22 Eylül 2014 Pazartesi

Beyin

"Tabii ki yumurta yedim," dedi Alice doğru sözlü bir çocuk olarak, "ama biliyorsunuz küçük kızlar da yılanlar kadar çok yumurta yerler."*

Geçen hafta, edebiyat üzerinden bir beslenme gündemi oluştu, takip etmişsinizdir; Elif Şafak, eline aldığı (koyun?) beyinle poz verdiği gazete sayfalarında Bernard Shaw'un, Tolstoy'un vejetaryenliğinden dem vuruyor, et yemeğe başladığını belirterek bu beslenme tercihinin yazını üzerinde nasıl bir etkisi olacağını merak ettiğini söylüyordu. Et yemek gibi kişisel bir tercihin edebi faaliyeti nasıl etkileyeceğine kafa yormak, bu çağa özgü bir kendine yabancılaşma durumunun tezahürü olabilir mi diye düşündüm yazıyı okurken; zira herhangi bir tercih -bir başka şehre yerleşmek, saç rengini değiştirmek, sakal bırakmak, düzenli spor yapmak, çocuk sahibi olmak, vs.- kişinin karakterinin/zihinsel üretiminin de bu tercih doğrultusunda şekillenmesine yol açabileceği gibi negatif tercihler de -bir başka şehre yerleşmemek, saç rengini değiştirmemek, sakal bırakmamak, düzenli spor yapmamak, çocuk sahibi olmamak, vs- birtakım şeyleri etkileyebilir... Saçma geldi,
değil mi? Saçma olduğundandır öyleyse... Saçmaydı çünkü.

Et yemek ya da yememeğe dair magazinle iştigal etmektense ciddi ciddi kafa yormak isterseniz, literatür oldukça geniş, ilk batında önerebileceklerim; Michael Pollan'ın Etobur-Otobur İkilemi, Peter Singer'ın Hayvan Özgürleşmesi, Gary L. Francione'nin Hayvan Haklarına Giriş'i, Tom Regan'ın Kafesler Boşalsın'ı, Carol J. Adams'ın Etin Cinsel Politikası adlı metni, Leslie Irvine'ın Biz ve Onlar'ı ve bu blogda daha önce bahsettiğimiz Jonathan Safran Foer'in Hayvan Yemek'i, vs. Saydıklarım, farklı beslenme tercihlerini savunan yazar ve araştırmacıların ilkin akla gelen metinleri - kişisel olanın mahremiyeti bir yana, et politikalarına dair tartışmak/kafa yormak mühim, buna, ölü bir hayvanın beynini avuçlayarak fotoğraf çektirmek hakkında konuşmak da dahil. Ya da, bundan imtina edelim ve eski bir sloganı çarpıtarak -malum, çağ çarpıtma çağı- şöyle diyelim: magazinin altında kumsal var**... Kazmaya niyetiniz varsa tabii.

Geçen pazartesi yazdığım yazıda, Google Ads ile yeniden yazılan Amerikan Sapığı'na değinmiş, bu metodla yazılacak X Kuşağı'nı okumanın ilginç olacağını belirtmiştim... Madem yeme tercihlerinden bahsettik, bu vesileyle not düşeyim, Coupland, Vancouver Art Gallery'de bu yılın Haziran-Eylül aylarında düzenlenen sergisi "Everywhere is anywhere is anything is everything" kapsamında yer alan bir işi için kendi kitaplarına ait sayfaları çiğneyip kuruttuktan sonra arı kovanlarını andıran heykellere dönüştürmüş ve böylelikle "kültürel" olanın "evrimsel" olan karşısındaki hassasiyetini ortaya koyduğunu belirtmiş. (Levi-Strauss'a atıf yapıp yapmadığını bilmiyorum, ama burada Çiğ ve Pişmiş'i anmalı.)

Kültürel üretimini 21. yüzyıla ve bizlerin bu yüzyılın neresine, nasıl uyum sağladığına odakladığını söyleyen Coupland, şöyle diyor***: "Kovanları uzun uzadıya inceledikten sonra kendi yazdığım romanları aldım ve çiğneye çiğneye kağıt hamuruna çevirdim; yavaş, zahmetli bir işti. Bir kitabı çiğnediniz mi hiç? Sanmam. Bilmeniz gereken ilk şey, tükürük bezlerinizin mahvolduğu ve bir kitabın tamamen çiğnenmesinin aşağı yukarı bir hafta kadar sürdüğü. Bilmeniz gereken diğer şey ise bol bol su içmeniz ve tükürmeniz gerektiği, yoksa dişleriniz grileşiyor. Law & Order'ı izlerken çiğnedim kitaplarımı genellikle. (Dizinin müptelasıyım.)" Sanatçı John Latham'ın çiğnemek suretiyle dönüştürdüğü kitaptan burada bahsetmişim - Coupland'ın arı kovanlarının ise, hem yazarın kendine ait metinleri içermesi, hem de kültürel olanın yüceleştirilmesine ilişkin eleştirisiyle farklı bir boyutu var, ki bunu şu sözleriyle ortaya koymuş: "(...) Kendi yaptığım arı kovanlarına bakınca tuhaf sorular canlanıyor zihnimde, umarım sergiye gelenler de benzer süreçler yaşar. Kitapların kutsallığına dair katı inancımız kültürelden ziyade genetik olabilir mi? Öğrencileri Henry James veya Nadine Gordimer'in eserlerini okumaya zorlarken kovanlarını savunan arılardan farksız olabilir miyiz? Ya arılar, onlar bizim kitaplarımızla ne yapardı?"****

Bir yanda yazınını kişisel tercihleri üzerinden metalaştıran bir yazar, diğer yanda, yazdıklarını çiğneyerek tüküren, bu edimle kendi kültürel üretimini tartışmaya açan, bu çağda kitap kültünü irdeleyen diğeri... Eklemeli: Coupland'ın sergisinin girişinde, Gumhead isimli bir heykel sergilenmiş; sanatçının kafasının büyük ebatlı bir replikası olan bu heykel, ziyaretçileri çiğnedikleri sakızları çıkarıp üzerine yapıştırmaya davet ederken beynin "içindekilerse," serginin içinde görülecekler arasındaymış. Bir de avuçların içine alınmış beyin var elbette, onunla ne yapacağımız, bizlere kalmış.

Coupland'ın Mikroserfler'inden bir alıntıyla bitirelim: "Zira sonunda, nasıl olsa her şeyi unuturuz. İnsanız biz; amnezi makineleriyiz."

* Carroll, Lewis. Alice Harikalar Ülkesinde. Çeviren: Tomris Uyar.

** Bu hafta, metrodaki reklam panolarında rastladım: 'Baskılar Sizi Yıldırmasın.' Bir yazıcı reklamına spot olmuş, dipnot düşmemek ayıp olurdu.

*** Kaynak, burası.

**** Arılar ne yapardı sorusu retorik elbette; yüz temel eser listesi oluşturmaya çalışmayacakları, okunması zorunlu kitaplar dayatmayacakları kesin. 







1 yorum: