.) Yazarın çalışırken nasıl giyindiği pek ilginç değil bana kalırsa, yazarın cüretini de giyim tercihleri üzerinden değerlendirmek biraz saçma; ama bu yazı vesilesiyle ayakta yazan isimleri tarama şansım oldu ki masa başında saatler geçiren biri olarak, bu beceriyi kıskanmadığımı söylemem güç. Örneğin Philip Roth'un volta atarak yazdığı ve her sayfa için ortalama yarım mil katettiği söyleniyor ki, ne diyelim etkileyici, gerçekten çok etkileyici. Ayakta yazan yazarlardan bazıları şöyle: Ernest Hemingway, Vladimir Nabokov, Lewis Carroll, Thomas Wolfe. (Bu liste tartışmaya açık aslında; Nabokov ve Wolfe'un oturarak yazdıkları da biliniyor.) Ayakta yazmak nasıl oluyor derseniz türlü metod mevcut ancak buna karşın Truman Capote'nin her zaman yatarak yazdığını ve kahvesiyle sigarasının olmazsa olmazları olduğunu belirterek ayakta yazanlara meydan okuyan bir parazit salalım bari evrene, o kadarı da bize düşsün artık.

Günde altı saatten fazla oturmanın ölümcül olabileceğini duydunuz mu peki? Öyleymiş. Şu ayakta yazı meselesini yeniden değerlendirmek gerek. Öte yandan, Melville House, fazla giyinik olmayan yazar resimleri derlemiş, merakınızı uyandırdıysa buraya buyrun. 

(Yukarıdaki görselde çıplak bir Hemingway gazete okuyor, altta ise Capote, görünüşe bakılırsa yazmak için uyguladığı metoda dinlenirken de başvuruyor.)






24 Eylül 2012 Pazartesi

El bombası


Etgar Keret haftaya İstanbul'da, daha evvel duyurmuştuk hatırlarsanız. ITEF kapsamında şehre gelecek olan yazarı, en yeni öykülerini kapsayan son kitabı Kapı Birden Vuruldu da karşılayacak. Tekrar edelim -zira küçük bir değişiklik var programda- Keret'in etkinliği 2 Ekim Salı günü Cezayir Restoran'da. Keret, Hakan Günday ve Elif Bereketli ile laflayacak. Keret takipçilerini bekliyoruz; buyrun gelin ve hem tuhaf hem de son derece sarsıcı ve şaşırtıcı öyküler yazan bu ilginç figür ile sohbete siz de katılın.

Kapı Birden Vuruldu, Keret'in en yeni öykülerini kapsıyor; bu açıdan Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü'nden, Buzdolabının Üstündeki Kız'dan ya da Nimrod Çıldırışları'ndan biraz farklı. Yazar biraz daha olgun, anlattığı öyküler biraz daha karanlık. Keret öykülerinin tümünde olduğu gibi, bunlarda da her an her şey gerçekleşebiliyor; mizah, ironi ve hüzün, beklenmedik biçimlerde iç içe geçiyor. Fazla tüyo vermek istemiyorum ama şahane bir koleksiyon bu, yazarın gelişimini irdelemek için de uygun - bu vurucu öyküler eşliğinde şehre gelip kendi öykülerini dillendirecek olan Keret'i, yeni kuşak edebiyatın en ilginç seslerinden birini kanlı canlı görme fırsatını da kaçırmayın diyelim.

Bu arada Aykut Ertuğrul, Sabit Fikir'in eylül sayısı için şahane bir Nimrod Çıldırışları incelemesi kaleme almış; Ertuğrul, Eşek Şakasından Yapılma Öyküler başlıklı yazıda, "Gerçeklerden yapılma minik el bombalarını andırıyor Nimrod Çıldırışları öyküleri, Quentin Tarantino filmleri gibi,"diyor. Bu benzetme cuk oturuyor, bize daha fazla laf düşmez.

Kapı Birden Vuruldu, ABD'nin saygın yayınevlerinden FSG tarafından yayımlandı bir süre önce, pek çok da etkinlik yapıldı kitabın şerefine, Miranda July'dan tutun Jonathan Safran Foer'e, Gary Shteyngart'tan Ira Glass'e pek çok mühim figür, çeşitli okuma ve sohbetler için Keret'e eşlik etti. Keret'e ve Keretseverlere hitaben hazırlanan tumblr sayfası Something out of Something de epey ilginç bu arada, hazır bahis konusuyken es geçmeyelim. 

Yoktan bir şeyler yaratmak için bir şeyler uydurmak gerekir. Ama bir şeylerden bir şeyler yaratıyorsanız eğer, zaten orada olan bir şeyi, örneğin bir hissi alıp anlatıya çeviriyorsunuzdur. Edebiyat, doğası gereği buluşlar yapmaya değil, zaten var olanı dillendirmeye meyillidir. İyi bir kitap okuyorsanız eğer, okuduklarınızın uydurma olduğunu düşünürken bulmazsınız kendinizi; aksine, "Bahsettiği şeyi biliyorum," dersiniz. 

İyi haftalar!

(Görsel, Keith Haring. Pasaj, Words without Borders söyleşisinden alıntı.)




21 Eylül 2012 Cuma

Nnn...


N-n-notlar

Şahane bir kitap, kaçırmayın: Mutlu Moskova - Andrey Platonov. (Metis, Çeviren: Günay Çetao Kızılırmak.)

Burada Grinin Elli Tonu konuşuladursun, Salman Rushdie'nin otobiyografisi Joseph Anton, sonunda -yurtdışında- yayımlandı. Rushdie, kitapta hakkında ölüm fetvası verilen günlerden başlayarak hayatını masaya yatırıyor. Joseph Anton da kimin nesi derseniz söyleyelim, yazarın polis koruması altındayken seçtiği takma isim olan Joseph Anton iki edebiyatçıya, Anton Çehov'a ve Joseph Conrad'a selam çakıyor. Bu arada Rushdie'nin başyapıtı Geceyarısı Çocukları geçtiğimiz günlerde Can Yayınları tarafından yeniden yayımlandı, hatırlatmış olalım. Çeviren: Aslı Biçen.

Merak uyandıran otobiyografiler olduğu gibi, merak uyandırmayanlar da var elbette. Arnold Schwarzenegger'in terminatörlükten valiliğe ve daha kim bilir nerelere uzanan yaşam macerasını kapsayan otobiyografisi Total Recall (!) yakında raflarda olacakmış örneğin. Tanıtım videosundaki mimikler gayet fena, ötesine yorum yapmayayım. Bir Philip K. Dick öyküsünden (Philip K. Dick için bkz. 6.45) uyarlanan aynı adlı filmi hatırlarsınız sanıyorum. Mars, mars diye inleyen bir Arnold kalmış benim aklımda, ama Philip K. Dick var işin içinde, unutmamak gerek.

Blogspot'tan iyi olmasın, Tumblr güzel mecra. Sirenin Sesi'nin de bir Tumblr sayfası var ama bir süredir atıl duruyor; yakında tekrar hareketlenecek, onu duyuralım bu vesileyle. Tumblr demişken, kahvenizin yanına gidecek müzik arıyorsanız buraya buyrun. Fazlasıyla karışık.

Jose Saramago, bu genç romancı hakkında, "İnsanın onu dövesi geliyor," demiş. Bu yoruma katılmadığımı belirteyim ama Gonçalo M. Tavares'in Kudüs'ü ilginç bir kitap - Kırmızı Kedi'den. Bu arada Saramago'nun gençliğinde yazdığı ve hiç yayımlanmamış olan romanı Çatıdaki Pencere, ölümünden sonra eylül ayı itibariyle raflarda, henüz okumadım ama ilgiye şayan - Kırmızı Kedi'nin yayımladığı romanın çevirisi, Tavares'in Kudüs'üne de imza atan Pınar Savaş'a ait.

