29 Eylül 2014 Pazartesi

Hız

"Gelecek, henüz gerçekleşmemiş olan geçmiştir."*

A noktasından B noktasına değin, belli bir mesafeyi, sabit hızla koşan koşucunun ne kadar zamanda tamamlayacağını hesaplamak, kümes ya da havuz problemleri gibi, ilkokul müfredatına giriyor.

Ya sayfa sayısı belli olan bir kitabı ne kadar zamanda okuyacağınızı hesaplamak? Kitaba, içinde bulunduğunuz halet-i ruhiyeye, okuduğunuz sırada çevrenizde gelişen olaylara bağlı olarak değişir elbette ya, şimdi, bunu yazdığım sırada, Sylvia Plath'in Sırça Fanus'unun kahramanı Esther Greenwood'un A noktasından B noktasına gitme konulu problemler karşısında hep afalladığından, durup durup 'ya yola bir inek çıkarsa, o zaman ne olacak?' diye düşündüğünden bahsettiği pasajı anımsadım. Kitap okumak -ki soluk soluğa bir yarış değil, keyif amaçlı bir eylemdir- insanı bulunduğu yerden alıp bir başka düzleme taşıma potansiyeli barındırsa da, kronometreyi çalıştırıp gaza bastığınız bir araba yolculuğuna, ancak yolda karşılaşabileceğiniz türlü sürpriz bakımından benzeyebilir.

Geçen hafta Guardian'da yer alan bir yazının başlığıydı: 'Üç saat içinde bir roman okuyabilir misiniz?' Yazar, Spritz adlı bir uygulama yardımıyla Joshua Ferris'in önümüzdeki aylarda yayımlayacağımız kitabı To Rise Again at a Decent Hour'u üç saatte okumak üzere bir deney yaptığını anlatıyor, yazısını bu uygulamanın roman okumakta etkin olmadığını söyleyerek bağlıyordu. 

Emoji ile yeniden yazılan Moby Dick, Google Ads vasıtasıyla 'zenginleştirilen' Amerikan Sapığı, Smithsonian'ın hareketli gif'lere dönüştürdüğü kitap illüstrasyonları gibi, okuma deneyimlerini içinde yaşadığımız çağın teknolojilerince dönüştüren vakalardan daha evvel bahsettim; kanımca, bunlar, birtakım 'endüstri' ulemalarının kestiği basılı kitap ölecek yollu ahkamlarından daha somut, daha derin hadiseler - her biri, kitap okuma deneyiminin geleceği bir yana, bizim tam da şu anda, ne halde olduğumuzu, dünya algımızın ne yönde geliştiğini ortaya koyuyor. Üzerinde adlarımızın yazılı olduğu kolaların, nutella kavanozlarının peşine düştüğümüz, bileklerimize taktığımız cihazlarla kaç saat uyuduğumuzu, kaç kilometre yürüdüğümüzü ölçtüğümüz ego odaklı bir tüketim ve çoklu ortam çağında, kültürel üretim de bizim suretlerimizi, belki de hızla tüketim telaşıyla tükenişimizi yansıtıyor. 

Üç saat içinde bir kitap okumak mümkün mü gerçekten? Bir sayfada geçirdiğiniz süre ortalama 3 dakika olsa üç yüz sayfa için dokuz yüz dakikaya ihtiyacınız var, o da on beş saat eder. Guardian'da bahsedilen Spritz adlı uygulama, e-okuyucunuzun açtığı sayfada belli başlı harfleri renkli olarak göstermek vasıtasıyla kelimenin tamamını okumadan anlamanızı sağladığını, böylelikle zamandan tasarruf edebileceğinizi iddia ediyor. Bir kitabı, üç saat içinde değil bir saat içinde de okuyabilir, üç saatlik bir filmi, hızlı gösterime alarak yarım saatte izleyebilirsiniz, 'tasarrufun' sonu yok tabii. Woody Allen'ın o pek bilinen esprisindeki gibi, hızlı okuma teknikleriyle Savaş ve Barış'ı okuyup olaylar Rusya'da geçiyordu demekten öteye geçemeyebilirsiniz. Hızı artırabilir, hızlandıkça hızlanabilir, sayfalardan fırtına gibi geçebilirsiniz... Işık hızıyla kitap okuyup kalan vaktinizde doya doya dizi izleyebilirsiniz mesela, kaldı ki ne yardan geçerim ne serden düsturuyla türlü şey başarabilir, hayatınızın metnine başarı olarak kaydedeceğiniz üst başlıkları sıralar, hızınızın yarattığı tatlı baş dönmesiyle daha, daha hızlı hamleler için kendinizi parçalarken yaptığınız ihlalleri, yolda hızla ezip geçtiklerinizi fark etmeyebilirsiniz. Bir an evvel doldurmak için çırpındığınız sayfaların esasında boş olduğunu ama kaldırdığınız tozdan ve dumandan görünmediğini, işte onu dahi anlamayabilirsiniz. 

Sayfayı hızla aşağı kaydırabilme hırsıyla tükettiğiniz, esasında sizin hayat hikayeniz; yazarı sizsiniz.
Kimselerin vakti yok mu peki gerçekten, bu sürat, bu bana her şey mübah çağında bir an durup ince şeyleri anlamaya? Pragmatist, pragmatistlerin pek sevdiği bir atasözüyle karşılık verecektir: Vakit nakittir.

Hızınızdan bağımsız, hayatınız anbean tükendiği sırada sayfaları tüketirken şairden yana mı, yoksa pragmatistin tarafında mısınız, kararınızı verin. 


(Alıntı, Dubravka Ugresiç'in Okumadığınız İçin Teşekkürler adlı kitabından; çeviren: Gökçe Metin. Habere bir de buradan bakalım öyleyse: Okumak için yalnızca dört saatiniz var.)



1 yorum:

  1. şu yazıyla birlikte yeniden ve yeniden: bu blogu ve yazarını pek seviyorum.

    YanıtlaSil