Sinemada çağ edebiyat uyarlamaları çağı... Tolkien'in Hobbit'inden uyarlanan Peter Jackson filmi 14 Aralık'ta vizyona girecek gibi görünüyor mesela. Bu hafta yeni bir tanıtım filmi yayımlandı ama filmin websitesi, size kendi karakterlerinizle kendi tanıtım filminizi yaratma fırsatı veriyor. Baştan sona değil, sonunu istediğiniz karaktere göre değiştirebiliyorsunuz. (Bu arada nota not: Kitapların doğumgünleri varsa eğer, Hobbit bugün 75 yaşına basıyor. 1937'deki ilk edisyona göz atmak için buraya.)

Filmekimi programı açıklandı - Yaz resmen sona erdi!  Blog yazarınız -Haneke, Gondry, Szabo ve diğerleri bir yana- Ai Weiwei: Asla Pişman Olma'yı merakla bekliyor. Cem Altınsaray'ın Film Ekimi önerileri için buraya buyrun. Çekme Kaset'in önerileri ise burada. Alternatif bir liste de Biletsiz'de yer alıyor.

Time Out'un çevrim içi edebiyat dosyasını gördünüz mü?

Hafta sonunda dinlenmek gerekir - adettendir. İyi tatiller!








20 Eylül 2012 Perşembe

Sohbet


Yukarıdaki videoda Etgar Keret, Paul Auster gibi poz vermeye çalışınca Doğu Alman porno yıldızlarına benzediğinden, evine çekim yapmaya gelen gazetecilerin ona hikaye yazar gibi yapmasını söyleyip poz verdirdiğinde çektiği çileden ve sosyal hayattaki hipotezlerden bahsediyor.

Keret, İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali kapsamında 2 Ekim akşamı İstanbul'da olacak; Carl Johan Vallgren, Hakan Günday, Aslı Tohumcu ve Khalil Bendib ile katılacağı sohbette otosansürden ve şairin ehliyetinden bahsedecek. Keret'in öykülerini seviyorsanız bir de kendisini dinleyin diyoruz, başka da bir şey demiyoruz... Şehir ve Korku temalı ITEF hakkında bilgi için buraya buyrun.

Keret'in yeni kitabı Kapı Birden Vuruldu, arayı fazla açmadan, ekim ayında raflarda.


19 Eylül 2012 Çarşamba

Yok!




... hastabakıcıya kız mı erkek mi, diye sordum. Kız olduğunu söyleyince başımı çevirdim ve ağladım. 'Pekâlâ,' dedim, 'kız olduğuna memnunum. Umarım aptalın teki olur: Bu dünyada bir kızın başına gelebilecek en iyi şey, güzeller güzeli bir budala olmaktır.'*
"Gördüğün gibi, bana artık her şey berbat, altüst olmuş gibi geliyor," diye sürdürdü sözünü, büyük bir inançla. "Herkes aynı fikirde - en ilerlemiş insanlar bile. Bense biliyorum. Gitmediğim yer, görmediğim, yapmadığım şey kalmadı." 

(Muhteşem Gatsby, F. Scott Fitzgerald. Çeviren: Püren Özgören, Everest. Orijinal pasaja şurada rastladım, Sylvia Plath'e ait Gatsby nüshasından alınma olduğu söyleniyor; Plath, yukarıdaki satırların altını çizmiş, bir alt paragrafın yanına ise bir not düşmüş: "Can Sıkıntısı!" Çizimler Plath'e ait; ayakkabılar -yanılmıyorsam- Can Yayınları'nın Sırça Fanus edisyonunda, sonsözde de yer alıyor. Sırça Fanus'u okuyanlar Esther'in fizik problemleri karşısında çektiği sıkıntıyı, A noktasından B noktasına belli bir hız ve ivmeyle gidilmesinin hesaplanması gerektiği sırada hep  'Ya yola bir inek çıkarsa?' diye düşünerek probleme odaklanamadığından yakındığını anımsarlar sanıyorum. Altta inek, bütün teklifsizliğiyle, yine Plath'in kaleminden.)